Bji Erdoğan!

Biliyorum; böyle bir yazıyı yazmak kolay değil. Meselelere vukufiyetlerinin cehaletinden olacak; bazı zevat, “Hoca birilerine yağ çekiyor” hezeyanlarında bulunabilirler/bulunacaklardır. Fakat bu satırların sahibini tanıyanlar, hayatımın hiçbir döneminde, hiç kimseye “tabasbus”ta bulunmadığımı, bu özelliğimden dolayı da neler çektiğimi iyi biliyorlar. Allah’tan başka hiçbir varlığa inkıyadım yoktur!

Haber Merkezi Yeni Şafak
Recep Tayyip Erdoğan

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

İslam Tarihçisi

Biliyorum; böyle bir yazıyı yazmak kolay değil. Meselelere vukufiyetlerinin cehaletinden olacak; bazı zevat, “Hoca birilerine yağ çekiyor” hezeyanlarında bulunabilirler/bulunacaklardır. Fakat bu satırların sahibini tanıyanlar, hayatımın hiçbir döneminde, hiç kimseye “tabasbus”ta bulunmadığımı, bu özelliğimden dolayı da neler çektiğimi iyi biliyorlar. Allah’tan başka hiçbir varlığa inkıyadım yoktur!

Geçtiğimiz mayıs ayının son günleriydi (26-30 Mayıs, 2022), Van Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu “Feqiyé Teyrân Sempozyumu”na katılmak için Van’da bulunduk.

Feqiyé Teyran’ı ilk defa büyük âlim olan dedem Molla Abdurrezzâk’ın hanımı, yani babaannem Xunav’dan duymuştum. Müküs’ü (Bahçesaray) hep ve o meşhur suyunu hep merak ediyordum. Sonra Allah nasip etti de; defalarca gittiğim Müküs’e, bir türlü doyamadım…

Bu seferki sempozyuma, dünyanın birçok yerinden âlimler katılmıştı. Başta Türkçe ve Kürtçe olmak üzere, değişik dilde tebliğler sunuldu. Mesleğimiz gereği dünyanın birçok yerinde sempozyumlara iştirak etmiş birisi olarak, hiçbir zaman bu kadar hayretler içerisinde kalmamıştım. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesinde tebliğlerin çoğu Kürtçe sunuluyor ve bu olay bana rüya gibi geliyordu. Ben ki, mezuniyet tezimde Kürtçe bir-iki beyit yazdığım için hiç de hoş olmayan muamelelere tabi tutulmuş; zavallı tezim makamdan makama gönderilmişti.

BU MEŞÛM ZİHNİYET DEĞİŞMELİ

Avrupa’da doktora yapabilme sınavını kazandığım hâlde, beni göndermemek için çeşitli bahaneler uydurulmuş; fakat Allah’ın emriyle “كن فيكون” (kun fa-yakûn) olmuş; rahmetli Hocam Prof. Dr. Hüseyin Gazi Yurdaydın’ın olaya müdahale etmesiyle Paris’e gidebilmiştim. Paris’te “Doktor” olduktan sonra Sorbonne Üniversitesi’nin çok cazip tekliflerine rağmen, Türkiye’ye dönmeyi bir borç telakki ederek yurda dönmüştüm.

Fakat o dönemlerde, bazı çevrelerce yürütülen meş’ûm faşizan bir zihniyet hâkim olduğu için girdiğim ve kazandığım birçok sınavdan netice alamamıştım. Bu yaşadıklarıma şahit olan arkadaşlarım hala hayattadır.

Peki bütün bunları neden yazıyorum? Çünkü o zamanlarda “Kürt” doğmuş olmak âdeta bir suçtu bu ülkede! (Prof. Dr. Adnan Demircan’ın “Pervari’den Paris”e adlı kitabında bu konuda fazlaca bilgiye ulaşabilirsiniz. )

Bu meşûm zihniyetin değişmesi gerektiğini ilk defa resmen telaffuz eden rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız oldu; ama o “Hürriyet sevdalısı” da bu düşüncelerinin kurbanı oldu.

FİTNEYE SON VERMEK İSTEYEN TÜRKİYE SEVDALISI

Derken, onun, yâni Erbakan Hoca’nın tezgâhından geçmiş olan “Türkiye sevdalısı” Recep Tayyip Erdoğan çıktı ortaya. Allah ona, önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, ardından Başbakanlık ve nihâyet Cumhurbaşkanlığı makamlarını nasip etti.

Türkiye’nin en büyük meselesinin “Kürt Sorunu” olduğunu fark eden Recep Tayyip Erdoğan, bu meseleyi çözmek için kendi hayat ve kariyerini tehlikeye atarak, Diyarbekir’de Kürt dengbéji/ses sanatkârı Şivan Perver ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin ellerini tutup havaya kaldırarak Türk-Kürt kardeşliğini ilân etti. Ne var ki bu ülkede huzur ve kardeşliği istemeyen gruplar, Tayyip Bey’in bu tarihî karar ve hamlesini sabote ettiler, etmeye devam ettiler; huzursuzluk çıkarmak için fitne ateşine benzin döktüler, dökmeye de devam ediyorlar.

Ama her şeye rağmen, yani Tayyip Bey’in en yakınındaki zevattan bazılarının muhalefetlerine/iğva ve fesatlarına rağmen, Tayyip Bey, bu entrikacıların oyunlarına gelmemeye çalışmakta, bütün zorluklara rağmen, inandığı doğrultuda ilerlemeye gayret etmektedir.

İşte nihayet ömrümüzün son yıllarında Van Üniversitesi’nde Kürt ilim adamlarının tebliğlerini Kürtçe sundukları bir sempozyumu izlemek de nasip oldu. Allah’ın inayetiyle, onlara bu özgür imkânı sağlayan ve kendisini temsilen Van’a gelmiş olan değerli hemşehrimiz Gülşen Orhan Hanım’ın, Van Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli’nin, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdurrahman Candan’ın ve bu organizasyona önemli katkıları olan Halit Yalçın’ın çabalarını izlerken, Türk-Kürt fitnesini söndürmeye gayret eden Tayyip Bey’e dua ediyor, kendi kendime, “Bji Tayyip Erdoğan!” diyordum.