|
15 Temmuz rüzgârını, kalıcı bir ruha dönüştüremezsek...
Her şeyin allak bullak olduğu, kültür’ün, medyanın ve gençliğin hızla çözüldüğü bir ânda, Allah (cc) imdadımıza yetişti tam zamanında. Üstelik de, ölüp ölüp dirildiğimiz Türkiye’nin en uzun gecesinde,
ürpertici bir şer’den diriltici bir hayır halketti.

Önce bir kasırga esti o karanlık 15 Temmuz gecesinde... Her şeyi silip süpürebilecek bir tsunami.

Sonra Rahman ve Rahîm olan Allah (cc) yardımını esirgemedi.
Kasırgayı dindirdi, rüzgâra dönüştürüverdi;
diriltici bir rüzgâra hem de...
Millet, kendini keşfetti; farkını farketti...

İşte bu rüzgârın kalıcı bir ruha dönüştürülmesi gerekiyor şimdi. Bizi bekleyen en büyük mesele, bu.

Bu rüzgâr, kalıcı bir ruha nasıl dönüştürülecek peki?

15 Temmuz işgal ve darbe girişimi üzerine yazdığım bir yazımı yıldönümü münasebetiyle sizlerle yeniden paylaşıyorum.

KASIRGA DİNDİRİLİYOR, YÖN BULUNUYOR AMA İSTİKAMET YİTİRİLİYOR...
Türkiye, fırtınalı bir denizde ölümcül dalgalarla boğuşuyor bir asırdır... Batı’dan gelen kasırga, zaman zaman “gemi”yi batıracak kadar sert esiyor... Öyle ki,
toplum, Batılılar tarafından dışardan teslim alınamıyor; zihnen ve fiilen Batılıların uyduları Batıcılar tarafından içerden teslim alınıyor...
Bu milletin varlık nedenini, bin yıldır tarih yapma irade’sini, tarihî derinliğini ve medeniyet ruhunu oluşturan
İslâm, önce tavan’dan devletin, sonra da zamanla taban’dan toplumun hayatından uzaklaştırılıyor...
Ülke hızla seküleştiriliyor; ruhunu, ruh köklerini yitirme tehlikesinin eşiğine sürükleniyor..
.Fırtına, bazen öylesine sert esiyor ki,
toplum, İslâm’ı büsbütün kaybetme tehlikesiyle
karşı karşıya kalıyor...
Ama bu millet, fırtınalara, kasırgalara karşı
dalgakıran
gibi
direniyor...
Yarma harekâtları
gerçekleştiriyor... 1960’lardan itibaren
Necip Fazıl’ın öncülük ettiği Büyük Doğu fikriyatı, Sezai Karakoç’un yılmaz gayretleriyle diriliş tohumlarını ekiyor...
Bu ülke,
Cemil Meriç, Nurettin Topçu, İsmet Özel
gibi öncü kuşakların önünü açan hakikat adamları yetiştirmeyi başarıyor...
Batılılar
tarafından boynumuza
tasma
olarak geçirilen,
Batıcılar
tarafından da onyıllarca
sopa
olarak kullanılan
laikçiliğin bütün baskılarına rağmen
hem de...
Burada
Rahmetli Erbakan Hoca’nın İslâmî şuur sahibi
, yukarıda zikrettiğim düşünürlerden ve mecralardan beslenen öncü bir kuşak yetiştirme çabasını da zikretmem gerekiyor.
Bu arada Mısır ve İran’dan, ardından Batı’dan gelen
çeviri faaliyetleriyle
bu toplum toparlanıyor gibi oluyor... “
Toparlanıyor gibi oluyor
” diyorum; çünkü
bedeli ödenmemiş, hakedilmemiş ve faturası ağır olacak kitlesel / yüzeysel bir Müslümanlaşma patlaması yaşanıyor...
Özetle: Kasırga dindiriliyor, yön bulunuyor ama istikamet yitiriliyor...
SİYASA VE PİYASA, MÜSLÜMANLARI BOZUYOR...
Bu entelektüel ve siyasî sürecin sonunda Müslümanlar, Özal’la birlikte
iktidar’la, para’yla (siyasa’ya ve piyasa’yla) tanışıyor... Konformizme alışıyor, sekülerleşiyor ve İslâmî duyarlıklarını yavaş yavaş yitiriyor...
Dolayısıyla sonuç, hiç de beklendiği olmuyor (Burada, haklı olarak, “ne bekleniyordu ki?” diye sorabiliriz!):
Siyasa ve piyasa, Müslümanları bozuyor... Cemaatler STKlaşıyor, STKlar siyasa’ya ve piyasa’ya eklemlenerek ruhsuzlaşmaya başlıyor...
Gelinen noktada,
15 yıllık Ak Parti iktidarı, maddî bakımdan büyük kalkınma hamleleri gerçekleştiriyor ama bu süreçte manevî (eğitim, fikir, kültür, sanat, gençlik ve medya alanındaki) atılımlar ihmal ediliyor...
Tam
“nereye sürükleniyoruz böyle?” derken, 15 Temmuz fırtınası patlak veriyor ama bir anda rüzgâra dönüşüyor...
Bu “sahipsiz”, çilekeş, asil millet, eşi görülmemiş bir destan yazıyor: Tankların önüne yatıyor, tarihe ruh üflüyor... Kendini keşfediyor...
RÜZGÂR, KALICI BİR RUHA DÖNÜŞTÜRÜLEBİLECEK Mİ?
İşte bu 15 Temmuz’da esen rüzgârın kalıcı bir ruha dönüştürülmesi gerekiyor... Eğer buradan
kalıcı bir ruh üretemezsek, bir süre sonra rüzgârın söneceğini, her şeyi kaybedeçeğimizi bilelim.
Arapça’da,
rüzgâr, “rîh”
demek. “Rîh”, tahmin edebileceğiniz gibi, “
ruh
” kelimesiyle aynı kökten gelen, bizi de
aynı “kök”e / gök’e yönelten
çok önemli bir kelime.
Rüzgârın esmediğini zannettiğimiz zamanlarda da eser rüzgâr.
Rüzgâr, melekût âleminden mülk âlemine diriltici bir aşı yapar:
Melekût âleminden süt emen insanlar, rüzgârla yapılan bu aşı’yı, hayat bahşedici bir ruha dönüştürmeyi başarırlar...
Ancak biz 15 Temmuz rüzgârının nasıl kalıcı bir ruha dönüştürülebileceği meselesi üzerinde kafa yormadan, bu kez, henüz göremediğimiz,
“derin”den gelen bir fırtına, bu toplumun İslâmî ruh köklerinin kaynağı ve sigortası cemaatleri silip süpürecek bir saldırı üretiyor... Ama biz, gelen saldırıyı göremeyecek kadar medya darbesi yiyoruz her Allah’ın günü...

Böyle giderse, 15 Temmuz rüzgârı kalıcı bir ruha dönüşmeden sönüp gidecek...

15 TEMMUZ RÜZGÂRI, KALICI, KÖKSALICI VE DİRİLTİCİ BİR RUHA NASIL DÖNÜŞTÜRÜLECEK?
15 Temmuz rüzgârının kalıcı bir ruha dönüştürülebilmesinin öncelikli yolu, ülkedeki bütün İslâmî kesimlerin, özellikle de cemaatlerin,
siyasa’nın ve piyasa’nın değil, Hakikat’in izini sürme yolculuğuna çıkmalarından geçiyor.

Bu, siyaseti, siyasî şuuru ve durumalış’ı ihmal etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Aslâ!

Aksine bu,
önceliklerimizi, hakikat’in ölçülerine göre silbaştan yeniden belirlememiz
gerektiği anlamına geliyor. Başka bir ifadeyle,
araç’larla amaç’ları karıştırmamamız;
araçları, amaçların doğrultusunda kullanma çabası ortaya koymamız gerektiği anlamına geliyor...
Türkiye’de kalıcı bir ruh “üretilecekse”, bu ruh, tavan’dan değil taban’dan “üretilecek”...
Cemaatler, siyasetle vesaireyle bağlantılarını koparmadan ama kendilerini
insan yetiştirme, cemiyet ruhunu ve dinamiklerini güçlendirme, cemiyeti silbaştan yeniden-Müslümanlaştırma
çabasına yoğunlaştıracaklar.
Devletten bir şey beklemeyecek cemaatler;
devlet, onlardan yön ve istikamet tayin edecek,
İslâmî bir gelecek inşa edecek
köklü bir şeyler bekleyecek...
İlke ve tarihî tecrübe şu burada: Akşemseddin’leri ve Molla Gurânî’leri olmayan Fatih’
lerin kör ve topal kalacağı; yüklerinin çok ağır, işlerininse çok zor olacağı iyi bilinecek...
Vesselâm.
#15 Temmuz
#Ruh
5 yıl önce
15 Temmuz rüzgârını, kalıcı bir ruha dönüştüremezsek...
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’