Doğu’da Mirza Batı’da Berk: İki kültür tek potada

Her insan içerisinde doğup büyüdüğü toplumun bir ürünüdür. Yalnız altını çizmek isterim: Yaşadığı çevre demiyorum. Hiç düşündük mü? Mesela Diyarbakır’da doğup büyüyen bir genç neden Bismilli Zeko dinlerken, Denizli yöresinde doğup büyüyen bir genç Özay Gönlüm ya da Bursa’da Zeki Müren dinler.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Arşiv

Doç. Dr. Kenan BAŞ / Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Öğretim Üyesi

Psikoloji derslerinde öğrencilerimle sohbet ederken ısrarla vurguladığım bir şey var. Her insan içerisinde doğup büyüdüğü toplumun bir ürünüdür. Yalnız altını çizmek isterim: Yaşadığı çevre demiyorum. Hiç düşündük mü? Mesela Diyarbakır’da doğup büyüyen bir genç neden Bismilli Zeko dinlerken, Denizli yöresinde doğup büyüyen bir genç Özay Gönlüm ya da Bursa’da Zeki Müren dinler. Ya da çocukluk ve gençliği Adana’da geçmiş bir genç Üniversite eğitimi için gittiği Hollanda’da ev arkadaşıyla birlikte Amsterdam sokaklarında bulamayacağını bildiği halde (şansını denemek için de olsa) şırdan (daha çok koyun ve inek gibi hayvanların midelerinin bir bölümünün içinin baharatlı pirinç karışımıyla doldurulmasıyla yapılan bir tür sakatat) arama cesaretini gösterir? Kim bilir belki kültürel kodlar…

Türkiye iklim çeşitliliği açısından zengin bir ülke olduğu gibi tarihsel sürece bağlı olarak insan, kültür ve değerler açısından da oldukça zengin bir ülkedir. Hatta bu zenginlik çoğu zaman pek çok platformda dile getirdiğimiz önemli övünç kaynaklarımız olarak bizleri temsil etmektedir. Ancak bu değerlerin, eylemlerin, kültürel olguların, zenginliklerin dağılımında bölgeler arası farkların olduğu söylenebilir. Ama son tahlilde her bölgemizin ön plana çıkana güzel hasletleri olduğu tartışmasız iddia edilebilir.

FARKLI HASLETLER

Türkiye’de Doğu algısı toplumun büyük bir kesimi tarafından maalesef içerisinde pek çok olumsuz metaforu barındıran bir düşünce zeminine dönüşmüştür. Bunun pek çok nedeni var. Ancak bu kısımda bunlara değinmeyeceğim. Her ne kadar bu algı gün geçtikçe azalıyor olsa da; Ankara’dan ötesini hiç görmemiş ya da meseleye etnik yönden değerlendirmelerde bulunan bireyler için bu algı hala önemini korumaktadır. Oysaki Doğu’da doğup büyüyen pek çok genç batıda yer alan (Başta İstanbul olmak üzere) pek çok şehri bilmekte, ziyaret etmekte, ya da o coğrafya da belirli dönemlerde çalışmaktadır. Aynı şekilde batıda doğup büyüyen pek çok genç ise özellikle memuriyet gerekçesi başta olmak üzere pek çok sebepten ötürü Doğu coğrafyasını bilmekte ve hayatının belirli bir dönemini bu coğrafyada geçirmektedir. Dolayısıyla aslına bakarsanız her iki coğrafyanın bir flörtleşme dönemi var. Ancak bu mesafeli bir flörtleşme. Neden diye sormayın. Çünkü bu makaleyi okuyan herkesin az çok bunun nedenini bildiğini düşünüyorum. Ancak yine de cevabını merak edenler için birkaç şey söylemek isterim.

Batı’nın, Doğu’ya yönelik kolay damgalama şeklinde nitelendirebileceğimiz bir cehalet algısı olduğu söylenebilir. Doğu’nun ise Batı’yla ilgili değer, ahlaki yozlaşma ve bencillik noktasında kaygıları olduğu ifade edilebilir. Her iki taraf için de mesele ele alındığında kısmen de olsa haklılık payı olduğu söylenebilir. Hadi gelin bunu bir örnek üzerinden anlamaya çalışalım. Türkiye’de bir birey, (dili, dini, ırkı ne olursa olsun) özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nin herhangi bir ilinde, ilçesinde ya da köyünde herhangi bir kapıyı çalıp kendisini Tanrı misafiri olarak tanıttığında, başına gelecekleri sizlere aktarayım. Başta erkekler olmak üzere tüm aile bireyleri güler bir yüz ifadesiyle sizleri kapıda karşılayacaklar. Daha sonra kendilerinin bile oturma hakkını kendilerinde görmedikleri evin en güzel yerlerinde sizleri ağırlayacaklar; bütün aile bireyleri tek tek sizin halinizi hatırınızı sormak isteyecekler; akşam yemeğinde aile üyelerinin bile normal zamanlarda yeme şansını elde edemediği en güzel yiyecekler, adeta bir şölen havası içerisinde önünüze serilecek. Yemekten sonra ısrarlı teklifler neticesinde çay, kahve eşliğinde sunulan çerez ve yöresel tatlar gecenin ilerleyen saatlerinde damağınızı adeta bir gastronomi mutfağına dönüştürecek. Bu aşamadan sonra en güzel ve en temiz yataklar sizin bedeninizin hizmetine sunulacak, mideniz sabah kahvaltısının hayalini kurarken bir anda gözleriniz (biraz da kolesterolün etkisiyle) derin bir sessizliğe merhaba diyecek. Kısacası size özel olduğunuz hissi iliklerinize kadar hissettirilecek ve bu çaba siz o evden ayrılıncaya kadar sürecek. Bu aşamaya kadar her şey takdire şayan bir durum ortaya koymakta. Ancak bir sorunumuz var. Kovid-19 pandemi sürecinde yasal cezai müeyyide durumları dışında toplum olarak biz bu insanlara maske taktırmayı başaramadık. Yine aynı bireylere banka ATM kuyruklarında ya da market alışverişlerinde sıraya girmesi gerektiği bilincini bir türlü aşılayamadık.

DOĞRU ADRES

Şimdi coğrafyamızı değiştirelim bir de batıda herhangi bir ilde bir rezidansta bir aileye misafir olmayı deneyelim. Kapıyı çaldığınız andan itibaren ev sahibinin kuşkulu bakışları arasında kendinizi bir anda soru yağmuruna maruz kalmış bir şekilde bulacaksınız. Belki sizi içeri davet etmeyecek ama aynı ev sahibiyle bir saat sonra ATM kuyruğunda karşılaştığınızda sizin sıranızı işgal etmeyecek ya da market kuyruğunda büyük bir olasılıkla önünüze geçmeye çalışmayacaktır. Trafikte biriyle tartıştığınızda ya da kavga ettiğinizde sizi ayırmaya çalışmayacaktır; ama sizin videonuzu çekecek ya da şanslı gününüzde iseniz belki sizin için polisi, jandarmayı arayacaktır. Belki sokağa tükürmeyecek, toplu taşıma araçlarında ihtiyacı olan bireylere yer gösterecektir; ama kalabalık bir grubun saldırısına uğradığınızda, başım belaya girmesin telkiniyle “Yahu adamı dövüyorlar, öldürüyorlar” demeyecek, “Kim bilir ne yaptı?” ya da “Kesin kadınları taciz etmiştir” şeklinde açıklamalarda bulunarak bir nebze de olsa bedeninde kalan son vicdan kırıntılarını teselli etmeye çalışacaktır.

Bazen düşünüyor ve kendi kendime şu soruyu soruyorum: Doğunun bu güzel değer ve hasletleri ile batının insan haklarına olan saygı ve ilgi durumunu aynı potada eritebilsek ve bunu aynı bedende tek vücut haline dönüştürebilsek ortaya çıkacak olan insan prototipi acaba dünyada insanoğlunun tüm devletlerde yetiştirmeyi amaçladığı insan modeline uygun olur mu? Fikrimi merak ettiğinizi duyar gibiyim. Kesinlikle en doğru adres Türkiye…