|
Modern mitlerin alacakaranlığında

Zihniyet ve kültür konusuna değindiğimiz bir önceki yazımızda, bugün itibariyle her şeyin kültür kelimesiyle ifade edildiğini, bu nedenle zihniyet kavramının da önemsizleştirildiğini ve dolayısıyla kültürün artık büyük bir güç olarak dünyanın yegane ilgisi ve sorunu haline geldiğini söylemiştik.

Gerilim içeren bu söyleyişimize tabi olarak, kültür konusunu konuşmayı sürdürmemiz gerekir. Ancak hazırdaki Ramazan sohbetlerinde zamanı, mekanı ve kaynağı belirsiz birçok rivayet yine uçuşa geçirilmişken, mit konusuna öncelik vermemiz daha yararlı olacak gibi görünmektedir. Çünkü ilgili rivayetler, din temalı ibretler ve nasihatler olsa da son tahlilde mit karakterlidir.

Yunanca mythos teriminden türetilen myth / mythoi mit’in sözlüklerdeki karşılıkları: esatir, efsane, hayali kimse veya şey, tahayyül-ü kazip, hurafe, masal, kıssa, esatir-i kadime, tarih öncesine dayanan öykü, eski müşrik kavimlerin yalan tanrıları hakkındaki hikayeleri, söylen, söylencedir. Mythic, mythical, mythogeic, mythological, mythologically, mythology, mythopoeic gibi isim, sıfat, zarf biçimleriyle de kullanılıyor.

Ernest Cassirer’den yeni öğrendiğim ilgili bir kelime daha var: Mythologem! “Belli bir mitolojideki tekil bir öğe ya da motif” anlamındaki bu kelimenin Claude Levi-Strauss’a atfedilen tanımı ise şöyleymiş: “Bir mitin semantik ya da tarihsel bakımdan değişmeyen en küçük oluşturucu birimi.”

Bu sütunun imkanlarıyla mukayyet olarak mitin arkeolojisini yap(a)mayacağımıza göre, onu doğrudan din / İslam merkezli olarak ele alalım.

Mustafa Öztürk’ün, Kur’an Kıssalarının Mahiyeti adlı çalışmasında (KURAMER, İstanbul 2016) ele aldığı Kıssa ve onun benzeri olan Hadis, Nebe’, Haber, Mesel, Hikmet, Üsture / Esatir kelimelerinin anlam yelpazesindeki genişliğe bakarak söyleyecek olursak, İslam mitten hali olsa da, Müslümanlar kendi dünyasallıkları, düşünceleri, düşleri, hayalleri, sözsel ya da edebi kurguları nedeniyle ondan hali değildir.

Üstelik gerek Kur’an’da geçen, gerekse onda geçene benzetilerek üretilen terimlerin içeriği de, onların ilk verdiği bilgiyle kurulan ilişkinin değişmesi nedeniyle değişmeye tabidir.

Nitekim Elmalılı (ki Rabbimizin rahmeti daima üzerinde olsun), Hak Dini Kur’an Dili’ndeki “esatiru’l-evvelin” esaslı muhteşem tefsirinde, “...Esatir’in tekili olarak zikredilen üstur, üsture, estır, estıre, estare kelimelerinin Yunanca ‘İsturya’ kelimesiyle alakadar olduğu açıktır. (...) Kısacası esatir, batılıların ‘İstuvar’ dedikleri şeydir. Bu da bugün tarih diye tercüme edildiğine göre ‘Esatir-i Evvelin’ eskilerin tarihi, eski tarih demek olur. Ancak bunda, tarih kelimesinin ifade ettiği vaktin belirlenmesi manası olmadan mutlak bir şekilde geçmiş zaman manası vardır. Çünkü zamanın belirlenmesi anlamıyla tarih İslami bir kelimedir. Batılıların ‘İstuvar=Histoire’ kelimesinde de esas olarak bu mana yoktur. Demek ki, esatir-i evvelin tabiri de kelimelerin manasına göre hurafeler, batıl şeyler, uydurma, saçma, masal demek değildir.” derken, terimin günümüzdeki anlamına bir geçit açmakla birlikte, onu doğrudan tarih kelimesine bağlamaktadır. Oysa ki, bugün itibariyle, “esatiru’l-evvelin”in tarihle olan bağını göz ardı etmesek de, onu doğrudan mit terimiyle karşılıyoruz.

Bunun nedenini, “...Mit üretiminin gerçek çekirdeği ve nihai kökeni hakkındaki öğretilerin geniş çeşitliliği”ne ve “neredeyse nesneler dünyasının kendisi kadar alacalı bir görünüm arz” etmesine bağlayan Cassirer, yine buna yaslanarak şu zor soruyu sorar ve muhtemel cevabın peşine düşer:

“Dilin ve dinin fiili tarihinden başka, bizi birincil dilsel ve dinsel kavramların kökenine yaklaştırabilecek herhangi bir hat var mıdır? Yoksa, bu noktada, bu gibi tasavvurların doğuşunu bilmek onların nihai anlamlarını ve işlevlerini bilmekle bir ve aynı şey midir?”

Öyle sanıyorum ki, bizde şimdi yürürlükte bulunan vaaz ve telkin dili, Elmalılı’nın yaptığı hassas ayrımların ve Cassirer’in mezkur sorusuyla talep ettiği şuurun dışında yapılanmıştır. O daha çok, Batı’nın kendi mitolojisini sekülerleştirerek dinin yerine ikamet etme maksadıyla hizmete koştuğu araçların cazibesine kapılmış olarak İslami bilgiyi asrın idrakine indirmenin telaşındadır.

Bu telaşa bağlı olarak, dini bilgi halen asli yerinde ikamet ediyor olsa da, Yunus Emre, Diriliş, Payitaht... vb. televizyon dizileriyle ve ilgili sinema filmleriyle üretilmek istenilen İslami yeni mitlerin, kültür üzerindeki derin etkileri henüz idrak sahiplerinin gündemine bile girebilmiş değildir.

#Zihniyet
#Mustafa Öztürk
#Ernest Cassirer
#Mit
4 yıl önce
Modern mitlerin alacakaranlığında
Organ naklini ve beyin ölümünü yeniden düşünmek
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir