|
Nuri Pakdil: Ölümsüzlüğe göçen direnişçi

Ölümsüzlüğe intikalinin üzerinden tam bir yıl geçmiş.

18 Ekim 2019, cuma günü…

Onu her zaman bir tavır adamı olarak andım…

Tavır adamı: arzını, talebini, dahası yazısını tavrıyla ifade ederdi…

Bir konu üzerinde onun fikrini almak, dahası belki bir müzakere ortamı açabilmek için yönelttiğim sorular karşısında genelde: “Bayım, ahlâklı olmak gerekir” tarzında cevap verirdi. Hemen

hemen hiçbir konuda, hiçbir sorun üzerinde doğrudan bir düşünce serdetmez, üstü

kapalı sloganlarla konuyu kapatırdı.

Denemeleri de giderek salt bir imge şölenine dönüştü.

Başlangıçta açık seçik tartıştığı fikirleri, giderek salt imgelerle dile getirmeye çalıştı…

Onun bu tavrı ona has bir kişiliği simgeleştirirken onu taklit etmeye çalışanların üzerinde gülünç, yararsız, dahası itici oldu. Pakdil’in belki de kişiliğini oluşturan bu tavır adamı niteliği, başkasının üstünde ölçülerine uymayan konfeksiyon gibi durdu…

Şu cümleye dikkat eder misiniz:

“İnsan ya ‘İnsan nereye gitmiş ki’ mi dedin ha peki peki de insan ya hani insan ya uğultumuz birbirine aktı da ses hani insan ya tabiî tabiî Filistin kıyılarında ses mi dedin mi Akdeniz’in gözyaşları mı kabardı aaa kar gibi di’mi büyük gürültüyle giriyor tren Halep Garına ne kadar da Adana bir tren bak bak bak Gavur Dağlarından başını uzatmış Erkeğin biri yok yok Kadın Piri Reis’in haritasını açmış bakıyor çok yeni bir eşkıya tıp tıp tıp Ortadoğu’nun yüreği be Beyim zınk diyor tren Haydarpaşa’da amma da uzun solukluymuş vallah kurban aynen vâki trene binerbinmez

heryer Harran!” (Nuri Pakdil, Otel Gören Defterler 5/ Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ocak 2003, Ank. s. 18 vd.).

Metni virgülüne dokunmadan, asal imlası ile aktardım. Nuri Pakdil’in sükût döneminden sonra benimsediği yazılarındaki tipik üslup… Öyküde veya şiirde geçerli olan ve genelde bilinç akışına uygun düşen bu söylem, onun deneme metinlerinde de hüküm sürüyor…

Burada, sanırım bir süre kendini insandan uzak tutmaya çalışan döneminin yazısına yansımasını da bulabiliriz. Belki de beyninin bütün iğvicaclarını aynı anda yazıya dökme çabasının bir sonucu olarak görmek de mümkün…

O, sevgisinde de, nefretinde de ölçü tanımazdı. Sevdiğini tam sever, reddettiğini tam reddederdi…

Yazılarında olsun, kişisel ilişkilerinde olsun aynı muhalif tutumu öne çıkarırdı.

Son yıllarda katıldığı toplantılarda katılımcıların iştiyakla talep ettiği bir selamlama sloganı onun muhalif tutumunun ve bilincinin özeti gibidir:

“Sevgili arkadaşlar; hepinizi antiemperyalist, antikapitalist, anti sosyalist, anti nazist, en önemlisi de Türkiye özeline ait olmak üzere anti firavunist bilinçle selamlıyorum. Ne mutlu, ezeli ebedi ulu önderimiz Hz. Muhammed’in şefaatçisi olanlara. Ne mutlu Müslümanım diyene!”

Başka vesilelerle de belirtmiştim. O, İktidar şakşakçılığına, haksızlığa, adaletsizliğe, zulme, dalkavukluğa, dahası yerine göre kendi duruşuna muhalif tutum sergilemekten kaçınmazdı.

Kavgasını ömür boyu bu tutumla sergiledi.

Bir kere daha mekânı cennet olsun dileğinde bulunuyoruz…

#Nuri Pakdil
#İslam
#Düşünce
3 yıl önce
Nuri Pakdil: Ölümsüzlüğe göçen direnişçi
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?