|
Biden Suudi Arabistan’a ne yapmaya çalışıyor?

CIA’nin açıkladığı Kaşıkçı cinayetine dair rapora dair birçok televizyon kanalından ve gazeteciden gelen hiçbir mülakat çağrısına özellikle cevap vermedim. Bunu da ilk kez buradan duyuruyorum. Kaşıkçı davasında hasbelkader rahmetli ile olan kişisel dostluğum dolayısıyla gıyabımda bana yüklemiş olduğu vasiyet kabilinden bir sorumluluğu unutmuş değilim elbet.

Olayın başından itibaren bu vasiyetin yüklediği sorumlulukla hareket etmeye çalıştım.
Onun başına gelenleri engelleyemedim ama başına gelenlerden dolayı hepimize yüklediği adalet borcunu ifa etmeye çalıştım.
Bunun için önce başına gelenlerin aydınlatılması gerekiyor, sorumlularının kim olduğunun tespit edilip mahkeme önüne çıkarılması gerekiyordu.
Olayın uluslararası bir ilgiye konu olması kaçınılmazdı, çünkü Kaşıkçı aynı zamanda bir ABD vatandaşı değilse bile ABD’de mukim, orada gazetecilik yapan dünyaca ünlü bir şahsiyetti.
Dahası, olayın gerçekleştiği mekân uluslararası anlaşmalara göre ve belli faaliyetler dolayısıyla diplomatik dokunulmazlık imtiyazı kullanan bir alandı.
Uluslararası anlaşmaların sağladığı imtiyazların kötüye kullanılması,
burada cereyan eden bir hukuksuzluk, bir yandan da uluslararası bir kuralın ihlali anlamına geliyordu ve bunun uluslararası topluma bir sorumluluk yüklemesi kaçınılmazdı.
Tabii olayın bir de Türkiye’nin egemenliğine karşı işlenmiş bir cürüm boyutu vardı.
Türkiye kendi sınırlarında cereyan eden böylesi bir hadiseyi, arkasında kim olursa olsun görmezden gelme hakkına sahip değildi.
Dolayısıyla olayın ardından yaptığı, belki başka bir ülke olsa yapmayacağı düşünülen şey, Türkiye’nin sadece egemenlik hakkı değil aynı zamanda sorumluluğu çerçevesinde bir şeydi.

Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapmaktan geri durmadı. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’ye gelen bir insanın Türkiye’nin güvencesinde olduğu düşüncesinden hareketle bedeli ne olursa olsun adalette ısrarcı oldu. Bu konuda da herkesin takdirini fazlasıyla hak etti.

Ancak CIA’nin raporunun ABD tarafından kullanılma ihtimalini, Ortadoğu siyasetine yön verme konusunda onu bir araca dönüştürme ihtimalini, Kaşıkçı’nın manevi şahsiyetini ve ruhunu kirli bir araca indirgeme istidadını çok net bir biçimde gördüğüm için bu sürece mesafeli durmanın daha doğru olacağını düşündüm.
Doğrusu tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Trump döneminde yine kirli hesaplarla gözardı edilen raporun, Biden döneminde bu şekilde sansasyonel bir biçimde gündeme getirilmesi
ABD’nin yeni yönetiminin adaletten yana olduğunu göstermiyor. Aksine Kaşıkçı dosyasını Suudi Arabistan’a karşı bir koz olarak kullanmak istediği çok açık. Bizimse Kaşıkçı davasında baştan beri amacımız Suudi Arabistan’ı şu veya bu şekilde zor duruma düşürmek değil, sadece adaletti.
Bunu talep etmek için dinimiz, değerlerimiz, tarihimiz ve aramızdaki hukuk yeterli bir referanstır.
Biden yönetimi Kaşıkçı meselesinde adalet veya insani değerleri aramıyor, aksine bu dosyayı kendi Ortadoğu politikaları için bir araç olarak kullanmak istiyor.
Esasen bu tür yaklaşımları dolayısıyla ABD dünyada herhangi bir zeminde bir hak ihkakı için elverişli bir merci değil. ABD bunları ancak kendi çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde gündeme getiriyor ve o ölçüde takibini yapıyor. Bu konuda şimdiye kadar hiç bizi şaşırtmadı. Ortadoğu’da haksızlığın başı İsrail ve Siyonist politikalardır. Kendisini siyonizmin en büyük temsilcisi olarak nitelemiş olan Biden’ın Ortadoğu politikasının şimdi bizi şaşırtacak bir adalet istikametine yönelmesini beklememiz için nasıl bir neden var ortada?
Aslında Kaşıkçı davasının ABD’nin elinde, Suudi Arabistan’a karşı, böyle bir koza dönüşmüş olması da neresinden bakarsanız hüzün verici bir durum.
Böyle cinayetlerin, insan hakkı ihlallerinin İslam dünyasında rutin hale gelmiş olması, bu tür ihlallere karşı İslam dünyasının kendi içinde bir adalet mekanizmasının oluşmamış olması bambaşka bir hüzün sebebi.
Bugün Müslüman kanı sudan ucuz.
Dünyada silah üretimini en az yapan, buna karşılık en fazla silahlananlar Müslümanlar ve dünyada bu silahlanmanın neticesinde ortaya çıkan savaşlarda en fazla ölenler de açık ara Müslümanlar.
Buna dair Müslüman ülkelerin kendi aralarında yeni bir duyarlılıkla harekete geçmesi için vakit şimdi değilse ne zamandır?

Müslümanın canının, malının, aklının, dininin, neslinin önemli olduğunu Müslümanlar yeterince idrak edemedikleri ve bu varlıklarının güvenliğini ve onurunu sağlama konusunda kendileri yeterince inisiyatif almadıkları sürece, kendi temel hakları bile başkalarının eline rehin olarak geçmekten kurtulmaz.

Bu yüzden gerek İslam İşbirliği Teşkilatı’nın gerek Arap Birliği’nin, gündemlerine artık behemehal İslam dünyasındaki insan hakkı ihlallerini alması, Müslümanların dünyada özgür, güçlü ve onurlu bir statüye kavuşabilmesi için neler yapabilecekleri üzerinde çalışmalar yapması gerekiyor.

Bu iş tabii ki ihlallere karşı yaptırım kudreti ve imkanları da gerektirecektir. İslam dünyası yeter ki aklını bu yönde çalıştırsın bu imkanları da, muhtaç olduğu kudreti de fazlasıyla haizdir.

#Biden
3 yıl önce
Biden Suudi Arabistan’a ne yapmaya çalışıyor?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak