|
17. yılında Alaeddin Özdenören

Geçtiğimiz cuma (26 Haziran) günü ikiz kardeşim Alaeddin Özdenören’in 17. ölüm yıldönümü idi.

Haziranın 7’sindeyse Cahit Zarifoğlu’nu kaybetmiştik, 1987… 33 yıl geçmiş…

Önümüzdeki Temmuz ayının 7’sinde ise Erdem Bayazıt’ın 12. ölüm yıl dönümünü idrak edeceğiz…

1 Temmuz (1940) Akif İnan’ın 80. doğum yıldönümü… Onu 6 Ocak 2000’de kaybettik…

Biri anılınca ötekiler de akla gelen edebiyat topluluğu denince bu isimleri birlikte anıyoruz. Elbette bunların arasında geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz (18 Ekim 2019) Nuri Pakdil’i de anmalıyız… Ve tabii ki Sezai Karakoç… Ona hayırlı uzun ömürler diliyorum…

Alaeddin, hayattayken kıymeti bilinse de az anılanlardan biri olmuştur…

Belki onun yalnızlık hayatı… Hep kendi içinde yaşamayı bir hayat şiarı haline getirmiş olması… Yaman bir yalnızlık çilesi çekti…

Ömrünün çoğunu felsefe öğretmeni olarak taşrada geçirmiş olmasının da bunda payı aranabilir… Meslek hayatının son yılları Ankara’da geçmiş olsa da Ankara’da da merkezin dışında yaşadı… Belki Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki iki yılı ile Kültür Bakanlığı’ndaki kısa bir süre müşavirlik hizmetleri dışında, Ankara Fen Lisesi’ndeki görevi esnasında da merkezden uzakta yaşadı. Adı geçen lise ve onun öğretmenlere tahsisli lojmanları merkezden uzakta bir semtteydi. O tarihte lise ile Ankara merkez arasında ulaşım belediye otobüsü ile sabah ve akşam saatlerinde sadece bir gidiş dönüş hizmeti sağlanıyordu. Dolayısıyla merkeze ulaşım kısıtlıydı…

Bütün bunların dışında 1984 (Ekim) tarihinde 9 yaşındaki oğlunun bir trafik kazasındaki ölümü onun iç yangınını kendi ölümüne kadar körükleyip durdu. Başka kimsede tanık olmadığım kadar bir evlat acısı yaşadı. Onun arkasından yazdığı Keremin Çantası ve başka şiirleri okuyanları da dilhun etse de, onun yaşadığı yırtıcı yalnızlık ve keder kimseyle kıyas kabul etmez…

İkinci evliliğinden ve emekliliğinden sonra ilginç bir serüven sonunda kendini Balıkesir’de buldu. Orada hastalandı ve orada rahmetli oldu. Balıkesir Başçeşme Kabristanı’na defnedildi. Cenaze namazı, vasiyeti üzere, sabah namazlarını kıldığı mahallesinin camiinden kaldırıldı… Cahit’in, Akif’in, Erdem’in, Nuri Pakdil’in cenazeleri -ki hepsinde hazır bulunmak nasip oldu- onların adına uygun vakur bir kalabalıkla teşyi edildi… Alaeddin’in cenazesi de gariplere mahsustu. Az sayıda ancak ihlaslı bir sevenler topluluğu… Rahmetli Erdem de o cenazeye katılanlar arasındaydı… Cenaze taşınırken define dakikalar kalan Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen taziye telefonu ve ondan az sonra rahmetli Erbakan Hoca’nın ve diğer devlet erkânının telefonları acımıza tam zamanında ortak oldu…

Bu yazıya onun şiirinden ve denemelerinden bahsetme niyetiyle başlamıştım, olmadı. Başıma nadiren gelen bir olaydır: yazıda kendimi çağrışımlara kaptırmam. Ama bu yazı öyle olmadı, kendini yazdı. Gene de birer cümleyle şiirine ve denemelerine değineyim.

Onun şiirini tek kelimeyle özetle deseler aklıma gelen kelime lirizm olurdu. İlk şiirinden başlayarak şiirinin iç musikisindeki ahenk başat özelliği…

Denemesine gelince… Her biri bir üslup harikası… Özellikle Unutulmuşluklar ile Açılı/Yorum kitaplarındaki denemeler Türkçe’nin nadide parçalarını içeriyor. Cümbüşlü bir ifade zenginliği bu metinleri besleyen unsurlardan…

İz Yayınları onun kitaplaşmamış denemelerini de bir araya getirme çabasında…

İz Yayınları’nın çıkardığı aylık Muhayyel dergisi önümüzdeki Temmuz sayısına bir Alaeddin Özdenören Dosyası hazırlıyor. Aylık Hece Dergisi de geçtiğimiz iki yıldan bu yana bir Alaeddin Özdenören Özel Sayısı’nın hazırlığı içinde…

Bu çalışmaların onun değerinin bilinmesine katkı sağlayacağını umuyorum.

Burada adı geçen güzel insanları rahmetle anıyorum…

#Alaeddin Özdenören
#Muhayyel
#Düşünür
4 yıl önce
17. yılında Alaeddin Özdenören
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset