Küresel çapta temiz enerji ve enerji verimliliği tüm dünya ülkelerinin önceliği artık.
haline gelmeseydi ve halının altına süpürülen pislikler ortaya çıkacak kadar çoğalmasaydı hala dünyayı kirletmeye devam edeceklerdi.
Bugün yaşanan
tek çıkış noktası; kendini sınırsız tekrarlayan, yenilenebilir ve ham maddeye bağımlı olmayan hani şu bize bedava verildiğini düşündüğümüz nimetler;
Güneş, rüzgar, biyoatıklar ve su.
Türkiye’de yenilenebilir enerji sektörüne son yıllarda büyük yatırımlar yapıldı.
sektörü ihracatta 1 milyar doların üzerine çıktı.
Enerji sektöründe kurulu güç kapasitesi 102,3 Megawatt’a ulaştı.
Bu kurulu gücün 23,6 bin Megawatt’lık dilimini yenilenebilir enerji türleri olan
rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütle
temsil etti.
Yenilenebilir enerji sektöründe yeni hedef, kurulu güçte 50 bin Megawatt’a ulaşmak.
Türkiye, yenilenebilir enerji kurulu gücünü her geçen ay artırdı.
Sektörün ana ve yan sanayisinde üretim yapan çok sayıda şirket, aynı zamanda yüksek ölçekli ekipman ihracatı gerçekleştirdi.
Sektörün ihracat hedefi 2023 yılında 2 milyar dolar.
özelinde ise Türkiye’nin kurulu gücü son on yılda yüz kat arttı. Jeotermal enerjide bugün ulaştığımız bin 686 Megavat (MW) kurulu güç seviyesi,
işaret etse de potansiyel bu seviyenin çok üzerinde.
Karavanla seyahat, pandemiyle birlikte vites büyüttü.
Araştırma şirketi
’ün sağladığı verilere göre, 2021’de 21,2 milyar dolar olan küresel
pazarının, 2030’a kadar her yıl ortalama yüzde 13,6 büyümesi bekleniyor.
Yılı 30,6 milyar dolarla kapatması beklenen karavan turizminin, 2030’da ise 66,9 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Karavanla seyahat, başka sektörlerin de gelişmesini tetikliyor. Bunların başında taşınabilir güç kaynakları geliyor.
Fortune Business Insights
’a göre, küresel taşınabilir güç kaynakları pazarının büyüklüğü 2028’de 439,3 milyon dolara ulaşacak.
Güneş enerjisi sektörünün gelişmesi başka sektörlerin de hızlı büyümesini sağlayacak.
Bir de madalyonun herkesi ilgilendiren öbür yüzüne bakalım.
Uluslararası küresel sermaye ve onun peşinden giden
temsilciler,
herhangi bir bedel ödemeden, savurgan ve sürdürülemez bir şekilde kullandı.
Bu çok
kazanma hırsı ile israf ve savurganlığın
bedeli, aşırı hava koşullarından kaynaklanan can ve mal kayıpları, kuraklık ve sellerle ağırlaşan yoksulluk ve gıda güvenliği sorunu, toplumsal karışıklıklar, artan göç dalgaları ve zoonotik (hayvan kaynaklı) hastalıklar ve covid19 olarak karşımıza çıktı.
Bugünkü ve gelecek nesillerin refahını tehdit eden, birbiriyle bağlantılı iki acil durumla karşı karşıyayız:
iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı.
(Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve Londra Zooloji Derneği’nin (
) hazırladığı
Yaşayan Gezegen Raporu 2022
yayımlandı.
İki yılda bir yayımlanan Yaşayan Gezegen serisinin 2022 sayısı, ortalama insan ömründen kısa bir sürede
omurgalı yaban türlerinin
yüzde 69 azaldığını ortaya koydu.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Aslı Pasinl
haklı olarak diyor ki; “Doğanın kaybı, etik veya ekolojik bir mesele olarak algılanmaktan çıktı;
ekonomi, sosyal istikrar, bireysel refah ve sağlığımız
için hayati önemi dikkate alınarak daha geniş anlamda yorumlanıyor ve bir
meselesi olarak görülüyor.
Çevresel kayıplardan en çok dünyanın en savunmasız toplulukları etkileniyor. Küresel ekonomi ve milyarlarca insanın geçimi doğaya bağlı.
İklim, çevre ve toplum sağlığı
krizlerini önlemek için biyolojik çeşitlilik kayıplarını önlemek ve hayati öneme sahip ekosistemleri geri getirmek, küresel gündemin en önemli maddeleri haline gelmeli”.
Yani herkesin eşit biçimde hakkı olan çevreyi kirleterek
işlediği çevre katliamı suçunun cezasını
bitkiler, hayvanlar ve insanlar
olarak hepimiz çekiyoruz.
Çevreyi kirleten onlar, kirletirken para kazanan onlar ise bu faturayı neden biz ödüyoruz?
Ya da daha doğru soralım;
Zenginin hesabı neden yoksula ödetiliyor?
Dünyayı kim kirlettiyse kirletme oranı kadar bedeli onlar ödesin, onlara ödetilsin ki adalet yerini bulsun.
