|
Kontrollü sosyal hayatın din ile tahkim edilmesi

Dispozitif sözcüğünün geldiği Latince dispositio teriminin, son tahlilde tanrıbilimsel oikonomia kavramının bütün semantik zenginliğini yüklenmesinden hareketle Agamben, şu hükme varır:

“Foucault’un bahsettiği dispozitifler bu teolojik mirasıyla akraba sayılır ve geriye dönüp baktığımızda, Tanrı’nın varlığı ile edimini; doğası / özü ile hilkat aleminin idaresi edimlerini birbirinden ayıran, ayırdığıyla da birbirine eklemlendiren bu tür kırılma noktasına kadar sürdürebiliriz izlerini. Varlıkta temeli olmayan saf bir yönetme eylemi x’te ya da x yoluyla mı gerçekleşiyor, işte dizpozitif o x’in adıdır. Bu yüzden dispozitifler her zaman bir özneleşme süreci gerektirirler. Çünkü kendi öznelerini yaratmaları şarttır.”

Hegel ve Heidegger’deki pozitivite’den, teknik – teknolojiye kadarki ilgili bir dizi terimin son tahlilde oikonomia’ya göndermede bulunduğunu, bu göndermelerin amacının ise son tahlilde, “insanların davranışlarını, vücut dillerini, düşüncelerini yararlı olduğu sanılan bir doğrultuda yönetmek, denetlemek, yönlendirmek”ten ibaret olduğunu belirten Agamben, böylece kendi dispozitif tanımına tanımına ulaşmış olur.

Bu paradigmayı aklımızda tutarak, Schmitt’ten hareketle söylediğimiz dünyevileştirme / dinsizleştirme adına ne aldıysak dinden aldık ve öyle görülüyor ki kontrollü sosyal hayat adına ne alacaksak o da önce din tanımlı olacak şeklinde dile getirdiğimiz hususu, şu örnek üzerinden açarak, bu bahiste bir sonuca ulaşabiliriz.

Covid-19’un Avrupa’ya sıçradığı günlerde, İspanya’nın Madrid, Granada, Ceuta gibi farklı kentlerindeki Müslüman cemiyetlerden yapılan çağrılarla sosyal medyada başlatılan kampanya gereğince, devletin de buna müsamaha göstermesiyle Müslümanlar birkaç cuma günü balkon ve ya pencerelere çıkarak, sağlık elemanlarına destek amacıyla ezan okudular.

İngiltere ve ABD’de ise, Peygamber Efendimiz’in karantinayı emreden hadisi, açık alanlarda afişler halinde yayımlandı.

Adlarını zikrettiğimiz ülkeler başta gelmek üzere, Türkiye’deki ve sanırım İslam dünyasındaki Müslümanlarca son derece olumlu görülen bu durum, gerek Müslümanların ilgili ülkelerdeki sisteme uyum göstermeleri, gerekse bu ülkelerin Müslümanları kendi kriz yönetimlerine mahsus yeni modellemeye / dispozitife kolaylıkla tabi kılmaları bakımından ilginç bir örnekti.

Bunda, iyi niyetli ya da rövanş düşkünü birçok Müslüman’ın sandığı gibi, mezkur devletler, İslam’ı salgın hastalıklarda bile ne yapılacağını va’z eden bir din olarak deklare etmedikleri gibi, kendilerinde eksik olan bir değeri ancak Peygamberimiz’in bir hadisiyle gidermiş de olmadılar. Bilakis, Hristiyani kavramların içlerini boşaltarak, dini müessesleri dönüştürerek başardıkları dünyevileştirmeye, kriz vesilesiyle kendi idareleri altındaki Müslümanları da itirazsız bir şekilde dahil etmiş oldular.

Burada derin bir stratejinin sonucundan veya Müslümanlara yapışıp kalmış yenilginin bir yenisinden söz etmiyoruz. Burada sözünü ettiğimiz şey, her zaman ve şartta içten içe işleyen bir dispoizitifin hükümranlığıdır.

Krizle ilişkili olarak düşündüğümüzde dispozitif, ilgili yönetimler üzerinden, bilinçli olsun ya da olmasın kendisini derhal yenileyerek, elzem bir yeni model halinde hayatiyetini sürdürebilmektedir.

Çünkü, mezkur krizde asıl olan, ne salgını önlemektir, ne de virüsü kontrol altına alarak insan zayiatını engellemektir; asıl olan devletin, sistemin, yönetimin... adı her ne ise müesses gücün krizden olumsuz etkilenmemesini, etkilenebilecekse bile bunu en az zararla savuşturmasını mümkün kılmaktır.

İlk yazımızda, belediyeler tarafından alınan ani bir kararla temas mesafeli bank sistemine geçilmesini, yönetme refleksiyle ilişkilendirip, bunun aynı zamanda sistemin gücünü ele verdiğini söyleyişimizden de hareketle, artık vardığımız şu sonucu iletebiliriz.

Her devlet gibi Türkiye de Covid-19 salgınında, kendi mevcut dispozitifi esasında salgın merkezli kriz yönetimini modellemeyi hem de umulanın çok çok fevkinde bir hız ve başarıyla yapmış; bu hız ve başarıda, yakın zamanda geçtiği başkanlık siteminin aslan payına sahip olduğu da aşikar olarak görülmüştür.

Ancak bunlar vaki olurken, devletin inanç dispozitifini, medya vb. dispozitiflerden daha ağırlıklı olarak kullanması, diğer bir söyleyişle dini değerlerin laik devlete hızla entegre edilmesi üzerine bir zihin yorulduğunu söylemek zordur.

Kontrollü sosyal hayatın din ile tahkiminden oluşacak yeni dispozitifin sorgulanması hem devletin hem de dinin yararına olacaktır.

#Hegel
#Foucault
#Felsefe
4 yıl önce
Kontrollü sosyal hayatın din ile tahkim edilmesi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset