|
İlâhî çağrı ve Peygamberî çağ

Batılılar, karikatürlerle İslâm’a saldırıyorlar! Hem karikatürlerle saldırıyorlar hem de devlet eliyle yayıyorlar bunu!

Nedir bu?

Karikatürdür! Avrupa’nın zihnen ölümü! Avrupa’nın, hem de karikatür / komik bir şekilde saldırmaktan başka seçeneğinin kalmadığının ispatı!

Niçin Hz. Peygamber’e (sav) saldırıyorlar peki?

Şunun için: Avrupalılar, bizzat Avrupa tarihinden çok iyi biliyorlar ki, Peygamberî şuur yok edildiği, devre dışı bırakıldığı zaman, din, kısa devre yapar; insanlar dine uyacaklarına, dini kendilerine uydururlar!

Ancak Peygamberî şuur, diri olduğu zaman, çağrı çağını kurar, insanlar, çağ’ın ağlarına, bağlarına, dünyasına köle olmaktan kurtulur, kendi dünyalarını her zaman kurma, diri tutma imkânlarını ellerinin altında bulundururlar.

ÜÇ TARZ-I MEDENİYET

İçinde yaşadıkları çağı veya zamanı mutlaklaştıranlar, çağa ve zamana teslim olmaktan, dolayısıyla insanı ve hayatı teslim almaktan kurtulamazlar.

Çünkü zaman ve tarih kavramları, izafî kavramlardır; mutlak ve değişmez kavramlar değildir. O yüzden, çağı, zamanı ve tarihi mutlaklaştıranlar, çağı, zamanı ve tarihi durdurmaktan; insanı ve hayatı da dondurmaktan kurtulamazlar.

Batı uygarlığı, insanlık tarihindeki üç tür medeniyet tipinden üçüncüsünün, pagan uygarlığın ulaştığı en son noktadır. Pagan uygarlıklar, seküler uygarlıklardır; zamanı, mekânı ve çağı; dolayısıyla fizik gerçekliği, dolayısıyla araçları ve gücü kutsar ve mutlaklaştırırlar. Fizik ötesi gerçekliği, dolayısıyla insanın ruhunu imha ederler.

İkinci medeniyet türü olan kadîm Doğu gelenekleri ise John Milbank’ın deyişiyle “tersinden seküler” tecrübelerdir: Onlar da fizikötesi gerçekliği mutlaklaştırırlar ve fizik gerçekliği / bu dünyayı ihmal ederler.

İnsanlık tarihinde, peygamberî sözün ve soluğun aracılık ettiği vahiy medeniyetleri ise hem fizik, hem de fizikötesi gerçekliği mezcederler.

Pagan uygarlıklar, başkalarına hayat hakkı tanı/ya/mazlar. Doğu hikmet gelenekleri ise, başkalarının saldırılarına göğüs geremezler ve önce hadım edilmekten, sonra da yok edilmekten kurtulamazlar.

Pagan uygarlık tecrübeleri ile kadîm Doğu gelenekleri, insanın varoluş serüvenindeki iki uç tecrübedir. Paganlar, agnostiktir; yani sürekli dış dünyayı kontrol etmeye çalışırlar; hayatın merkezinde insan vardır; hayatta Tanrı’nın da, kâinâtın da yerlerini insan tayin eder; dolayısıyla insan tanrılaştırılmış bir konuma geçer.

Kadîm Doğu gelenekleri, gnostiktir; yani, sürekli iç dünyayı kontrol etmeye çalışır.

Vahiy medeniyetleri ise, hem iç, hem de dış dünyaya aynı ânda açılırlar. İç dünyanın imhâ edilmesine de, dış dünyanın ihmal edilmesine de izin vermezler; hem fizik, hem de fizik ötesini aynı ânda ihata ederler; dolayısıyla denge / mîzân üzerine kuruludurlar.

Pagan uygarlıklar, başkalarının haklarına tecavüz ederek var olabilir ve varlıklarını sürdürebilirler. Pagan uygarlıkların var olabilmeleri, yok etmeye dayalıdır.

Kadîm Doğu geleneklerinin varlıkları, hiçliği mutlaklaştırdıkları için, yok olmaya dayalıdır; o yüzden kendilerini ve kendi haklarını bile koruyamazlar.

Vahiy medeniyetleri ise, tevhid’in imkân tanıdığı denge ve dolayısıyla adalet (kıst) üzerine kurulu olduğu için, hem başkalarının haklarına tecâvüz etmezler, hem başkalarının haklarına tecâvüz edilmesine izin vermezler, hem de başkalarını, başkaları kendilerini nasıl görüyorlarsa öylece kabul ederler. Vahiy medeniyetleri var eder, var etmeye dayalıdır.

HZ. PEYGAMBER DEVRE DIŞI KALIRSA,

DİN KISA DEVRE YAPAR!

Hz. Peygamber (sav), çağını, bütün çağları, çağının ve bütün çağların insanını bizzat çağının tanığı olduğu için tanıyabilmiştir. Ticaret yoluyla insanı, spesifik olarak da çağının insanını, zaaflarını, hırslarını, imkânlarını ve erdemlerini tanımıştır. Suriye, Bahreyn ve Yemen’e düzenlenen ticaret kervanlarına katılarak çağının dünyasını ve dolayısıyla bütün çağları tanımıştır.

Hz. Peygamber’e insanın nasıl bir fıtrata sahip olduğu ilâhî kaynak tarafından öğretilmişti; fıtratın, değişik zamanlarda, ortamlarda, durumlarda ne tür tabiatlara dönüştüğünü ve fıtrata uygun insan tabiatı biçimlerini fiilen öğrenme ve öğretme göreviyle yükümlü kılınmıştı.

“Mekke”’de İslâm’ın önerdiği ideal insan tipi; “Medine”de toplum tipi hayata geçirilmişti. Tek bir medine / şehir olamayacağı için de, Müslümanlar, Peygamberî sözü ve soluğu, insanlık çapında “medeniyet”te hayata geçirmişlerdi.

Tarihte, Peygamberî sözü ve soluğu eksene aldığı için, hem mevcut bütün medeniyetlerle temasa geçen, hem kendi paradigması ve kavramsal sistemi doğrultusunda onlardan yararlanmasını bilen, hem de bütün medeniyetlere hayat ve varoluş hakkı, kendileri olarak ve kendileri kalarak derinleşme ve gelişme zemini ve imkânı sunan tek tecrübe İslâm medeniyet tecrübesidir.

Hz. Peygamber’in çağını ve çağının insanını tanıması, İslâm’ın Batı’da olduğu gibi seküler veya dînî bir ruhbaniyat sistematiği üretmesini ve insanın fıtratına müdahale edilmesini, dolayısıyla çağın, zamanın mutlaklaştırılmasını önlemiş; bu da her zaman çağı tanıyarak çağı aşabilme imkânları sunmuştu Müslümanlara.

ÇAĞRI, ÇAĞINI PEYGAMBERÎ

ŞUUR CANLIYSA KURAR...

Eğer Müslümanlar, çağı tanıyabilirlerse, çağı mutlaklaştırmazlar ve aşabilmenin yollarını üretebilirler. Yok eğer çağı tanıyamazlarsa, çağı açık ya da örtük şekillerde mutlaklaştırma açmazına saplanmaktan kurtulamaz ve hiç bir zaman tarih yapamaz, tarihte tatil yapmaya devam etmek zorunda kalırlar; bu da yok olmakla ve insanlığın yok oluşuna göz yummakla sonuçlanacak bir şeydir.

Çağı tanımak ve çağa müdahale etmek için Hz. Peygamber’i tanımak ve peygamberî soluğu ve sözü yeniden hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız. Müslümanların çağ’ı tanıma, çağrı’nın çağını kurma yolculuğunun peygamberî şuurla ve solukla gerçeğe dönüştürüleceğini Batılılar bizden daha iyi biliyorlar kendi yaşadıkları dini Protestanlaştırma tecrübelerinden!

O yüzden Hz. Peygamber’e saldırıyorlar. Hz. Peygamber devre dışı kalırsa din kısa devre yapar, Müslümanlar sabitelerini koruyarak çağ kurma imkânı yakalayamazlar hiçbir zaman.

#Yusuf Kaplan
3 yıl önce
İlâhî çağrı ve Peygamberî çağ
İslam birliği bir hayal mi?
Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için neler yapılmalı?
Yetmez ama evet mi?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor