|
Evine/ kalbine dönmeden, dünyaya çeki düzen veremezsin!

Bütün insanlık yalana teslim. Bütün insanlık bir virüsün kölesi.

Koronavirüs’ün belirtileri de ilginç: Özellikle yüksek ateş, perişan eden başağrısı ve solunum yetmezliği, nefesin tıkanması, insanın nefessiz kalması.

NEFESSİZ, EV’SİZ, KALPSİZ İNSAN...

Nefessizdi insanlık zaten: Ev’sizdi. Nefesi kesilmişti: Kalbini yitirmiş, gürültüye, görüntüye teslim olmuştu. Kaosun ortasında esen fırtınada oraya buraya savruluyor, dalgalı sularda sürükleniyordu sadece. Ama haz alıyordu insan bu hızdan, bu sürüklenmeden, bu kendini koyvermeden.

Nereye sürüklendiğini bilmiyordu; hatta yaşadığı şeyin sürüklenmek olduğunun farkında bile değildi.

Sürüklenmek keyif veriyordu, haz veriyordu.

Sürüklenmeyi sörf’e dönüştürdü; denizin suları üzerinde uçuyordu adeta bir şimşek hızıyla... Adrenalini tavan yapıyordu. Adrenalin, anlık haz veriyordu. Hız’la gelen ve hızla giden, biten pornografi.

Pornografi insanı esir almış, nefessiz bırakmıştı: Zihnen düşünemeyen, duyma melekelerini yitiren insan soluksuz kalmıştı, ruhsuzluğa mahkûm olmuştu.

Hızın, hazzın, ertelenmeyen arzularının, estetize edici yöntemlerle baştan çıkarıcı özellikler kazanan ayartıların, simülasyonların, kutsanan sahte gerçeklerin ve tüketimin kölesine dönüşmüştü insan. İsyan etme melekeleri de, yeni bir dünya inşa etme melekleri de, yaşananları idrak etme melekleri de dumura uğratılmıştı Pornografik dromokrasi düzeni ve ayartıcı düzenekleri tarafından. İsyan edemezdi insan! Niçin? İdrak melekleri iptal edildiği için.

Bir dünya inşa edemezdi insan! Niçin? Hız, haz ve ayartı düzeneklerinin şekillendiricisi promografik dromokrasi düzeni insanın iradesini elinden almış, insanı tüketimin kölesi yapmıştı. Köleydi. Ama gönüllü köle üstelik de.

Şeytanla Tanrının eşitlendiği, iyi ile kötünün eşitlendiği, insanın hızlarına, hazlarına, ayartıları a kul-köle kılındığı bir dünyada, insan düşünme ve duyma meleklerini de, seçme kabiliyetlerini de, ufkunu ve umudunu da yitirmiş, sadece buraya, şimdiye, an’a kilitlenmişti: Postmodernlik hapishanesi.

Evsizleşmenin, kalbini yitirmenin, dünyaya teslim olmanın bedeli: Dünyayı dâr / yurt edinenler, dünyayı dar ederlerdi insana!

Algı, aklı çarmıha gerdi; insanı imajların, gölgelerin, ayartıların, ayartıcı özgürlük gösterilerinin, meselâ tüketimin, meselâ medyaların, sosyal medyaların ışıltılı, zihni uyuşturucu, insanı gerçek’ten ve hayattan koparan, daha doğrusu gerçek’ten ve hayattan kaçıran baştan çıkarıcı görüntüler, imajlar, algılar imparatorluğunun kölesi hâline getirdi.

Algılar imparatorluğunda yaşıyoruz... Evet, algılar imparatorluğunun köleleriyiz hepimiz. İstemesek de, kabul etmeye yanaşmasak da, sevmesek de gerçek bu: Gerçek, görüntü: Görüntünün gerçek olduğu, gerçeğin yerini sanal gerçeklerin aldığı, hakikat fikrinin inkâr edildiği, hakikatin izâfîleştirildiği, izâfîleşmenin, tek mutlak hakikat katına yükseltildiği, dolayısıyla geçici olan’ın ve sahte’nin mutlaklaştırıldığı, mutlak sahte’nin hükmünü ilan ettiği bir dünya çöküyor...

PANDORA’NIN KUTUSU AÇILDI...

Bu çöküşü, bir dünyanın alt üst oluşunu dün göremiyorduk; koronavirüsle evlerimize kapatılınca görmeye başladık: Pandora’nın kutusu açıldı artık...

Özgürlüğümüzü yitirdik: Evlere hapsedildik.

Aslında şimdi sorabiliriz: Özgür müydük gerçekten? İnsanın nefsinin, egosunun, arzularının kölesi olması özgürlük müydü? Yoksa katmerli kölelik mi? Katmerli yani gönüllü!

Postmodern dünya bizi pornografik dromokrasi düzenine hapsettiği, dolayısıyla duyma ve düşünme melekelerimizi iptal ettiği için, yaşadığımız şeyin kölelik olduğunu idrak edemiyorduk; idrak edemezdik; çünkü hız, haz, ayartı başdöndürüyor, baştan çıkarıyordu kişiyi.

Şimdi kapatılınca, evlere kapanınca, Pandora’nın kutusu açıldı: İrademizi, aklımızı, düşünme ve duyma melekelerimizi, hareket kabiliyetlerimizi yitirmemiz, bir mekana, daracık bir mekâna hapsedilmemiz, en azından zihnimizin açılmasına, yaşadıklarımız üzerinde düşünme imkânlarına kavuşmamıza yol açtı.

EVİNE DÖN, KENDİNE DÖN, RABBİNE DÖN!

Gelmek istediğim nokta önemli aslında: Nefesimizin kesildiğini, ev’i keşfettiğimizde idrak etmiş olmalıyız. Yolculuğun dışarda değil içerde yapıldığını, maddî yolculuğun içerde yapılan, manevî olarak gerçekleştirilen kişinin kendini, kendi evi kalbini keşfetmeye başlamasıyla gerçeğe dönüşebileceğini, kıtalar dolaşmaya başlamasının mümkün olabileceğini farketmiş olmalıyız.

Asıl yolculuk, kişinin içine, kendine, dolayısıyla evine (kelimenin hem yaşanılan yer anlamında ev’e, hem de hakikatin sesinin yeşertildiği nefes’in solunduğu, alınıp verildiği, beslenip büyütüldüğü kalp anlamında ev’e) yaptığı, önce kendini, içi, iç dünyayı keşif yolculuğudur.

Kişi, kendini keşfettiği zaman, başka insanları tanıyabilir, başka dünyalara kulaç açabilir. Kendini tanımayan, başkasını nasıl tanısın ki, başkasına nasıl kılavuzluk etsin, yol göstersin ki!

Ama başkasını, ötekini tanıdığı, tanımaya başladığı zaman kişi kendini, kendi imkânlarını ve zaaflarını farkedebilir.

O yüzden, önce, kişinin kendine çeki düzen vermesi, evini, içini, iç dünyasını imar ve inşa etmesi, dışarda ruh dolu, merhamet dolu, başkalarını da kucaklayacak bir dünya inşa edebilmesinin olmazsa olmaz şartıdır.

Evine çeki düzen vermeden dünyaya çeki düzen veremezsin.

Öyleyse evine dön, kendine dön, Rabbine dön!

Hayat, hakikat sesini duysun, nefesini solusun, kendini bulsun, kendi olsun, her türlü putlardan kurtulsun, dünya yaşanacak yer olsun.

Vesselâm.

#Ev
#Kelime
#Tanrı
#Şeytan
4 yıl önce
Evine/ kalbine dönmeden, dünyaya çeki düzen veremezsin!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak