Yapılan yanlışların, hataların, eksiklerin bedeli ödeniyor ve hesabı veriliyorsa, yanlışı tercih etmemenin,
dürüstlük ve doğrulukta ısrar etmenin, yanlışa sapmamanın da bir ücreti olmalı.
Her türlü yaramazlıkları yapma imkân ve gücü varken, uslu duran çocuğa aferin demek ve övücü sözlerle onu takdir etmek neden aklımıza gelmez?
Ancak en ufak bir yaramazlığında hemen
vermeye ya da ceza kesmeye bayılırız.
Hem de kutsal aile disiplini adına!
Bazen de ceza yerine
ederek çocukları doğru davranışa yöneltmek isteriz.
Çocuk doğru yaptığında ödüllendirilmez, yanlış yaptığında anne babanın ilgisini çekiyorsa ne yapar?
Doğruyu değil yanlışı tercih eder.
Çocuk ilgiyle büyür, gelişir, olgunlaşır.,
Öğüt verme konusunda da toplum olarak ortak bir geleneğimiz var sanki.
Öğüt vermek yerine öğüt olmak ve örnek insan olmak gibi bir derdimiz neden yok?
Kitap okurken veya bir bilgi edinirken bile kendimize değil de başkalarına anlatmak için öğrenmek gibi yanlış, saçma sapan bir anlayışımız da var.
, bilgi edinmeye, yenilenmeye kendinden başlayanlar için değil bu söylediklerim.
Çocuktan başladık
adalet terazisindeki ölçüyü
tartışmaya çünkü orada daha net gözüküyor anlayışımızdaki sıkıntılı durum.
de aynı anlayış hakimdir.
Hiçbir patron veya yöneticinin dürüst çalışanlarını ödüllendirmek aklına gelmez. Ama yanlış yapana karşı
şirketlerin her zaman sert kuralları
vardır.
Ödül vermek için iyi bir şey yapmalarını bekleriz insanlardan.
Yanlış yapma imkânı ve fırsatı olduğu halde yapmayanları ve doğru davranmayı tercih edenleri ödüllendirmeyi niçin kimse düşünmez.
Oysa yanlışa direndiği,
yanlışa fırsatı olduğu halde yönelmediği
, dürüst çalışmayı tercih ettiği için ödülü hak eden milyonlarca çalışan vardır.
işleyiş ve adalet anlayışı da eksiktir.
Devlet yönetiminde işini aksatmayan, dürüstçe çalışan binlerce memura bundan dolayı bir ödüllendirme düşünülmez iken,
veya
dolayı oluşan bir hata yüzünden hemen ceza verilmek istenmesi büyük haksızlıktır.
Vergi kaçıranı affetmek, vergi ödeyene büyük haksızlık ve zulümdür.
Vergisini düzenli ödeyeni ödüllendirmemek de büyük bir haksızlıktır.
Erkek ya da kadın sokak ortasında bıçaklanarak öldürülüyorsa, bunu da herkes görüyorsa, katil cinayeti inkar edemiyorsa, kabulleniyorsa, üstelik ‘yine olsa yine yaparım’ diyorsa o katili yaşatmak ve beslemek milyonlarca masuma hakarettir.
Halk tabiri ile adam gibi ödül adam gibi ceza olacak ki terazi düzelsin.
Velhasıl
Adaletin terazisini bozduk.
Ödülde cimri cezada cömerdiz.
Ceza verirken acele ediyoruz ama ödül verirken kılı kırk yarıyoruz.
derken sadece ekonomik değeri olan bir şeyden bahsetmiyorum.
Bazen bir iltifat, güzel bir söz, yüzdeki tebessüm, güleryüzlülük, madden en değerli hediyeden bile kıymetlidir.
için de aynı şey geçerlidir.
Bir dudak bükme, surat asma, kırıcı bir söz, bazen en ağır cezadan bile daha ağırdır.
Hele de bu tavır sevdiğin inandığın birinden geliyorsa.
bile maçlar üç ihtimallidir ve her ihtimalin bir bedeli vardır;
Kazanan 3 puan alır, kaybeden 3 puan yitirir.
Beraberlikte ise her iki taraf birer puan alır.
Futbolun adaleti bile böyle işlerken
neden
puan verilmez?
Neden toplumda suç işleyene ceza, iyi bir iş çıkarana ödül verilirken,
suç işleme gücü varken bu gücü kullanmayıp bu suçu işlememesi ödüllendirilmez.
Neden bir işyerinde işini ciddiye alanlar, işe düzenli gelenler, verilen vazifeyi hakkıyla yapanlar,
işyeri kurallarına uyanlar,
kendilerinden beklenen görevlerini
yerine getirenler ödüllendirilmez.
İşleri aksattıklarında ceza, işlere ekstra katkı sağladıklarında ödül sistemi adil bir sistem değil.
Sosyal hayatta da futbol kuralları geçerli olsa sosyal adalet sağlanmış olur gibime geliyor.
Eksik olan o bir puanın, topluma büyük bir enerji vereceğini ve
sosyal kalkınmanın motoru
olabileceğini düşünüyorum.
Daha
için ceza ve ödülü çeşitlendirmek gerekiyor.
Unutmayalım ki hayat sadece
ibaret değil.
Arada milyonlarca renk var.