|
Politikada duygusal faktör

Türkiye’nin iktisadi ve siyasi alanda gerçekleştirdiği hamleler, dış politikanın salt çıkar ilişkisine dayalı olduğu yolundaki ezberi bozma aşamasına geldi.

Kuşkusuz çıkar ilişkisi her halükârda geçerli olmaya devam ediyor. Ancak duygusal faktörün de bir o kadar yürürlükte olduğunu gösteriyor…

Durum en somut biçimde son dönemlerde Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerilimde Avrupa ülkelerinin tutumunda ortaya çıkmaya başladı.

Avrupa ülkelerinin çoğu pervasız ve küstah bir tavırla, kimi de utangaç bir eda ile Yunanistan’ın yanında yer aldığını açığa vurmaktan kaçınmadı.

Hakkın ve adaletin yanında yer alması beklenenler, en azından ufacık da olsa bir sorgulama ihtiyacı duyması beklenirken, tümüyle önyargıyla Yunanistan’dan yana tutum sergilemekten geri durmadı.

Bu tutumun tümüyle duygusal bir tercih olduğu söylenmeden de bilinen bir gerçekliktir. Şimdiki Avrupa kültürünün üç asal dayanağından biri Yunan felsefesi… Diğer ikisi Roma Hukuku ve Hristiyanlık…

Yunan felsefesi ve kültürü olsun, Roma Hukuku olsun ırkçılığa, ayrımcılığa, köleciliğe dayalı bir anlayışı yansıtır. Irkçılık, ayrımcılık, kölecilik Batı kültürünün en vazgeçilmez unsurudur. Köleliğin kaldırılması, bunun insanlık dışı bir uygulama olduğunun belirtilmesi hususunda kendi aralarında mutabakat sağlayarak antlaşmalar (1815 Viyana Antlaşması) yapmalarına rağmen bu tutumlarını hiçbir zaman bırakmadılar. Bırakmaya niyetleri olmadığını da ABD’de olsun, Avrupa’da olsun göstermeye devam ediyorlar…

Eylemleriyle söylemleri, içleri ile dışları daima farklı olmuştur. Tekil bireysel tutumları istisna tutarsak Batı kültürü ve uygarlığının temel özelliği aynı ırkçı ve ayrımcı münafık tutumunu vazgeçmeden sürdürüyor.

Bu itibarla son zamanlarda Yunanistan’dan yana tutum sergilemelerinde şaşacak bir durum yok.

Bu tutumun Türkiye’deki takipçileri de 200 yıla yakın bir zamandan bu yana tutumlarını değiştirmeden sürdürüyor. Kimdir onlar? Jön Türkler… Onların devamı olan İttihatçı kafalar… Yapmaya değil fakat yıkmaya, mani olmaya yeminli bir kafa yapısı…

Bu kafalar içeride de, dışarıda da asla Türkiye’nin bir adım öne geçmesini istemez… Sultan Abdülhamit Han, Adnan Menderes, Turgut Özal bunların hışmına uğradı. Halen Tayyip Erdoğan, aynen öncekilerin uğradığı itham altında tutuluyor: demokrasi düşmanı, despot, diktatör ithamları…

Batı dünyası olsun onların içerideki izdüşümleri olsun Karadeniz’deki doğalgaz keşfine sevinemedi. Bunu karalamak için akla hayale gelmedik şaklabanlığa, şarlatanlığa başvurmaktan geri durmuyorlar.

Türkiye’nin yeni bir güç merkezi hâline gelme yolundaki hamleleri onları sevindirme yerine hınçlarını bileyliyor.

Onlar hınçlarını alenen sürdürürken Türkiye her alanda kendi ayakları üstünde durmak için gücünü pekiştiriyor. Bilgi, enerji ve savunma gibi stratejik sektörlerde bir yandan kendine yeter duruma gelirken bir yandan da Asya’nın uzaklarına kadar çekim merkezi olma yolunda yükselişini tırmandırıyor.

Türkiye karşıtı tutumda ilginç olan kimi Arap ülkelerinin de emperyalist Batı ile işbirliği hâlinde hareket etmesidir. İlginç ama şaşırtıcı değil. Çünkü onlar da İslâm Dünyası’nın Jön Türkleri olarak hareket ediyor. Batı mağduru tipler…

Ama ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye “take off” aşamasını aştı. Uçuşa geçti. Şimdiye kadar Türkiye’yi hep aynı safhada akim bırakan güçler bu sefer başaramadı. Bu sefer onların çocukları değil, bizim çocuklar başardı…

#Türkiye
#ABD
#Karadeniz
#Doğal gaz
4 yıl önce
Politikada duygusal faktör
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü