Kelâmın da kalbi var

Kalpten kalbe giden bir yol vardır denir ya, işte onun kelâm ile ilişkisi, anlatmak istediğim… İster iletişim becerileri ve beden dilinde olsun, ister psikoloji biliminde değinilsin, sonuç ortak bir noktada buluşuyor: KALP…

Haber Merkezi Yeni Şafak
Arşiv

Beyzanur Yılmaz

Eğitimci – İlahiyatçı Yazar

Kalpten kalbe giden bir yol vardır denir ya, işte onun kelâm ile ilişkisi, anlatmak istediğim…

İster iletişim becerileri ve beden dilinde olsun, ister psikoloji biliminde değinilsin, sonuç ortak bir noktada buluşuyor: KALP…

İyi konuşmak mı marifettir, yoksa konuştuğunun vardığı nokta ve dokunduğu yer mi? Cevabı kişiye göre değişir belki de… Ancak bana sorarsanız, ben konuşulanın vardığı nokta ve dokunduğu yer derim. Bu nokta kalp ve gönül ise ne mutlu… İşte o zaman marifetli olmaya nail olmuşuz demektir. ‘Peki bu yere nasıl varabiliriz? Çok mu zor ki marifete nail olmak diyorsunuz?’ dediğinizi duyar gibiyim.

NEBEVİ GÖZ İLE BAKMAK

O halde gelin başlayalım; başta insan kavramına yüklediğimiz anlamı bir gözden geçirelim. Biz insan denilince ne anlıyoruz? Yaratılmışlar arasında olan bu varlığa nasıl bakıyoruz? Evet, bu soruyu kendimize sorarak yolculuğa başlayabiliriz. Ben karşımdaki insanları birbirinden ayırt eden ve ona kendi doğrularıma göre şekil veren biriyim mi diyoruz? Yoksa yaratılmışların en faziletlisi gözü ile hiçbirini ayırmadan, ötekileştirmeden ya da yargılamadan nebevi bir göz ile bakan biriyim mi? Bir düşünelim…

Nebevi göz ile bakmak… Nasıl da kulağa hoş geliyor. Ama yapması da bir o kadar marifet işi… Marifet diyorum, çünkü bu göz; karşıdakine Allah’ın yarattığı en şerefli varlık nazarıyla bakan bir göz; sınıflandıran, ötekileştiren ya da yargılayan bir hasletle değil doğrusuyla yanlışıyla, olduğu gibi bakan bir göz. Her daim nazarında karşısındakine saygı ve hoşgörüyü baş tacı edinmiş bir göz… Belki de bu gözlere sahip olmak zor, haklı olabilirsiniz. Ancak imkânsız değil… En zor dönemlerinde bile bu gözlerle bakmaya devam eden ve beşer olan bir Resulün ümmeti olmak bizlere bu konuda örnek olmakla birlikte umut ışığını da gösteriyor. O halde ümitvâr olalım ve bu gözlerin marifetine nail olmaya doğru yol almaya Bismillah diyerek başlayalım.

KALPTEN GELMEYEN KALBE ULAŞAMAZ

Peki, nebevi göz ile bakınca ne görürüz ve tezahürü ne olur, bilir misiniz? Karşımızdakiler ile hasbihal ettiğimizde, hasbihali etmiş olmak için etmek ve tabiri caizse bir kulaktan girip diğerinden çıkmak gibi bir işleyişe alışarak davranmak aslında yolculuktan bir nevi boş heybe ile dönmek diyebilirim. Ancak nebevi bir pencereden bakan gözlerimizden ve bu gözlerle ettiğimiz kelamımızdan her kişinin kalbine ve gönlüne akan bir dokunuşun zuhur ettiğini söyleyebilirim. O dokunuş ki, “ben seni önemsiyorum, sana saygı duyduğum için seni dinliyorum, gözlerine manalı ve samimi bakıyorum; çünkü sen değerlisin, sana anlatmak istediğimi kalbine ve gönlüne yerleştirme umudu ile seninle konuşuyorum ki bu konuştuklarım havaya uçmadan sana fayda sağlama görevini yerine getirsin ve sonunda sen mutlu ol.” mesajını veren, gönülde güven duygusunu sağlayarak manidar bir noktaya ulaşan bir dokunuş oluyor.

İslam tarihinde okumuşuzdur; sevgili peygamberimiz kendine düşman olan o kadar insanı nasıl İslam’a davet etti ve sonunda her birinin kalbine Allah kelamını işledi?

Çünkü o karşıdakine kim olursa olsun yaratılmışların en şereflisi olan insan nazarıyla bakmaktan vazgeçmeyen nebevi gözlerin sahibiydi. Her daim saygı ve hoşgörüyü elinden bırakmadı. Karşıdakileri ayrıştırmadan, yargılamadan anlamaya çalıştı. Çocuklar ile çocuk dilinden konuşup anlamaya çalışarak, onlarla boy hizlarına yakınlaşarak göz teması kurdu ve sohbet etti. Birçok gayrimüslim ve İslam karşıtları onun bu engin hoşgörü ve merhametinden etkilenerek Allah’ın yolunu İslam’ı seçti. Çünkü Hz. Muhammed kalbiyle konuştu ve kalplere dokundu.

Son olarak,

Çok kıymetli bir dostumun ifadesiyle; “..dilden söylüyorsa kulaktan düşer ama kalpten söylüyorsa karşı tarafın kalbine işler, kalbinde olmayan ise kalbe gidemez…”

Kalplere dokunabilmek ümidi ile…