|
Kitaba uzak, okumaya yakın

Kontrollü sosyal hayat
terimi tedavüle girdiğinde sanıyorduk ki, sadece ikili ilişkiler geçici bir süre için askıya alınacak, sonra her şey eski haline dönüverecekti.
Meğer,
sosyal hayat
ın muhtevası umduğumuzdan çok daha genişmiş ve
kontrol
denilen şey hanımını kocasından, çocuğunu babasından, torununu dedesinden ayırmanın adı olmaktan öte, gündelik ihtiyaçlar cümlesinden, son derece karmaşık olan sosyal ilişkiler ağının tümünü kapsıyormuş.
Sonuç malum, dört duvar arasına sıkışanlar, ihtiyaç duydukları genişliği el kadar telefonlardan, irili ufaklı bilgisayar ekranlarından elde etmeye çalıştılar. Böylece selamlaşmalara, hatır sormalara kadar uzanan dijitalleşme sosyal hayatın tümüne yayılırken, malum kontrol önerisiyle –hatta dayatmasıyla- aslında
kimlerin kontrolünün altına
girdiğimizi düşünmemizin, buna itiraz etmemizin bile bir hükmü kalmadı; ekmek temininden hediyeleşmeye kadar, eskiden reklamlar, ticari telkinler yoluyla özendirildiğimiz
bir tık kadar yakın
işler ve ilişkiler aslî uğraşımıza ve gündelik uygulamalarımıza dönüştü.
Herkesin
dünya
sı kendi penceresinden görebildiği kadardır ve herkesin
ufku
kendi bakış açısıyla sınırlıdır.

Bu manada, kontrollü sosyal hayata altmışlı yaşlarında maruz kalmış, okumaktan başka mesleği, meşrebi, itiyadı bulunmayan biri olarak benim dünyamın kitaplardan, ufkumun da iyi kitapların temininden ibaret olacağı aşikardır. Neticede ben de sanal market, sepete ekleme, sipariş verme, sanal kartla ödeme, kargo, gönderi barkodu ve sipariş takibi vb. normal zamanda hiçbirini öğrenmeye bile bile tenezzül etmeyeceğim dijital terimlerin içinde yüzerek kontrollü sosyal hayat havuzuna dalanların arasına katıldım. Dolayısıyla, şimdi sizlerle paylaşacağım hususlar, yukarıdaki zikredişim esasında bana özel bir dünyadan ibaret ve ufukla sınırlıdır.

Değişen malum ilişkiler düzleminde, yoksun kaldığım ilk şey, bir ayda en az iki kez, hem de büyük bir zevkle gerçekleştirdiğim
kitabevi gezmelerim
di. Çünkü bu gezmelerim birkaç kitabı bizzat satın almaktan çok daha fazlasını kapsardı:

Benim iyi bildiğim –ya da terbiyesini iyi edindiğim- şey olarak kitap kağıda dokunmak, mürekkebi koklamak, dokunaklı bir ilk cümleyi bulmanın heyecanıyla onun kapağını aralamak, daha karıştırırken ona okuma sırası belirlemek, kapaka ve cildindeki emeği görmek, yayım bilgisini paylaşabileceğim dostlarımı düşünmektir. Bu gezmeleri kitap sevdalısı bir dostumla birlikte yapmanın veya gezdiğim kitabevlerinde nicedir görmediğim bir dostumla apansız karşılaşmamın verdiği zevkten ayrıca söz etmeme ise zaittir.

Böylece kendisinden çok daha fazla işi, ilişkiyi, iyiliği ihtiva eden kitabevi gezmelerim, kontrollü sosyal hayata kurban verdiğim ilk ve en önemli şeydi. Elbette hayat boşluk kabul etmez; imkansızlaşan bir alışkanlığın yerini başka bir şey doldurmak zorundadır. Üstelik “aptal herif sanki canından daha kıymetliymiş gibi kitap almaya çıkınca..., toplu taşıma aracına binince..., vitamin takviyesi almayınca..., maskesini çenesinde unutunca... Koronaya yakalanmış” şeklindeki –virüsü masumlaştıran-
aşırı ihmal
ve
büyük suç
ithamlarına maruz kalmamamın en garantili yolu olarak dijital bir dünya hizmetime(!) sunulmuşken... o boşluğu doldurmamamın ayrı bir bilgisizlik, beceriksizlik, hatta gericilik olarak karşıma dikileceğini bal gibi biliyorken gereğini yapmamam, deyim yerindeyse çok ayıp sayılacak, en iyimser tahminle yargısız infazıma sebep olacaktı.
Hal böyle olunca, ben de önce biraz mütereddit, ürkek ve korkak bir şekilde yöneldiğim sanal kitabevlerinin en destursuz müdavimleri arasına girdim. Geçmişte yayın dünyasının nabzını -mümkün olabildiğince- tutmaya gayret ettiğimi bilenler, şimdi –bilvesile- bu işi sanal market üzerinden yapmaya niyetlenişimi de makul göreceklerdir. Fakat, geçmişte uğranacak kitabevlerini / yayınevlerini özel olarak
seçtiğim
ve sadece
bana göre
önem arz eden kitapları zikrettiğim gibi, şimdi de aynı şekilde davranacağım; her yayınevinden değil önemsediğim yayınevlerinden ve onların yine bana göre değerli olan kimi kitaplarından, bildiğim projelerinden söz edeceğim.
Bu bahiste
Ketebe Yayınları
’nı öne alacağım çünkü, onu adeta kendi yayınevim olarak görüyor, yayınladığı her kitabı benimsiyorum.
Devamında
Şule
, Albaraka,
Pinhan
, Klasik ve Küre,
Doğubatı
, Litera,
Türkiye Yazma
Eserler Kurumu
, İlem,
Büyüyenay
, Alfa,
Beyan
, Profil,
Kubbealtı
, Norgunk,
Dergah
, İz ve
Muhit
yayınlarına uğrayalım inşallah.

Halen kitaba uzak, ama okumaya yakın olduğumuzu unutmadan.

#Kitap
3 yıl önce
Kitaba uzak, okumaya yakın
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler