|
“Dış güç” neresi, “iç güç” nereye düşer?

Dünyasız insanlar, insansız dünyalar: Postmodern dünyanın en özlü tarif böyle yapılabilir.

Dünyasız insan, kültürel genleri soykırıma uğramış insan demek.

Kültürel genleri soykırıma tabi tutulan insan, celladına âşık edilen ve tasmalı çekirgelere dönüştürülen bir insan müsveddesi değil de nedir! Batılı sefih insan tipinin berbat birer klonu, karikatürü, kopyesi?

Dünyası yok edilen insanın iradesinin varlığından sözedilebilir mi?

Bu mümkün mü? Mümkün olabilir mi böyle bir şey?

BATILILAR, İNSANLIĞIN İRADESİNİ VE RÜYALARINI YOK ETTİLER!

Grekler, Grek olmayanları barbar olarak görüyorlardı.

Romalılar da öyle.

Kartaca’yı yok ettiler, tarihten sildiler o yüzden. Tozunu, izini bile bırakmadılar!

Atlantis efsanesini, trajedisini anmaya, anımsatmaya bile gerek yok burada, değil mi?

Avrupa, bütün kıtaları işgal etti, kültürleri târümâr etti, tabiî kaynaklarını yağmaladı.

Avrupalılar kendilerini medeniyet olarak sundular, kendileri dışındaki kıtaları, toprakları, dünyaları “barbar bunlar, barbarlara uygarlık götürüyoruz” diyerek işgal ettiler!

Haysiyetsizlik değil de nedir bu?

Haydutluk, eşkıyalık, barbarlık değil de nedir?

Sonra bir de pişkin pişkin, kendilerini uygar, başkalarını barbar olarak sunmuyorlar mı!

İnsanın çıldırası geliyor!

Barbar kim? Uygarlık ne?

Latin Amerika’daki medeniyetlerden, kültürlerden eser kadı mı, iz kaldı mı?

Kaç milyon insan soykırımdan geçirildi!

Yahudi soykırımını elbette ki kınayalım! Ama Yahudi soykırımının neden bu kadar insanlığın gözünün içine sokulduğunu, neden her yerde, her mecrada, her gazetede, her ülkede, her televizyonda Yahudi katliamı dur durmak demeden anlatılır da, Latin Amerika soykırımı neden hiç anlatılmaz! Afrika’da yapılan ürpertici soykırımlar neden anlatılmaz?

Üstelik de Yahudi soykırımından daha vahim boyutları da var Latin Amerika ve Afrika soykırımlarının. Latin Amerika’da da, Afrika’da da sadece insanlar soykırıma tabi tutulmadı Avrupa’da Yahudilere yapıldığı gibi. Aynı zamanda kültürel soykırıma da tabi tutuldu bu kıtalardaki insanlığın en kadim, özgün kültürleri.

Kütüphaneleri yok edildi, kültürel hazineleri yağmalandı, kültürleri târumâr edildi!

Siz Latin Amerika’daki soykırıma, kültürel soykırıma dair neden hiçbir şey duymazsınız?

Onlar insan değil mi?

Onların kültürleri değersiz mi?

İşte asıl barbarlık bu!

İki kıtanın onmilyonlarca insanını soykırımdan geçirip tabii kaynaklarını yağmalamaktan ve kültürel kaynaklarını kurutmaktan büyük barbarlık, vahşet olabilir mi?

Modern dünya, Batı uygarlığının her alanda dünya üzerinde hegemonya kurduğu bir dünya.

Aynı zamanda, başka medeniyetleri hem durdurduğu hem de diriltici, varkılıcı temel kaynaklarını kuruttuğu bir orman.

Darwinyen kuralların hükümferma olduğu, güçlü olanın haklı olduğu, yaşama hakkı olduğu barbarlıklar arenası!

İSLÂM DÜNYASININ BİR DÜNYASI VAR MI?

Gelelim bizim dünyamıza… Afro-Avrasya’nın kalbi, vicdanı ve ruhu İslâm dünyasına…

İngilizlerin İslâm dünyası üzerinde uyguladıkları iki asırlık stratejinin iki ayağı vardı.

Birincisi, İslâm’ın(tarih yapan İslâm medeniyetinin) tarihten uzaklaştırılması.

İkincisi de, Müslümanların İslâm’dan uzaklaştırılması.

Peki bu projeler, başarıya ulaştı mı? İngilizler, iki asırlık hedeflerine ulaşabildiler mi?

Hiç kuşkunuz olmasın ki, evet.

İyi de Müslümanların elleri armut mu topluyordu? Elbet, armut topluyordu Müslümanların elleri. Müslümanlar neden bu duruma direnmediler, müdahale etmediler?

Burada dış güçlerden mi söz ediyoruz? Evet.

Peki, bıkmadık mı her şeyi dış güçlerle açıklamaktan?

İç güç var mı? Nedir ve nerededir o iç güç?

Türkiye’den gidelim…

Türkiye’ye iç güçler mi çeki düşen veriyor iki asırdır?

Ya Arap dünyasına?

Veya Türk dünyasına?

Sömürgecilik ve emperyalizm, bütün dünyanın halklarının tarihi oldu, tarihini kurdu.

Sadece dünden sözetmiyoruz bu bağlamda.

Bugün Arap dünyasının ülkelerinin işlerinin iç güçleri tarafından sürdürüldüğünü söyleyecek kişi olabilir mi?

Örnekleri uzatmanın âlemi yok.

Örgütleri kuranlar, iç güç’ler mi?

Pardon da, iç mi kaldı, iç’in gücü mü vardı, iç’in gücü çoktan iç edilmemiş miydi?

Şunu bileceksiniz: İki asırdır, dünyanın kaderini sadede Batılılar şekillendiriyor. Gerek doğrudan işgalle, toprakları işgal ederek, gerekse dolaylı işgalle, zihinleri ele geçirerek.

Eğer Türkiye’nin ille de bir gücünden sözetmemiz gerekirse şu söylenebilir sadece: Türkiye’nin bilfiil / fiîlî gücünden değil, bilkuvve / potansiyel gücünden sözedilebilir.

Bilfiil gücü, kaba güç olarak tarif edebiliriz; asıl güç, toplumları ayakta tutan, geleceğe taşıyan hatta öncesinde de toplumları kuran, ayağa kaldırarak tarihe girdiren güç, bilkuvve yani manevî güçtür.

Kültürünü yitiren, duyma, düşünme melekelerini dumura uğrayan, celladına âşık bir zavallıya dönüştürülen insanın dünyası da yoktur, kendine özgü bir dünya kuracak iradesi ve bu iradeyi harekete geçirecek ruhu da.

İradesi ve ruhu yok edilen insanlar da, toplumlar da köleleşmekten ve yok olmaktan kurtulamazlar.

Vesselâm.

#İslam
#Tarih
#Müslüman
2 yıl önce
“Dış güç” neresi, “iç güç” nereye düşer?
TRT İngilişçe
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim