|
Mursi’nin hayaleti
Dün Mısır Tarihinin tek seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak kayda geçmiş olan
Muhammed Mursi’
nin, mahkeme salonunda
düşüp bu fanilerin dünyasındaki son nefesini vererek ebediyete irtihalinin
3. Yıldönümüydü. Bu münasebetle geçen yıl olduğu gibi dünyanın birçok yerinde rahmet, minnet, şükran duygularıyla anıldı.

Beş yıllığına seçildiği görevde bir yılını bile tamamlayamadan darbeyle devrilinceye kadar, bu kadar kısa bir süre içinde bile İslam dünyasına da bütün dünyaya da
Müslüman halkların kendi iradelerine sahip çıkmalarının ne anlama geldiği
hususunda çok anlamlı mesajlar verdi, İslam dünyası olarak neyi kaybetmiş olduğumuzu veya neye ihtiyaç duyduğumuzu canını, varlığını ortaya koyarak çok iyi anlattı.
Bugün İslam dünyasında demokrasi ve insan hakları eksikliğine dair batıdan duyduğumuz bütün seslerin ne kadar sahte olduğunu
onun devrilme ve devrildikten sonra ölümüne kadar giden tecridine karşı sergilenen körlük ve sağırlık en açık biçimde gösterdi. Olabilecek en haksız ve acımasız şekilde devrildikten sonra adım adım ölüme götürülüşüne karşı sergilenen sessizlik sadece bazı ülkelerin basit uluslararası çıkarlarıyla ilgili değil elbet.
Başarılı bir Müslüman demokrasi veya Müslüman yönetim modeli ihtimaline karşı duyulan isteksizlikle çok daha ilgili bir tavır sözkonusu.
Mursi’nin bir yıllık süre içinde yönetimde halkı dikkate alma, halkı temsil ve halka hesap verme konusunda sergilediği performans Mısır tarihinde hiç görülmemiş bir örnek oluşturdu.
O örnek Müslüman halkların yüzyıldır özledikleri, bekledikleri ve kendilerini bu dünyanın gerisinde bırakan sırrı barındırıyordu.

Müslüman ülkelerde demokrasinin gelişmesi aynı zamanda halkların iradelerine sahip çıkmalarını ve kendi kaderlerini tayin etmesinin de önünü açıyor.

Türkiye demokrasinin en iyi işlediği Müslüman ülke olma vasfıyla bugün ciddi bir kalkınma ve gelişme hikayesi koyuyor ortaya.
Türkiye içinde bu gelişme hikayesini yetersiz hatta inandırıcılıktan uzak bulanlara bakmayın.
Onların bile söyledikleri sözler, sergiledikleri hoşnutsuzluk bu başarı hikayesinin toplamına dahildir.
Demokrasi yoluyla yakalanan bu başarı hikayesi halkın inançları ve değerleriyle devletin amaç ve eylemlerinin buluştuğu, barıştığı ve harmanlandığı bir siyasal bedenin yürüyüşünü anlatıyor.
Bu hikâyede sorun olarak yaşananların önemli bir kısmı da bu başarıyı teyit etmek üzere sahneye giriyor.
Dünyanın her yanından, özellikle kendi ülkelerinin siyasi baskıları veya savaşlarından
mağdur ve mazlum olarak kaçanların Türkiye’ye sığınmayı tercih ediyor olmaları bu ülkenin güvenilir ve istikrarlı bir liman olduğunu gösteriyor.
Arap ülkelerindeki sorunlardan kaçanlar başka bir Arap ülkesine değil, Türkiye’ye geliyorsa bu elbette hem Türkiye’nin tarihsel kimliği ve statüsünün bir sonucu ama aynı zamanda son yirmi yıldır
Türkiye’de yaşanmış bir başarı hikayesinin yarattığı cazibeyle ilgilidir.
Türkiye bu cazibeyi büyük ölçüde
demokrasinin başarılı uygulamasıyla
sağladı. Demokrasi yoluyla bu ülkenin halkında, milletinde organik kökleri bulunan kadrolar işbaşına gelebildi. Bu millete hizmet etmeyi bir ibadet gibi gördü, canla başla çalıştı.
Siyaseti bir hakimiyet meselesi olarak değil bir hadimlik meselesi olarak gördü
. Esasen halka hesap verme, yönetimde şeffaflık, yönetilenlerin yönetime müdahil olmaları anlamındaki demokrasinin işaret ettiği en ideal ufuk budur.
Bu yola girildiği andan itibaren halk üzerinde vesayet kurmaya çalışan mihraklar aşama aşama da olsa devre dışı kaldı.
Nihayetinde hizmetkarlık ve temsil yarışında kim öne çıkıyorsa onun takdir gördüğü bir siyasal durum oluştu.
Düne kadar millet üzerine vesayet işletmenin odağı olarak çalışan ordu, mesela, asli görevini unuttuğundan memleket savunmasında çok ciddi bir zafiyet ortaya koyuyordu. Oluşturduğu dokunulmaz ve sorgulanmaz alanlarla şeffaflıktan uzak yürüttüğü terörle mücadelenin tarihinde terör sorununu daha fazla büyütmekten, teröristleri daha fazla artırmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Oysa demokrasinin daha faza işletilmesiyle, askerin asli vazifesine dönmesiyle birlikte bugün TSK gerçekten tarihinde olmadığı kadar dosta güven düşmana korku salan bir dünya gücü haline gelmiş oldu.
Sadece kırk yıldır bitirilemeyen terörü bitirmedi,
Libya, Suriye, Azerbaycan ve başka noktalarda
dünyanın takdirlerini celbeden kahramanlıklar ortaya koydu.
Çünkü bu ordu bu milletin ordusudur artık, bütün kurumlar gibi bu milletin hizmetkarı olma noktasına yükseldi.
Bu sayede bugün Türkiye çok daha güçlü, çok daha sözü geçen bir ülkedir ve bu durum zannedildiği gibi herkesi o kadar da sevindirmiyor, memnun etmiyor.
Türkiye’nin güçlü olması aynı zamanda bağımsız hareket edebilmesini de getiriyor. Bağımsız hareket etmesi ise eskiden adeta kayıtsız şartsız itaat ettiği bazı büyük güçlere gerektiğinde “hayır” diyebilmesini de beraberinde getiriyor.
Doğal olarak bu kadar bağımsız hareket edebilme gücü şimdiye kadar Türkiye’yi “çantada keklik” gibi görmeye alışmış güçleri hiç de mutlu etmiyor. O yüzden Türkiye’de de bu durumu tersine çevirecek müdahaleleri hiç eksik etmiyorlar.
Denedikleri darbelerin, müdahalelerin haddi hesabı yok, şimdiye kadar başaramadılar, ama pes ettikleri de yok, her vesileyle denemeye devam ediyorlar.
Mısır’da Mursi ile veya demokrasi ile yakalanan fırsat, Mısır’ın Türkiye gibi bağımsız hareket edebilme ihtimaliydi.
Bu ihtimal dünya sistemine hâkim olanlar açısından çok rahatsız ediciydi. Mısır’ın bağımsız hareket etmesi kabul edilemez görüldü.
O yüzden Mursi’nin demokrasiyle ilgili bütün putlarını yedirircesine devrilmesine hiçbir itirazları olmadı.
Dünyanın gözü önünde ölüme sürüklenmesi ve mahkeme salonunda dünyaya bu çarpık düzeni haykırırcasına düşerek son nefesini vermesi de görülmedi, görülmek istenmedi.
Görmek isteseler orada görecekleri sadece kendi ikiyüzlülükleriydi, neden baksınlar neden görsünlerdi?

O ise kavuştuğu göğün hakiminden yerin hakimlerine veyllerini göndermeye devam ediyor, yaşadığımız dünya üzerinde hayaleti dolaşmaya başladı bile. Ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun.

#Muhammed Mursi
#Mısır
#Türkiye
2 yıl önce
Mursi’nin hayaleti
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi