|
Bayramdan sonra bayram yazısı

Ramazan Bayramı’nın (Îd-i Fıtr) son gününü iki gün önce yaşadık.

Daha önce benzerini görmediğimiz bir bayram geçirdik.

Bir daha böyle bir bayram yaşar mıyız, bilemem…

Bu cümleyi bir yakınma edasıyla söylemiyorum. Bilakis… Biricik olmasını vurgulamak istiyorum. Sadece sanal ortamda bir iletişim kurabildiğimiz, kucaklaşmalardan, el öpmelerden uzak bir bayram… Gene kendince muhabbeti çoğaltan bir yeni yaşama biçimi…

Ben, kimi arkadaşlarımın ve genelde çoğu kimsenin yaşadığı marazî yalnızlık duygusuna kapılmadım. Bir daha ele geçirilmez bir deneyim olarak algılamak istedim bu özel günleri…

Ve Müslümanın bayramının hiçbir koşulda onun elinden alınamayacağı gerçeğine bir kez daha tanıklık ettim.

Bu cümle beni yıllar önce bir bayram arifesinde karşılaştığımız ve ayaküstü sohbet fırsatı yakaladığımız bir dostumla olan muhaveremi aklıma getirdi. Sohbetten ayrılırken arkadaşımın bayramını kutladım. Fakat o, bu kutlamaya karşı çıktı:

- Biz bayram kutlamıyoruz dostum, dedi.

Nedenini sorduğumda:

- Altmış yıldan bu yana (demek yıl 1983 olmalı) emperyalizmin baskısı altında bulunan bir ülkede bayram kutlanmaz, dedi. Bunun üzerine ben de:

- Hiçbir emperyalist baskı Müslümanın bayramını onun elinden alamaz, cevabını verdim.

Bizim bayramımız faşing gibi, eğlence festivalleri gibi, karnaval veya yılbaşı kutlamaları gibi ahalinin vur patlasın çal oynasın tepinmesi olarak kutlanmaz.

Bizim bayramımız dostlukların pekiştiği, pekiştirildiği, dargınların barıştığı, öteki günlerde görüşme fırsatı bulamayanların birbirlerinin ziyaretini sağlayan huzur ve sürur günleridir… Bu itibarla değil hastalık ve salgın dönemlerinde, savaş zamanlarında bile geçerliğini yitirmez.

Yıllar önce yaşadığım bir gurbet Ramazan’ında gayrimüslimlerin arasında Ramazan’ın ve onun bayramının gerçekte bir bakıma som bir yalnızlık temrini olduğunu iliklerime değin hissetmiştim. Oruçlunun oruçlu olduğunu bir kendi bilir, bir de Allah… Oruç, sıradan günlerin rutinini paramparça ediyor. Ancak bu olağanüstü hal en çok gurbette somutlaşıyordu. Aynı şekilde bayram da sair günlerin rutinini berhava ediyor. Anlamıştım ki Ramazan ve onun bayramı insanın bu dünyada yaşayabileceği müstesna yalnızlık anlarını görünür kılıyor. Mutlak yalnızlık hali ise, ölüm… Ramazan günlerinde itikâfa çekilmenin salık verilmesinin özel anlamı böylece daha bir ortaya çıkıyor… Ancak bütün bu deneyimler kişinin tekil olarak yaşayabileceği haller... Kopyası yok. Paylaşımı yok. Bir başınasın. Kendi benini yalnızca Allah’ın bildiğinin bilincindesin.

Ve bu istisnai anlarda, o, kendini bir başına duyumsadığın nadir anlarda, asırlar önce senin gibi oruç tutmuş olan Hz. İbrahim’le, Hz. Musa ile, Son Peygamber (sav) ve onun ashabı ve bilhassa Hz. Ebubekir ile Hz. Ebu Zer Gıffari ile aynı deneyimi paylaştığını bilmek ne ürperti verici bir saadetti!

O bir anlık yaşantı bütün bir ömür boyu yaşanan mutlulukların toplamından daha fazlasına denk geliyordu. Yazık ki gündelik rutinin içinde bu istisnai haller layıkıyla duyumsanamıyor…

Öyle de olsa, her türlü koşulda Müslümanın bayramının yaşattığı mehabet, yalnızlık ve meserret duygusunun istisnai yüzü sürüp gidiyor. Hayat yolculuğu ile birlikte sürüp gidecek…

#Ramazan Bayramı
#Hz. Ebubekir
#Muhabbet
#Yalnızlık
4 yıl önce
Bayramdan sonra bayram yazısı
Ortaklık, enflasyon, kusurlu mal
Perinçek ve Atatürk
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’