|
Üçüncü Gün

Gözlerimi açtım bir kalabalığın içinde. Bir müddet bakındım etrafıma. Gözlerimdeki sevinci kim baksa görebilirdi. Fakat yavaş yavaş yok oldu o sevinç, ve bir gözyaşına dönüştü. Önce gözlerimden damlalar süzüldü, birkaç vakit sonra gözyaşlarım yetmedi hüznümü anlatmaya. Kalbim ağlamaya başlamıştı şimdi de. Ağlıyordu, kanıyordu... Kalbimin kanamasıyla daha da acı hissetmeye başlamıştım. Gözlerim kör olsaydı da görmeseydim. O zaman da kalbim görürdü etrafımda olanları. Fakat şimdi hem kalbim, hem gözlerim görünce iyiden iyiye mahvoldum. Yok olmak istedim oradan. Fakat kaskatı kesilmiştim olduğum yerde. Gidemiyordum...

Tam üç gün üç gece durdum orada. Kalbimin yası bitmişti sanki. Ben de alışmıştım mı ne? İlk günden daha rahat bakabiliyordum etrafa. İyi mi olmuştu şimdi? Neden üç gün önceden farklı düşünüyordum? Ne fark vardı üç gün evvelki ben ile bugünkü ben arasında?

İlk gün ağlamıştım, kalbimle ve gözlerimle. Bu şehrin haline ağlamıştım. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in müjdelediği bu şehrin yeniden bâtıla geçtiğini sandığım için ağlamıştım. O günün gecesinde anladım, anladım ki kimse şehri gelip bizden almamış... İkinci gün yine ağlamıştım, çünkü şehir hâlen bizimdi. Öyle sanıyordu herkes... Ağlamıştım çünkü bu şehrin insanlarında İslam’dan bir eser görememiştim. “Eğer Müslümanların hâli bu ise bâtıl memleketlerin hâli nicedir?” diye düşününce ağlamıştım. Dıştan bakınca bâtıl sandığım şehrin aslında bizim olmasına ağlamıştım. Üçüncü gün... Keşke hiç bunları yaşamasaydım dedirten gün. O gün ise alışmıştım. Artık ne kalbim ağlıyordu, ne de gözlerim. Alışmıştım, şimdi ağladığım o insanlar ile ne farkım vardı? İçimde bir korku ile kalktım yerimden. Kalkabilmiştim. Alışınca kalkabilmiştim... Yürüdüm ve insanların arasına karıştım. Artık üç gün önceki hüznümden eser yoktu kalbimde. Kalbim üç gün evvelki gibi hissetmiyor, gözlerim o vakitteki gibi görmüyordu...

Artık yürüyor, gülüyor ve eğleniyordum. Bu şehri ve böyle bir dünyayı hatırlamak dahi istemeyen ben, şimdi o düzende yaşıyordum. Bazı şeyleri görmezden geliyor, duymam gerekenleri duymuyordum. Ne için yaşadığımdan bîhaber geçiyordu ömrüm... Ve yaşamımın son demlerindeydim artık. Az önce geçmişe dönüp bir baktım da, dünyanın ve bu şehrin haline ağladığım o iki günü bir kefeye, diğer tüm yaşamımı ise diğer kefeye koydum. O gözyaşları ve kalbimin acısı ile geçirdiğim iki gün, tüm yaşamımdan daha ağır bastı. Daha bir anlamlı ve manalı çıktı.

Ben yapamadım, fakat biliyorum ki bir gün benim alıştığım yerde yine birileri uyanacak, belki birileri, belki yüzlerce kişi... Fakat uyanacak! Uyanacak ve benim yapamadığımı yapacak. Alışmayacak, alışılanı değiştirecek. Alışmayanların kabul edilmediği bu şehri alışmayanların şehri yapacak yeniden. Ve bunu İslâm ile yapacak! Ne mutlu alışmayanlara! Ne mutlu üçüncü günü yaşamayanlara!

***

Not:
Bu yazı önümüzü açacak öncü kuşaklar yetiştirmek üzere açtığımız ve 81 ilimiz, 70 küsur ülkede Online eğitim veren Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun (MTO) en genç ve en parlak talebelerinden Düzce’den 14 yaşındaki Ahmet Arif Kutlu kardeşime aittir. Noktasına, virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyorum. Dua edelim Ahmet Arif’e nazar değmesin. Allah zihnini açsın.
#Üçüncü Gün
3 yıl önce
Üçüncü Gün
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak