|
İslâm sanatı: Yer-yüz-ünde yeni bir yüz vaadi
, “Bitkiye dair idrakin kadimliği ve bitkisel tezhibin insanlığın ortak mirası olması bakımından oluşan genelliğin, Kubbetü’s-Sahra özelinde, İslam esaslı olarak müstakil bir şekle ve manaya bürünmüş olmasının gerektiği ise açıktır” diyerek bitirmiştik.

Bu bağlamda, Emevi Halifesi Abdülmelik b. Mervan’ın (v. 705); Sahra’nın yapımını Recâ b. Hayve ile Yezid B. Sellâm adlı (Müslümanlıkları meşkuk) mimarlara emanet ettiği, onların da ağırlıklı olarak Hıristiyan, Süryani ve Farslı usta ve zanaatkarları çalıştırdığı bilinen bir şeydir. Bu durum, Sahra’nın tezyinatındaki Bizans ve İran desenlerinin nedenini de açıklamaya yeterli gelir. Bunlardan olmalıdır ki Abdülmelik, Sahra’dan önce, onun bir maketi niteliğindeki Kubbetü’s-Silsile’yi yaptırmış, böylece kendi tasarımının gerçekleştirileceğinden emin olduktan sonra Sahra’nın yapımına izin vermiştir.

Yeri gelmişken ifade edelim: Mirac-ı Müşerrefe Kayası’nın orada bulunması, Hz. Ömer’in Kudüs’te yaptırdığı ilk mescidinin burada yer alması, Allah’ın peygamberlerinden hiçbirinin arasının ayrılmaması (Bakara 2:285) emrine tabi olunarak, Nebevi tarihin İslam’ın içine çekilmesi gibi üç önemli neden varken, Kubbetü’s-Sahra’nın yapılmasında başka nedenler aramak doğru değildir. Bu bağlamda, Abdullah b. Zübeyr’in halifelik iddiasıyla Mekke ve Medine’de hakimiyet kurması üzerine, Emeviler’in bu iki şehre karşı Kudüs’ü öne çıkarmaya çalıştıklarına dair rivayetler, siyaseten doğruymuş gibi görünse de, Hz. Peygamber’in işaret ettiği ufkun tazeliğiyle ve canlılığıyla bağdaşmamaktadır.

Nitekim bu ufuk Sahra özelinde, yer-yüz-ünde yeni bir yüz vaadi olarak ortaya çıkmış; bu manada mezkur tezyinat da cennet merkezli olarak önce aklın, tefekkürün ve tahayyülün, ikinci olarak mukimi olunan yeryüzünü güzelleştirmenin ilk örneği olarak önce çıkmıştır.

Akıl ve tefekkür ancak anlam esasında işler; anlamın oluşturulmadığı yerde anlamsızlık ya da en azından saçmalık hakim olur. Hayal ise, mevcut anlamın telvin ile çeşitlenmesine sebeptir ve yeni keşiflerini yine bir anlam maksadıyla akla ve tefekküre verir.

Anlamı –Deleuze’ün terimleriyle– işaret etme, dışa-vurma ve imleme’nin sonucu olarak aldığımızda, bunların ilişkilerinden doğan bir önermenin, İslam sanatı üzerinden Sahra’da tahakkuk ettirildiğini ileri sürebiliriz.

Bu manada Sahra’nın tezyinatında kullanılan geometrik motiflerle, zeytin, hurma ve badem ağaçlarıyla, bambu demetleriyle, akant ve asma yapraklarıyla, bereket boynuzlarıyla, kadeh, vazo, sepet, çiçek, kozalak, meyve ve mücevher kompozisyonları arasında, anlam cihetinden bir bütünün (en geniş anlamıyla el-Kitab’ın) parçası olarak kurulan ilişkinin tutarlılığına dikkat çekmeliyiz.

Şeceretü’l-huld, Şeceretü’l-Kevn, Şecere-i Tayyibe, Tuba vd. ağaçlarla, daha önce zikredilen meyvelerin ve bunlarla ilişkili nesnelerin, bunların 25 ayrı renk ile işlenmelerinin son tahlilde gelip dayanacağı ya da tabi olacağı mana, göklerde ve yerde olan her şeyin Allah’ı tesbih edişidir (Haşr 59:1). Tirmizi’de yer alan bir Hadis’e göre: “Zikrin efdali lailaheillallah, duanın efdali ise elhamdülillah” olduğundan, ilgili motiflerle, tezhiplerle, figürlerle davet edildiğimiz yer de Allah’ı tesbihten ibarettir.

Allah Teala’nın Adem ile eşini cennetten çıkarılmaları konusunda şeytandan sakındırdıktan sonra, cennetin acıkılmayan (tecau); çıplak kalınmayan (tea’ra); susanılmayan (tezmeu) ve sıcaktan etkilenilmeyen (tedha) bir yer olduğunun belirtilmesi (Taha 20:118-119), insanın aynı zamanda yeryüzündeki temel ihtiyaçlarına da (ve dolayısıyla kaygılanma nedenlerine de) işaret edilmesidir.

Bundan hareketle söyleyebileceğimiz şey: Kubbetü’s-Sahra’da sanat yoluyla oluşturulan anlamın, öte ile buranın bir-arada-lığıyla tamamlanan yeni algıya tabi bir önermeye sıkı sıkıya bağlı olduğudur.

Yer-yüz-ünde, insanın mezkur kaygılarını Allah’ı tesbih esasında gidermeyi vaat eden bu önerme, biricik mekanda gerçekleşmesi bakımından Müslümanlar kadar Müslüman olmayanlara da yöneliktir. Bu bağlamda Maurice Merleau-Ponty’nin “Biricik mekan, nesnelliğin doluluğunu düşünmemizi sağlayan koşuldur ve şurası doğrudur ki birden çok mekanı tanımlaştırmaya çalıştığımda birliğe indirgenirler, çünkü her biri diğeri ile belli bir konum ilişkisi içinde bulunurlar ve dolayısıyla onlarla bir olur” söyleyişinden hareketle (bu düşünüşteki dünyeviliği de ıskalamadan) varabileceğimiz sonuç: Sahra özelinde İslam’ın sanat yoluyla da yer-yüzü-nün yüzünü yenilemeye talip olduğudur.

#İslam
#Sanat
#Müslüman
#Maurice Merleau-Ponty
4 yıl önce
İslâm sanatı: Yer-yüz-ünde yeni bir yüz vaadi
Kamu yönetiminde sorunların çözümüne yönelik ayak sesleri duyulmaya başladı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…