|
İnsanın çifte özgürlük kaybı

Çağı tanımadan, çağrımızın, çağını kurması yolculuğuna çıkamayız, demiştim. O yüzden esaslı bir çağ okuması yapmamız gerekiyor.

Bu süreçte karşımıza çıkan yakıcı bir gerçek var:
İnsan çifte özgürlük kaybı yaşıyor
: Önce modernite ile birlikte insan kontrol ve kolonize edilerek
demir kafese
kapatıldı; postmodernite ile birlikte de, pasif nihilizm olarak tarif ettiğim
hedonizmin köles
i
oldu.

İNSANIN KOBAY KADAR DEĞERİ YOK!

Bize anlatılan bir masal masal var: “Batılılar, insana acayip değer veriyorlar.” Görünüşte öyle. Gerçekte de öyle mi acaba?

Ezberlerinizi çöpe atın:
İnsanın bir kobay kadar değeri yok Batı›da.
Asıl değerli olan insan değil, kobay!
Kobay
olmasa bu modern / kapitalist bilim geliştirilebilir miydi? İnsan, kobay olduğu ve güdüldüğü ölçüde değerlidir.
Modern devlet
, insanı gütmek üzere icat edildi, esas itibariyle: İnsanı kontrol ve kolonize etmek için.
Foucault’nun
modern devleti anlatmak için kullandığı
panopticon
metaforu, insanın önce nasıl
kitleleştirildiğini
sonra nasıl
kütleye
dönüştürüldüğünü, en sonunda da belli doğrultuda karakteri yok edilip
kolayca güdüldüğünü
çok iyi gözler önüne serer.

İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAZANMA MÜCADELESİ

Önce şunu bilelim: Modernler, insanı özgür iradesine kavuşturacağız, diyerek isyan ettiler Kilise’ye. İsyan etmekte sonuna kadar haklıydılar:
Kilise, insanın özgür iradesini ipotek altına almıştı.
Yetmiyormuş gibi günah çıkarma âyinleriyle insanı arındırıyor, boşaltıyor, psikolojik olarak rahatlatıyordu!
Modernler ipleri ele geçirdiklerinde,
İnsan, kilisenin tasallutundan kurtuldu ama bu kez bilimin ve teknolojinin tahakkümüne girdi, kölesi oldu
.
Bu kez
bilim kilisesi
, insanın özgür iradesini yok etmiş, hız, haz ve ayartı üreten
popüler kültür endüstrisinin ürettiği narkozlu seküler günah çıkarma / arınma âyinleri yapıyordu: Savaş teknolojilerinin yerini haz teknolojileri almıştı artık.

İnsan özgür iradesini Hıristiyan kilisesinin tasallutundan kurtardı ama bu kez bilim kilisesinin kapanına kaptırdı!

Bilim, modernliğin başlangıçlarında dünyanın büyüsünü bozmuş, hayattan / dünyadan kutsalı kovmuştu. Kovulan Kilise’nin kutsalıydı.

Şimdi postmodern kültür endüstrisi,
kendi seküler kutsallarını ve âyinlerini icat ediyor.
Dinin kutsallarını hayattan kovan -bilim üzerinden yükselen- kapitalist kültür endüstrisi, bu kez dünyevî olan her şeyi kutsuyor; hız, haz ve ayartı’yı kutsayarak, seküler ama geçici, sahte büyüler icat ediyor.
Okul, Ivan Illich’in yerinde tanımlamasıyla “seküler âyin mekânları”na dönüştü.

Bilimsel devrim, Hıristiyan Kilisesi’ni tahtından ettiğinde, Batılı insan, zafer sarhoşluğu yaşamıştı ama sevinci kursağında kaldı, kısa süre içinde hem de: Bilimsel devrimle kitleleri harekete geçiren modernite, Weber’in “anlam krizi” ve “özgürlük kaybı”’na yol açtığını söylediği bir “demir kafes” üretmişti.

Kapitalist kültür endüstrisinin temellerini atan ve taşıyıcısı olan medyaları vareden
Seküler Bilim
, bırakınız daha yaşanabilir bir dünya inşa edebilmeyi, dünyanın büyüsünü bozarak, kutsalı yok ederek, sahte kutsallar icat ederek, insanı manevî ve varoluşsal krizin, dolayısıyla insanın Yaratıcı ile irtibatını koparan bir özgürlük kaybının eşiğine, dünyayı ise ontolojik yok oluş felâketinin tam orta yerine fırlattı.
Özetle…
Hıristiyan Kilisesi gitti, yerini Bilim Kilisesi aldı.

İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAYBETME SÜRECİ…

Modernite
, bilim üzerinden kuruldu: İnsana kontrolü vermeyi vaadetti ama sonunda kontrolü araçlara kaptıran insanın özgürlüğünü yok etti.
Gelinen noktada,
postmodern
süreçte, insan, ürettiği araçların kölesi olmakla kalmadı; bilim ve teknolojik araçların ürettiği hız, haz ve ayartının kölesine dönüştü.
İnsanın, tabiat karşısında kazandığı her zafer, insanın yenilgisidir aslında.

Özgür iradesine kavuşmak için moderniteye dört elle sarıldı insan. Ama o günden bu yana en az iki kez özgürlüğünü kaybetti.

Birincisi
, modernitenin, bilimi kutsaması, insanın güç üreten araçları elde etme güdüsü, insanın, eseri olan araçların esiri olmasıyla sonuçlandı. İnsan özgürlüğünü güç üreten bilime / teknolojiye yani araçlara kaptırdı.
Modernite, insanı kitleleştirdi, sürüleştirdi, araçların kölesi hâline getirerek özgürlüğünü yok etti.
İkincisi, Postmodern süreçte
ise, insan,
özgürlüğünü
hız, haz ve ayartının kölesi olarak
libido’ya kaptırdı.

Libido, insanı nihilizm ve anlamsızlık çukuruna fırlattı.

Özetle, modern dönemde, modernite insantekini sürüleştirdi, nesneleştirdi; böylelikle özgürlüğünü kaybetti insan; postmodern süreçte de, hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasi ile özgürlüğünü yitirdi.

Şu an, teknolojinin / modernitenin ve libidonun / dromokrasinin köleleri, özgürlükten sözediyorlar!

İnsan, çifte köleleşme yaşadığını nasıl anlayacak ve özgürlüğüne nasıl kavuşacak, peki?

Sorulması gereken asıl soru bu işte. Önemli olan soru sormak, bu soruyu sormak zaten.

Sözün özü: Hem hayatı daha iyi anlama hem de yaşanan ontolojik felâketi idrak etme, özetle özgürlüğünü yitirdiğini farketme konusunda insana neyi yitirdiğini hatırlaması gerektiğini sorması ve bu sorunun izini sürmesi çok büyük mesafe katettirebilir.

Vesselâm.

#Batı
#Kilise
#Bilim
#Sekülerizm
1 yıl önce
İnsanın çifte özgürlük kaybı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi