“Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaklardır!”
*
Adolf Hitler’in Propaganda Bakanı Paul Joseph Göbels’in bu sözlerini, Uğur Mumcu Suikastı’nın Yirmi Sekizinci yıldönümünde bir kere daha hatırladık.
Peki, bu minvaldeki “yeterince büyük bir yalan” nedir?
2000 yılındaki “Umut Operasyonu” ile birlikte gösterime giren “Mumcu’nun katilleri Tevhid Selam-Kudüs Ordusu terör örgütüne mensup İslamcılar” kuyruklu yalanından söz ediyoruz!
Evet, 21 yıldır ısrarla ve itina ile bu Büyük Yalan tekrarlanıyor.
Bu yıldönümünde, Cumhuriyet’teki haber ile iki köşedeki anma yazısında ve Sözcü’de Uğur Dündar tarafından işte bu kaşarlanmış yalan yinelendi!
*
Böylelikle ne yapılmış oluyor?
Dindarları töhmet altında bırakmak gibi acayip konforlu bir alışkanlığı asla bırakmak istemiyorlar!
Daha da önemlisi ise şudur:
Suikastın arkasındaki Derin Güç Odağını yani Türkiye’deki Gladyo’yu bir başka deyişle ABD’ye eklemli Komprador Burjuvazi’yi “işin içinden sıyırmış” oluyorlar!
Baronsal Gladyo’nun emrindeki Paralel Emniyetçiler yaptı, bunu…
Aşağıdaki satırlar, Sözcü’de Uğur Dündar imzasıyla (24 Ocak 2021) yayınlandı:
“Tetikçilerin bir bölümü…
İçişleri Bakanlarından, efsanevi polis şefi Sadettin Tantan döneminde gerçekleştirilen Umut Operasyonu kapsamında yakalandılar.
Umut Davası sonucunda Ferhan Özmen, Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi…”
“Ben bu senaryoda, gerçek değil sanal kahramanım! Senaryonun gerçekle ilgisine hangi vicdan sahibi inanabilir?
Suçsuzluğumu, derin ve büyük bir senaryonun kurbanı seçildiğimi haykırmak istiyorum. Bir gün bütün bu karanlıkların üstü açılacak ve senaryonun utancı gözler önüne serilecek...
Bizden önce de Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş katil ilan edildi. Onlara tatbikat yaptırıldı. Onları kimler ve neden katil diye seçti? Alelacele cinayetlere katil siparişi verildi...
Umut Davası sanıklardan Rüştü Aytufan ise Ankara 2 No’lu DGM’deki 7 Eylül 2001 tarihli duruşmada beyan ettiği dilekçesinde şöyle demişti:
“Halen tutuklu bulunduğum Eskişehir Özel Tip Cezaevi’nde bir heyetin gelip beni ziyaret edeceği söylendi. (…)
6 Eylül 2001’de Cumhuriyet Başsavcısı Ali Turna’nın odasına götürüldüğümde, karşımda ABD Büyükelçiliği’nden Güvenlik Müsteşarı olduğunu söyleyen bazı kişiler buldum! Birisi tercüman dört kişi tarafından sorgulanmak istendim.
İran’a gidip gitmediğim, ABD Elçiliği’nin yerini bilip bilmediğim yönündeki sorularla sorgulanmak istedim. (...)
Dün Başsavcılığa götürüldüm, karşıma ABD Elçiliği’nin Güvenlik Müsteşarı, CIA mensubu çıktı! Yarın neyle karşılaşacağımı nasıl bilebilirim? (…)
Duruşmadan bir gün önce CIA tarafından psikolojik baskı altına alınmam mahkemenin seyrini dışarıdan etkilemek değil midir?
Birileri benim ceza almamı mı istiyor?
Asıl olan mahkemelerin baskıdan uzak, bağımsız karar vermesi, ayrıca benim sanık olarak hiçbir baskı altında kalmadan ifade verebilmem değil midir?”
Uğur Dündar mı; yıllardır “Türkiye’deki en güvenilir gazeteci!” seçilmeye devam ediyor!