|
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler

Nur metafiziği üzerine zihin yoran mütefekkir ve mutasavvıf büyüklerimiz, onu akıl nuru, ilim nuru ve irfan nuru olarak üçe ayırmışlardır.

İlk nur olan akla burhanı, ikinci olan ilme beyanı, üçüncü olan marifet / irfan nuruna ise ‘ayanı nispet ederek, bu yorumlarını Peygamber Efendimiz’in “Müminlerin ferasetinden çekinin, çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar” hadisiyle tahkim etmişlerdir.

Mezkur büyüklerimizden biri olan Şeyh Muhyiddin, nur tanımlı müstakil kitap ve risaleleriyle ilgili metafiziği, tasavvuf tefekkürü içinde bir paradigmaya dönüştürerek, ona kavramsal planda bakmanın ötesinde, doğrudan doğruya ondan elde ettiği ferasetle bakan biridir.

Bu hususu, Ekrem Demirli çevirisiyle Fütûhât-ı Mekkiyye’den (FM) seçtiğimiz sözlerin sekizincisini sunmadan önce, “Şeyhin bakış ve söz gücü nereden geliyor?” sorusuna bir karşılık oluşturması bakımından zikretmeye değer gördük. Diğer bir söyleyişle, söyleyene Söyleten’den, söylenene nur nasibinden bir bilme ve görme olarak bakmak gerektiğine işaret etmek istedik.

Bunları beyan ettikten sonra, sözü Hazretin kendisine bırakabiliriz.

Diyor ki Şeyh Muhyiddin:

“Allah misalleri nasıl vereceğini bilir ve o misalleri sadece insanlara vereceğini bildirmiş, bize O’nun (Kendisi) için misal vermemizi yasaklamıştır. Allah bilir, biz bilmeyiz. Misal verirsek bakmalıyız! Allah o konuda insanlara bir misal vermiş ise, o misalin sınırında durmalıyız, çünkü Allah karşısında saygı ve edep bu demektir.” (FM, 13:112)

“Yitirmek de bir korunma türüdür.” (FM, 13:145)

“Hayal, hüküm veren ve kendisi de yaratılmış olsa bile hüküm altına girmeden tahakküm edendir.” (FM, 13:155)

“Özlemin en güçlü hali, sevilenin yerinin görülme vaktidir.” (FM, 13:245)

“İnsaf denilen şey şudur: Kime hakkını verirsen, ona insaf etmişsin demektir.” (FM, 13:261)

“Yazmak, bir varlık eylemidir ve yazılan şeylerin sonu olması gerekir.” (FM, 13:263)

“Bir şeyi bilmeyen o şeye hakkını veremez.” (FM, 13:262)

“İmkan, mümkünlerin zâtî özelliğidir.” (FM, 13:370)

“Söz dinleyeni aciz bırakırsa, söz delilin ta kendisidir.” (FM, 13:382)

“Varlıktaki eksiklik de varlığın kemalindendir.” (FM, 14:23)

“Hadleri uygulamak, rahmetin bir hükmüdür. Halbuki rahmetin orada görünen bir varlığı yoktur.” (FM, 14:63)

“Değerler amelin kendisi değil, Allah’ın ondaki hükmüdür.” (FM, 14:76)

“Günahın günah olduğuna inanmak da itaattir.” (FM, 14:85)

“Söz, hâl demektir.” (FM, 14:120)

“İyilik, on ile yüz bin katına kadar – aşağısı veya yukarısı da olabilir- göre değerlendirilirken, çirkin ve kötü davranış bir bir değerlendirilir.” (FM, 15:76)

“Özlem ve şevk, bilgi ölçüsündedir.” (FM, 15:83)

“Güzel ahlak, dine ve örfe göre maruf ( iyi bilinen) ahlaktır.” (FM, 15:150)

“Edep, lafızları dikkate almada tezahür eder. (...) Allah’ın kullandığı bir lafzı bırakıp, anlamca benzeri bir lafzı kullanmak, faydasız bir tahriptir.” (FM, 15:178)

“Nefis, sahili olmayan bir ummandır.” (FM, 15:179)

“Sübut halinde elem, elemi duyanın kendinde değil, elemin kendisinde sabittir ve sabit olması nedeniyle de haz alır.” (FM, 15:224)

“İnsanı tevhide ancak yükümlülük sevk edebilir.” (FM, 16:18)

“Söz bir ameldir. (...) Hatıralardan sonra, konuşmaktan daha hızlı bir amel yoktur.” (FM, 16:29)

“Allah, icabetin illetini duymak kılmıştır.” (FM, 16:103)

“Yükümlülük organları: Kalp, kulak, göz, dil, el, mide, cinsel organ ve ayak(tır).” (FM, 16:125)

“Fiilin itaat veya günah olması o şeyin kendisi değil, Allah’ın fiil hakkındaki hükmüdür.” (FM, 16:139)

“Yükümlü insan, seçmede mecburdur.” (FM, 16:141)

“Mütefekkire gücü hayal mertebesinden tasarruf eder. Başka bir ifadeyle, mütefekkire gücü ya duyu güçlerinin verileriyle veya musavvire gücünün tasarrufuyla hayal aleminde etkindir.” (FM, 172)

“Kul ile Hakk arasında söz bağından daha güçlü ve daha yetkin bir bağ yoktur.” (FM, 16:177)

“Tasvir mertebesi halk (yaratma) mertebesinin sonucudur.” (FM, 16:255)

“Tabir, rüyanın rızkıdır.” (FM, 16:272)

“Zan, bilgi değildir.” (FM, 16:317)

“Sınanmanın sebebi, kimden meydana gelirse gelsin, iddianın varlığıdır.” (FM, 16:327)

“Kendisine kızan, kendisinde meydana gelen şeyi değil, kendi yapısını cezalandırır.” (16:327)

“Nimeti verene şükür, akla göre vaciptir.” (FM, 16:376)

“Kuşkusuz güzellik zatı gereği sevilir. Bununla birlikte süs güzelliği eklendiğinde ise, ‘nur üzerine nur’ gibi güzellik üstüne güzellik olurken, muhabbet üzere muhabbet hasıl olur.” (FM, 17:43)

“Güzellik özü gereği heybet verir. Hakk ise hiçbir şey karşısında heybete kapılmaz.” (FM, 17:46)

“Ölüm, hayatın zıddı değildir.” (FM, 17:102)

#Şeyh Muhyiddin
#Allah
#Ahlak
4 yıl önce
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…