|
Muhayyel dergi

Muhayyel dergi, Nisan 2020’de 20. sayısına ulaştı.

İz Yayınları bünyesinde çıkan dergi, daha önceki sayılarında kurmasal yazılarla edebiyat eleştirilerini esas alırken, yeni sayısında öyküye hatırı sayılır bir yer ayırmış.

Gerçi Muhayyel’in bu sayısında da Hasan Aycın’ın çizgisini takiben mecaz ve dokunma kavramlarının ele aldındığı iki yazı var. Mehmet Akıncı ile Gülsena Afra Ersan’ın imzalarını taşıyan bu yazılar, muhtevalarının zenginliğine rağmen yine de Muhayyel’in kuram ve eleştiri esasında sabit kalmasına yetmemiş ya da bir önceki (Mart 2020) sayısında, Cemal Şakar’ın “Ortak Uzlaşı Alanında Toplanmak” başlıklı yazısına denk bir yeni yazının beklentisine kapılmam nedeniyle, bende bu intibaı bırakmış da olabilir.

Şakar’ın yazısı, şu son günlerde Korona etkisiyle tüketim kültürünün iyiden iyiye sorgulanmaya başlanmasına denk düşmesiyle dikkatimi çekmiş, muhtevasının evensel bir bakışla kurulması nedeniyle de, benim nazarımda şah bir yazı haline gelmişti.

Şöyle başlıyordu yazısına Şakar:

“Ortak uzlaşı alanının ne’liği ve niteliği üzerine düşünmeye başlayalı beri nedense bir metafor olarak AVM hiç yakamı bırakmadı. Küreselleşen dünya, küresel kapitalizm, neoliberal politikalar, tarihin sonu tezleri, postmodern söylem… hepsi gelip AVM metaforunda toplandı. Bunun karşısında da panayır ve lunapark. Panayır insanların yılda bir kez ürünlerini mübadele etmeleri için kurulan açık pazardır. Ancak insanların mübadele sonrası hemen köyüne, kasabasına dönmesi istenmez. Ceplerine koydukları sıcak parada birçok uyanığın gözü vardır. Eh ahali de yılda bir defa eğlenmesin mi canım! Babalar için basit tezgahlarda, basit kumarlar; çadır tiyatrolarında şehvet kabartmalar; fal baktırma ayağına kadınlarla ucu açık minik temaslar; anne ve çocuklar için minik bir lunapark; sonrasında da ütülmüş bir şekilde dönüş yoluna koyulmak. Bu arada romantik bir imge olarak lunaparkın edebiyatımızı epey meşgul ettiğini unutmayalım; hani oyun ve eğlence yeri olan dünyayı işaret eden lunapark. Hadi panayır ve lunapark modernliği temsil etsin; panayır olarak AVM ve oyun-eğlence yeri olan dünyayı simüle eden disneylandvari sanal mekanlar da postmodernliği. Panayırlarda minik uyanıklıklarla ütülenip, çadırlarda oldukça berbat koşullarda şehvet kabartılmaya çalışılırken; AVM’de tüketici olarak mağazalara koşarak girilir, kimse size tezgah kurmaz; zira AVM’nin kendisi tezgahtır. Yine orada kimse kaba saba gösterilerle arzu uyandırmaya çalışmaz; zira AVM’nin kendisi arzudur.”

Yazıdaki bu sağlam girişe rağmen Şakar, AVM üzerinden bir modernite - postmodernite okuması yapmak niyetinde olmadığını ama “küreselleşen, yani Amerika’nın siyasi, ekonomik, kültürel, askeri anlamda dünyayı hegemonyası altına almasını cisimleştirmek için AVM imgesi’nin kültürel model olarak, incelenmeye değer oluşundan hareketle, bu modele ‘son’lu ve ‘post’lu söylemlerin bütün varsayımlarını ve sonuçlarını aklında tutarak, küreselleşen dünyanın ne’liğine ve yazısı bağlamında kendisini öncelikli

olarak ilgilendiren bazı niteliklerine yakından” bakma ihtiyacı duymuştu.

Yazıdaki Aşınan Kategoriler, Monadik Eşan’lar, Dil Oyunları, Toprağın Kokusu şeklinde yer tutan ara başlıkları zikredersem, yazının sosyolojizme düşmeyen ve felsefeye göz kırpmak suretiyle kendi dilsel gerekliliğine tabi “ağır bir yazı” oluşundan da söz etmiş olurum sanırım.

Bu bakımdan yazının tamamının okunması gerekir ki, ondan azami istifade gereğince sağlanabilsin.

Örneğin AVM’nin diliyle ilgili olarak, her söylem alanının kendisine ait bir isim ve kavram dünyası kurduğundan ve kendine ait söylemi de bu dil dünyasından ürettiğinden bahisle, AVM esasında gerçeklik ve söylem ilişkisini ele alan Şakar, şu sonuca ulaşıyordu:

“AVM’de üretilen çokrenkli, çoksesli kültürün toplumla, toprakla, tarihle bir alakası olmadığı için salt söylemden, söylemlerden ibarettir. (...) O da kendine göre bağlar, örüntüler kurar, olayların dilediğince, dilediğiyle ilintisini inşa eder; her şey ‘bana göre’nin buyruğu altında yan yana dizilir. Söylem üretmek dille mümkün olduğu için dil de nesnesinden koparak ‘bana göre’nin taleplerine boyun eğer. Dil giderek nesnesinden koptuğu için spekülasyona dönüşür. Ama yine de kendi içinde tutarlı bir yapı üretebilir. Çünkü nesneden, gerçekten kopuş nedeniyle üretilen dilsel yapının gerçekle sağlaması yapılamaz.”

Dilerim ki Muhayyel dergi, bu yetkinlikteki yazılarla sürdürür yayım yolculuğunu.

Çünkü artık değişmesi kaçınılmaz olan dünyaya dair söylenecek bir sözümüz olmalı.

#Muhayyel Dergi
#AVM
#Bakım
#İz Yayınları
4 yıl önce
Muhayyel dergi
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’