|
Sanat da bir sınanmadır

Kubbetü’s-Sahra’da, İslam sanatındaki geometrik seçime önveren tezyinatın (motiflerin / bezemelerin) Tanrı – alem / varlık – insan ilişkilerine esas zihniyetten kaynaklandığını bilmek, bizi, mekanın iç kısmında adeta boşluksuz bir program olarak işlenen bitkisel bezemelerin, yine mezkur zihniyetle mukayyet olduğu kanaatine ulaştırır.

Diğer bir söyleyişle, süsle(n)menin kadim zamandan beri insan hayatına bitişik olduğunu bildiğimize göre, tıpkı geometrik uygulamalarda olduğu gibi, bitkisel tezyinat konusunda da İslam sanatı, genel birikimi kendisine özel bir maksat ve formla devralmış olmalıdır.

Nitekim ilkin somut nesneler olarak bitki, meyve, kadeh vb. nesnelerden baktığımızda bunların doğrudan -cennetle yeryüzü tasvirlerine de konu olarak- Kur’an’dan seçildiğini; otuz ayrı surede, kırk dört kez zikredilen ot/lak, hububat, ağaç, çekirdek, hurma/ağacı, üzüm, zeytin, nar, incir ile on iki surede yirmi üç kez zikredilen kudret helvası, sirke, tuz, sebze, mercimek, süt, bal vb. yiyeceğin Allah’ın verdiği nimetlerdeki sonsuz çeşitliliğin işaretleri olarak bizzat Kur’an’dan örneklendirildiğini görürüz.

İkinci olarak ilgili meyve, nesne ve yiyeceklerin bizzat (sureten) resmedilmediğini, Kur’an’dan onlarla ilgili olarak alınan bilginin muhayyel karşılıkları olduğunu ve dolayısıyla o şeylerin zatlarının değil, onlarla asıl gösterilmek istenilenin (Allah’ın yaratıcılığının, emsalsiz gücünün, kudretinin ve rahmetinin) oraya nakşedildiğini fark ederiz.

Uygulama olarak bu tezyinat programı cenneti yere indirme arzusunu açık ettiği kadar, Allah’ın varlığını doğru idrak etmek bakımından sema ile yeryüzüne birlikte bakmayı telkin eder ve bu sayede mezkur tezyinat öte ile burayı kendisinde birleştiren berzahi bir tutum olarak somutlaşır. Öte yandan, İslam sanatındaki süslemenin, güzelleştirmenin bir ilk örneği olarak bundan hasıl edilmek istenilen faydanın ilk belgesi haline gelir.

Bu bahiste önemli farkı ıskalamamak adına hemen ifade etmeliyiz ki, Kubbetü’s-Sahra, en azından Kıble mescidinin inşasına kadar mescit olarak kullanılmışsa da, asıl yapılma maksadı Mirac-ı Müşerrefe Kayası’nın İslam eliyle zarflanmasıdır. Bu sebeple, zikrettiğimiz zenginlikte tezyin edilmesi, Hz. Peygamber’in mescitlerin süslenmesini kınamasıyla bir çelişki oluşturmaz. Nitekim İbnü’l-Arabi de Fütuhat-ı Mekkiye’sinde bunların birbirine karıştırılmaması konusunda ikazda bulunur: “Mushaf ve camileri süslemek gerekir. Şari’nin kıyamet alametlerinden birisi olarak zikrettiği camilerin süslenmesiyle ilgili ifadesini böyle yorumlamamalısın. (...) Övülen alametlerden birisi de mescitlere devam (etmek ve) onları süslemektir. Mescitleri süslemek Allah’ın şiarını yüceltmek demekken bunu yapmak kafirleri öfkelendirir.”

Hazretin “Allah’ın şiarını yüceltmek” şeklindeki ifadesini burada süslemenin maksadı ve uygulaması yönünde nihai bir hat; İslam sanat aklına mahsus temel bir esas olarak işaretlememiz gerekir.

Çünkü, İslam’ın insan için kemale erdirilmiş bir din olması, aynı zamanda insanın sınanmasındaki kemali de kapsar. Bu manada Hz. Peygamber’in yüklendiği şeriat, insanın olumsuz anlamda sınırlarını daha ne kadar zorlayabileceğine dair ilahi örnekleri içerdiği gibi, insanın geleceğindeki olumsuz hallerinin örneklerini de içerir. Diğer bir söyleyişle, mezkur planda Hz. Peygamber’in zamanına kadar olmuş olanlar, kıyamete kadar da olacak olanlardır.

Bunu Kur’an’dan bir örnekle açacak olursak:

Hz. Musa’nın Tur’a çıkışını takiben kavminin Samiri’nin yaptığı dana heykeline tapmaya başlaması, Hz. Harun’un edilgenliği ve Hz. Musa’nın bunlara tepkisinin verildiği Taha Suresi’nin 85 ila 98. ayetlerindeki konumuzla ilgili ibareler şunlardır:

“Allah ‘ama biz senin arkandan kavmini fitneye düşürdük’ buyurdu. Samiri onları yoldan çıkardı.”

“Dediler ki, Biz sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle caymadık. Fakat biz o kavmin süs eşyasından (zineti) ağırlıklar yüklenmiştik. Biz onları ateşe attık aynı şekilde Samiri de attı.”

“Samiri onlara böğüren bir daha heykeli çıkardı.”

Hz. Harun’un Allah’a itaati emretmesine karşılık “Dediler ki: Biz Musa aramıza dönünceye kadar biz ona tapmaya devam edeceğiz.”

Hz. Harun, puta tapılmasına karşı edilgen kalmasıyla ilgili “İsrailoğullarının arasında ayrıcalık soktum demenden korktum dedi.”

“Samiri ‘böyle yapmayı bana nefsim hoş gösterdi’ dedi.

“Muhakkak ki biz onu yakacağız. sonra kül yapıp onu denize dökeceğiz.”

Özelde süsleme genelde sanat ile bağdaşık olan bu ibareleri izleyen yazımızda değerlendirelim inşallah.

#Kubbetü’s-Sahra
#Hz. Harun
#Allah
4 yıl önce
Sanat da bir sınanmadır
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak