|
Cadı, cadı kazanı, cadı avı

Tarihin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar dünyanın her yerinde, her kültüründe cadı, cadı kazanı ve cadı avı kendi özgül koşulları içinde uygulama bulmuştur.

Ancak her dönemin, her kültürün cadısı, cadı kazanı ve cadı avı farklıdır.

‘Türkçe’mizde cadı sözcüğü insanlara kötülük eden yaratıklar için kullanılıyor. Cin olarak tahayyül edildiği gibi hortlak (zombi) olarak da tasarlanmaktadır. Kimi zaman çevresine kötülük saçan kadın olarak da düşünülüyor.

Nitekim TDK Sözlüğü cadıyı şöyle tanımlıyor: 1. Geceleri dolaşarak insanlara kötülük ettiğine inanılan hortlak. 2. Kötülük yaparak başkalarına zarar veren kadın.

Türkçe’de mecaz olarak kullanılan bu kavram Batı kültüründe bir gerçeklik olarak kabul görmüştür. Halen içinde bulunduğumuz güne kadar böyle kullanılmaya da devam ediyor.

Türkçe’de cadı sözcüğünden üretilerek iki kavram daha icat edilmiştir. Biri cadı kazanı, öteki cadı avı…

Cadı kazanı deyimi, fesadın ve dedikodunun yayıldığı, herkesin birbirinden kuşkulandığı, düşmanlıkların, hile ve düzenlerin kaynaştığı yerleri ve dönemleri anlatır.

Cadı avı ise cadı olduğuna inanılan kimselerin yakalanıp cezalandırılması durumunu anlatıyor.

Cadı kazanının kaynadığı yerde cadı avı girişimleri de kendiliğinden ortaya çıkıp gelişiyor. Cadı avına kurban gidenler ya yakılarak veya linç edilerek öldürülüyor.

Her dönem, her kültür kendi cadısını icat ediyor: Komünistler, Müslümanlar, Yahudiler, faşistler, Hristiyanlar, kâfirler vb. o kültürün tanımına göre belirlenerek izleri sürülüyor, avlanıyor ve infaz ediliyorlar…

20. yüzyılın en bilinen cadı avlarından biri ABD’de 1950’lerde yaşanmıştır. Wisconsin eyaleti Cumhuriyetçi Parti senatörü Joseph Raymond McCarthy ve adamları marifetiyle üniversitelerde, basında, tiyatroda, sinemada ne kadar solcu bilinen aydın varsa asılsız suçlamalarla yargılandı ve mahkûm edildi. Suçlananlar arasında Bertolt Brecht ve Charlie Chaplin de bulunuyordu. Arthur Miller, uzun süren bu “cadı avı” dönemini (1947-1957) “Cadı Kazanı” (The Crucible) adlı oyununda hicvetti. İlginçtir kendisi de bu oyunu nedeniyle yargılandı ve mahkûm edildi.

Günümüze kadar süren cadı avının kurbanları 18. yüzyılda yakılarak ve akla hayale gelmedik işkencelerle öldürülerek cezalandırılıyordu. Cadı kazanlarının kaynatılmasında ‘Engizisyon Mahkemeleri’nin de hatırı sayılır rolü ve teşviki hatırlanmalıdır.

Halen Batı’nın hemen her ülkesinde Müslümanlar cadı telâkki ediliyor.

Cadı avcılığı ırkçılık, sömürgecilik, kölecilik, ayrımcılık, ayrılıkçılık gibi çeşitli adlar altında hükmünü sürdürüyor.

Bu anlayış tarzı Batı kültürünün, dolayısıyla Batılı insanın genlerine işlemiştir ve onda bir ahlâk hâline gelmiştir.

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’ye yeri gelmişken bir göndermede bulunalım. O, “Batı kültürü kendi özgül imkânlarıyla alkolizmle başa çıkamaz, onunla başa çıkabilmek için Müslümanlık gerekir” diyordu. Biz de ona bir eklemede bulunarak Batı dünyasının her bir köşesinde Müslümanlar aleyhine kaynatılan cadı kazanlarının sakinleştirilip söndürülmesi için de İslâm’ın yardımına ihtiyacı vardır, diyoruz. Bu cümlemiz çözüm açısından çelişki gibi görünse de gerçeklik bu çelişkinin içinde yatıyor.

#Tarih
#Cadı
#Kazan
4 yıl önce
Cadı, cadı kazanı, cadı avı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?