|
Hilye ya da söz surete geldiğinde

Suretin hakkı, surete getirme/zuhur yoluyla suretlendirilmedir.

Çünkü, oluşma/oluşturma cihetinden suret, tabi olduğu alemin hakikatine tabidir: Suretler âlemi!

“Âlem, ‘alâmet ve nişan koymak’ mânasındaki alm veya ‘bilmek’ anlamındaki ilm kökünden türetilmiş olup yaratıcısının varlığına alâmet teşkil eden, onun mevcudiyetinin bilinmesini sağlayan demektir. İnsanlar, cinler ve melekler gibi akıl sahibi varlıkları ifade etmek için âlemûn-âlemîn, diğer varlıkları belirtmek için de avâlim şeklinde çoğulu kullanılır. Birinci şekliyle canlı cansız bütün varlıkları anlatması da mümkündür (bk. Râgıb el-İsfahânî, ‘âlem’ md.; Lisânü’l- Arab, ‘âlem” md.). Hz. Ali’ye nisbet edilen ve insanın tek başına bütün âlemleri temsil ettiğini benimseyen görüşe dayanılarak âlem kelimesinin bazan sadece insan için kullanıldığı da olmuştur. Genel kullanımda âlem teriminin kapsamlı tarifi maddî veya mânevî olan varlıkların hepsini içine alır: tabiat âlemi, ruh âlemi, akıl âlemi, melekler âlemi, edebiyat âlemi, İslâm âlemi gibi.” (Süleyman Hayri Bolay, DİA, âlem maddesi)

İnsanı merkeze alan bu tanıma baş vurmamız, bize göre sınırsız olan kozmolojide ve ilgili metafiziklerde kaybolmamak içindir. “İnsan gerçekten her şey midir; âlemde tek merkez midir?” sorularının da ilk bakışta burada-olan ve burada olmakla buranın-bilinmesini sağlayan insan tarafından soruluyor olması, suret bahsinde elimizi güçlendirir.

Suret, surete sahip olana/insana, içinde olduğu ve Hz. Ali’nin söyleyişiyle varlığıyla bizzat temsil ettiği şey yani âlemliği esasında bitişiktir.

Bu bitişme, suretin suretsiz iş görememesi, herhangi bir şeyi zuhura çıkaramaması ve şeyler hakkında düşünememesi özelliğine sahiptir ki, bu yanıyla bitişme kelimesinin bizzat kendisi geçersiz hale gelir; yukarıdaki zikredilişine uygun olarak âlem insanın, insan âlemin kendisi olur.

Öyle ki, büyüklerimizden bize intikal eden bilgiye göre, Şârî’den gelen haberlerle suretler âleminden çok çok farklı olduğuna inandığımız ahiret âleminde bile suretin ve suretlendirmenin hakkı sürdürülecektir.

Bunun örneği ise, cennette yüz/suret pazarının kurulacağına ve cennet ehlinin buradan kendisi için yeni yüzler/suretler satın alacaklarına dair haberlerle, insanların hesaplarının görülmesinden sonra, son iş olarak, koç suretine büründürülmüş olan ölümün Hz. Yahya tarafından öldürülmesine dair haberlerdir.

Hz. Yahya ile ilgili örnek, suretlilerin/insanların ölümün varlığını ancak surete geldiğinde (koç şeklinde suretlendirildiğinde) görebilmeleri ve bir suretin yokluğuyla ancak bir yok edilişe inanabilmeleri bakımından ayrıca önemlidir.

Bunun hakikati, İbnü’l-Arabî’den önceki yazımızda naklettiğimiz şu sözde belirtilmiştir: “Bilmelisin ki, her hangi bir sözü, insan o sözü içinde tahayyül etmeden söylemez. Önce onu tahayyül eder ve kendisini ifade edeceği bir suret olarak var eder ki, böyle yapmak zorundadır. Hayal, kendisi nedeniyle yani bizatihi amaçlanan bir şey değildir. O kendinde duyusal varlığa çıkması nedeniyle amaçlanır. Başka bir ifadeyle hayalin hükmü duyuda gözükür. Çünkü tahayyül edilen şey bazen mertebe olabileceği gibi, bazen varlık sureti kabul edebilecek bir şey olabilir.”

Bu alıntıda söz’e yapılan vurgunun, -yazımızın ilk cümlesine de karşılık oluşturacak şekilde- somut uygulamalar/eylemler planında izini sürerken Albaraka Yayınları’ndan çıka gelen Kazasker Mustafa İzzet Efendi Hattıyla Hilye-i Hâkanî adlı kitap, bana gökte aradığımı yerde bulmanın keyfini yaşattı.

Uğur Derman Hocamızın elinin değdiği bu kitaptan nakledelim:

“Hilye, kelime anlamıyla ‘süs, ziynet, cevher, yüz güzelliği, ruh güzelliği, güzel sıfatlar ve güzellikler manzumesi’ demektir. Hüseyin Kazım Kadri bu kelimeyle ilgili olarak ‘Hillî: Kıymetli taşlarla süslemek. Hilye (isim): İnsanın medâr-ı temâyüzü olan evsâf-ı hâriciyyesi, ziynet, süs; Hilye-i Şerîfe: Cenâb-ı Nebî-yi muhteremin evsâf ve secâyâ-yı hâriciyyesini hâvî kitap ve levha’tanımını yapar. (...) Türk şairlerince icad edilen hilye türü tıpkı mevlid ve mi’râciyye gibi çok özel bir yere sahiptir.”

Hâkanî Mehmet Bey’e (v1606) ait ve söz ile suretlendirmenin en güzel örneklerinden biri olan bu muhteşem eser, hat sanatkârlarının en büyüklerin biri olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin (v. 1876) nesih hattıyla yeni bir surete mazhar olmuştur.

Sözü Besmele’yle açalım. Tâ ki şu büyük sır çözülsün beytiyle açılan kitabın, okurunu Kazasker hattıyla suretin de sırrına götürmesinden daha büyük bir güzelliğin olabileceğini düşünemiyorum.

#Suret
#Hilye
#Söz
3 yıl önce
Hilye ya da söz surete geldiğinde
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset