1-“Seçilmiş halk” olmanın verdiği çok büyük ulusal gurur ile bir kader gibi yüzyıllardır peşlerini bırakmayan bir aşağılanma ve ayrıma uğrama arasındaki bağdaşmazlık,
2-Modern çağlarda biçimsel anayasal eşitlik ile gerçek hayattaki ayrımcılık arasındaki yeni bağdaşmazlık.
Yahudilerin “son derece güçlü mülk edinme dürtüsünü” onların “özgüvenindeki derin yara”yla ilişkilendirerek, bunu işçi hareketinin gelişimiyle, proleteryanın varoluşunun ve kaderinin “intikam gerektirdiği” inancını taşımasıyla genelleştiren Scheler, ‘Ressentiment eleştirelliğini’ niteleyen şeyin “eleştirilen koşullardaki iyileştirmelerin” tatmin etmemesi olduğunu belirterek, bunu da iyileştirmelerin, suçlama ve olumsuzlamanın verdiği artan hazzı yok edebileceği ihtimalinden kaynaklanan hoşnutsuzluğa bağlar.
Garaz / hınç / ressentiment esasında yazdığımız yazılarda, konuyu en iyi şekilde ele alan bir mütefekkir olarak Scheler’e de kısa aralıkta uğradığımıza göre,şimdi zikrede geldiğimiz bağlamlardanhareketle, kendi sözümüzü bir yere bağlamamızın vakti gelmiş demektir.
Zira söz konusu eleştiriler, meseleyi garaz, hınç, haset, kin... gibi, birinin diğerini tetiklediği, mana bakımından kimi ortaklıkları olan nispetlerin (fenomenlerin) içinden anlamaya ve açıklamaya yönelik değildir. Bilakis siyaset sahnesindeki bir kavgayı magazin düzeyinde seyretmeye imkan tanımayan bir tutuma karşı gösterilen tepkilerden ibarettir.