|
Ketebe’den üç kitap, yüzlerce suretin sireti

“Herkesin bir hikayesi var; her yüz bir hikaye sunar...” şeklinde ifade edilen gelen genel söyleyişler, son tahlilde her suretin bir sireti talep etme hakikatine gelip dayanır.

Gariplerin suretleri ancak gariplerin gönül gözlerinden görülebileceği için siretleri de orada sırlanmış; onlar için fark’a bir ihtiyaç duyulmadığından, onlara dair sırlar zaman defterinin sessiz kayıtlarında cem’ edilmiştir. Bu manada her şey unutulmada eşittir ve tarih aslında gerçek olgu ve olayların anlatımından çok unutulmanın zeminidir.

Hayat, din, siyaset, tarih, ekonomi, bilim, felsefe... adına olumlu / olumsuz manada bir şeyler yaparak, toplumların yaşayışında etkili olmuş suretlerin siretleri ise, çoğunluğu kül altında kalmış olsa da, yeni neslin seçimleri ve tutumları için bir örnek teşkil etmeleri bakımından artan ve eksilen oranlarda bir ilgiye mazhar olmuştur.

Ketebe Yayınları, bu minvalde okunması gereken üç kitap sundu okurlara:

LÜTFİ ŞEYBAN’DAN ENDÜLÜS ALİMLERİ

Lütfi Hoca, akademik hayatını Endülüs araştırmalarına hasretmiş sayılı akademisyenlerimizden birisidir.

Endülüs Alimleri adlı yeni çalışması, Bilginin Toplumsal Rolü şeklindeki alt başlığına uygun olarak şehir, medeniyet, ilim, alimler planında, İber İslamlığı özelinde tarihsel ve sosyolojik çözümlemeleri, değerlendirmeleri de ihtiva ettiği için, bir suretler ve siretler resmi geçidinden daha fazlasını vaad ediyor. Zikrettiğimiz planda, söz zorunlu olarak isimlerle tahkim edilmeyi gerektirdiği için, suret ve siret de çalışmada kendine düşen payı alıyor.

Bu tarz çalışmalar, bizzat kendi yerinde, yani bugünkü İspanya’da yapılamıyor. Çünkü İber İslamlığını temsil eden tüm kitaplar, Tuleytula’nın işgalinden (1085) başlanarak, kalan son bir grup Müslüman’ın da sürgüne (daha doğru söyleyişle, sürgün yolunda öldürülmeye) gönderildiği 1609 yılına kadar, Katolikler tarafından belli evrelerle hunharca yakıldı.

Bu nedenle Lütfi Hoca, bizim dünyamızdaki ilgili kaynakları titizlikle tarayarak, hatırı sayılır bir yeküne ulaşmış olsa da, bu çalışması, son noktanın konulabileceği bir çalışma değil. Öyle umuyorum ki kitabın yeni baskıları ek bilgiler, isimler ve hikayelerle sürekli desteklenecektir.

Benim istirhamım Lütfi Hocanın, isimler ve eserler yönünden İber İslamlığı’nın ilmi hafızası olarak görebileceğimiz İbnü’l-Arabi’nin metinlerini de taramasıdır. Zira Hazret, Endülüs’ün ilk devir fakihlerinden olan Süleyman es-Sülemi’den (v.853) başlayarak, birçok ismi eserlerinde muhtelif vesilelerle zikretmiştir.

TAHA KILINÇ’TAN GÖLGELERİN PEŞİNDE

Taha Kılınç’ın kendi ifadeleriyle, “Gölgelerin Peşinde, birbirlerinden çok farklı coğrafyalardan ve farklı sosyo-kültürel tabanlardan gelen, aralarında bir ortak payda bulmanın belki de zor olduğu 50 kişinin portresini ihtiva ediyor.”

Sultanlardan siyasetçilere, iş adamlarından yazarlara... çok renkli ismin ve hikayelerinin yer aldığı kitaptan Hasan Turabi, Naci el-Ali, Halid Meşal, Bernard Lewis, Musa Sadr, Ayetullah Muntazari... gibi isimleri seçerek söylersem, tam da hüzün ile öfkenin, rahmet dilemekle ilenmenin ara’sında okunabilecek metinler birbirlerini açarak okurunu, bilme arzusunun ötesinde merak duygusuyla kendine bağlıyor.

Kılıç bizde pek başvurulmayan bir güzellik daha yapmış metinlerinin sonunda: İleri Okumalar başlığı altında bir dizi öneriyle, farklı bilgilere ihtiyaç duyanlar için kapılar aralamış.

AYHAN DEMİR’DEN BALKAN DEFTERİ

Ayhan Demir’in İsimler, Eserler ve Hayatlar alt başlığını taşıyan Balkan Defteri’nde, tarihi ve dini aidiyet hissinin, bilginin yerine konulması nedeniyle, bilgisizliğe mahkum edilmiş Balkan dünyasını, doğrudan suretler - siretler üzerinden bilinirlik katına çıkarmak için, deyim yerindeyse ancak bir ekibin saha çalışmasıyla mümkün olabilecek bir birikimi tek başına elde etmiş.

Varlık ve eylemleriyle adları Balkan adına isabet eden, olumlu / olumsuz, insanlığın yüz akı ya da utancı olanları ayırmaksızın, ama onlarla ilgili kendi ferdi mesafesini ve tepkilerini de -yazı başlıklarındaki nitelemeleriyle- saklamaksızın kayda geçirmiş Demir. Örneğin, Dritero Agolli’yi, Arnavut Edebiyatının Işığı olarak nitelerken, İsmail Kadere’yi Şahsiyetsiz Meziyet, Mak Dizdar’ı, Taşları Konuşturan Şair, cani Radon Karaciç’i Kötü bir Şair, Usta Bir Katil olarak niteliyor.

Suretleri siretleriyle birlikte ele alırken oluşturduğu adilane bakış açısı ve Türkçenin zengin imkanlarına yaslanmış tatlı üslubuyla, edebiyattan yetişmiş bir yazar olmanın farkını da çok iyi göstermiş Demir.

#Ketebe
#Lütfi Şeyban
#Balkanlar
#Dritero Agolli
4 yıl önce
Ketebe’den üç kitap, yüzlerce suretin sireti
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi