Metaverse: Yine yeni bir ölümsüzlük deneyi

Ölüme çare bulamadıkça varlığının altını daha kalın bir şekilde çizmenin türlü yollarını deneyen insanlık, hakikatimizin öldükten sonra da var olacağına iman etmekle yetinmiyor olacak ki görüp deneyebileceği bir “öldükten sonra yaşama” bir an evvel adapte olmak istiyor. Bilmeyi görmekle eş tutuyor. Tıpkı hakikatle gerçeği eş tuttuğu gibi…

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

İsmihan Şimşek / İletişim Danışmanı - Yazar

İnsan yaratılışından bu yana ölümsüzlüğün formüllerini arayıp durdu. Uğraştı, didindi ama bir sonuca ulaşamadı. Hâlbuki “her şeyin çaresi bulunur, bir tek ölüme çare yok” diyen ataları da aynı yollardan geçmişti. Ölüme çare bulamadıkça varlığının altını daha kalın bir şekilde çizmenin türlü yollarını denedi. Sürekli bir varlık ispatı çabası, varlık alanını genişletme, başkalarının varlık alanını gasp etme, dünya nimetlerine sahip oldukça gücünü gösterme, güç elde ettikçe zalimleşme sarmalında yuvarlanıp durdu. Dağları oyup içine evler yaptı, göğe merdivenler kurdu, hastalıklara çareler buldu, dâhiyane teknolojiler üreterek sürekli yeni bir yaşama biçimi oluşturdu. Varlığını yeniden ve yeniden ortaya koydu. Bilinmek ve görünmek istedi. Varlığın sadece bilgisi yetmedi. Gösteremediklerini ve göremediklerini sembollerle somutlaştırmaya çalıştı. Âdem’e (as) öğretilen isimler - Bakara Suresi 31, 33 - kimi zaman bizatihi vücut bularak kimi zaman da temsilleri ile görünmeye başladı.

Yaratılışın başında “söz” vardı. “Söz tanrı ile birlikte vardı ve söz tanrı idi.” (Yuhanna -1) Tüm kutsal kitaplar söze atıflar yaparak insanlığa sesleniyordu. (Alak Suresi- 1) Söylemek ve duymak görmekten önce geliyordu. Her şeyi anlamlandırabilmek için isimlere ihtiyacımız vardı ve isimler tüm başlangıçların hareket noktasıydı. Her işe başlarken Allah’ın ismi ile başlamak - besmele - o işe anlam katabilmek içindi.

SÖZ BİTTİĞİNDE ANLAM KAYBOLACAK

İnsan ise görünmeyeni anlamlandırabilmek için sözle yetinmedi. Tam manasıyla kavrayamadığını görünür kılarak somutlaştıracaktı. Böylece görüntüler, imajlar dünyasında “anlam” sınırlı hale gelecekti. Anlam sınırlandırıldığında ise hâkim olmak kolaylaşacaktı. Hâkim olabilmek gücü beraberinde getirecek; güç, varlığı daha da sağlamlaştıracak hatta belki ölümsüzleştirecekti. Sonsuzluğa doğru giden yolda imajlarla, görüntülerle var olmak, ses ve sözle var olmaktan daha kalıcıydı.

“Görme insana zamanla sınırlı olmayan bir imaj verir. Çünkü anlıktır ve belirli sınırlar içinde kalır. Gördüğüm şeyin anlamını kavramam için beklemem gerekmez. Fakat henüz başlamış bulunan cümlenin tam anlamını kavrayabilmem için daima beklemem gerekir. Zamandaki iki nokta arasında askıda kalırım” diyor Jacques Ellul Sözün Düşüşü kitabında… Görmenin bizi düşünme ve hatırlama derdinden kurtardığına vurgu yaparak bizi temsil ve vekâlet temelinde yaşamaya mecbur bıraktığı gerçeğiyle yüzleştiriyor. Böylece gerçekliğin farkına varmamız imkânsızlaşır. Çünkü imajlar gerçekliğe vekâlet eden bir gerçeklik meydana getirirler.

EVRENİN VEKÂLETİ DAHA MI CAZİP?

Bugüne dönüp baktığımızda ise imajlar ve görüntülerin gerçekliği bizi kuşatmış halde. Resim, heykel, fotoğraf, video, televizyon ve internet âlemi derken görüntünün türlü versiyonlarına şahit olduk. İki boyutludan üç boyutluya geçtiğimiz görüntüler dünyasının son zamanlardaki en artistik atışı ise Metaverse ile oldu. Metaverse sadece yaşadığımız dünyanın sanal bir yansıması olmaktan öte yaşayamadıklarımızın, göremediklerimizin de modellenmesi ve temsillerinin evren ötesinde yer alması bakımından bambaşka bir deneyim platformu olacak. Facebook’u Meta olarak yeniden formatlayan ve sahibi olan Mark Zuckerberg’in “bedenleşmiş internet” olarak tanımladığı Metaverse, evrenin kendisi ile değil vekâleti ile yaşamanın daha cazip olduğunu vaat ediyor. Zuckerberg dünyadaki tüm olumsuzluklardan, sorumluluk ve yüklerden kurtulmak için bir sanal cennet kurup, kullanıcılara da sanal cennetin anahtarını dağıtıyor. “Evren ötesi”ni görünebilir kılarak ahiret hayatının bilinmezliğine kafa yormak yerine görünebilir, deneyimlenebilir bir “öte dünya”nın kapılarını açıyor.

Göremedikleri bir tanrı ve göremedikleri peygamberler yerine kiliselerdeki freskler, tapınaklardaki heykeller, ikonlar, muskalar hatta kutsal emanetler ile inandığı hakikati gerçeklik boyutuna taşıma gayretine girişen insan, inancı hakkında tefekkür etmek yerine ona tapınmayı seçti. Çünkü imajlar, tablo ve heykellerle inancın özetini verdiler. Ellul, bu imajlar için “bunlar basit ve cahil insanlar için yazılmış hikâyeler gibidirler. Bununla birlikte imajlar sırf öğretimin ötesine geçen bir tapınma hissi de üretirler” diyerek bu çağın en büyük günahının gerçek ile hakikatin birbirine karıştırılması olduğunu belirtiyor. Metaverse, gerçeğin hakikatin yerini, imajların da gerçeğin yerini aldığı bir dünyada “hakikat”ten kopuşun şimdilik son halkası gibi duruyor.

İmaj, kişi onda hakikati görmeye çalıştığı ölçüde yanlışlığa ve illüzyona dönüşür. Bu noktada hayrete düşürücü bir ters yüz olmayla imaj, bütün coşturucu gücünü kaybeder. İmaj bir gerçekliği dile getirir. Ancak o bize gerçekliği zorunlu olarak bir hileyle sunar. Doğru olamayan bir şeyin yansıması durumunda olduğu halde sözsüz hakikat olma talebinde bulunur. (Jacques Ellul - Sözün Düşüşü)

YEDİNCİ ŞART METAYA İMAN!

Metaverse üç boyutlu avatarlarımız ile cilalı imajlarımızı sonsuza dek varlık sahnesinde tutmayı başarabilecek mi merakla bekliyoruz. Öngörüler tüm verilerimizin yapay zekâya aktarılacağını ve avatarlarımızla da olsa ölümsüzlüğe adım atacağımızı söylüyor. Zuckerberg’in Meta’nın logosunu sonsuzluk işareti olarak belirlemiş olması da bu öngörüyü destekliyor. Albümdeki bir fotoğraf ya da bir video ile kalıcı olma fikri yerini yaşayan bir dijital bedene bırakıyor. Siz öldükten sonra da sizin hayatınızı yaşayan, eş, dostlarınızla konuşan, yaşarken sizden aldığı verilerle atacağınız adımları, tüm duygu, düşünce ve eylemlerinizi uygulayan bir dijital beden… Hakikatimizin öldükten sonra da var olacağına iman etmek insanlığı tatmin etmiyor olacak ki görüp deneyebileceği bir “öldükten sonra yaşama” bir an evvel adapte olmak istiyor. Bilmeyi görmekle eş tutuyor. Tıpkı hakikatle gerçeği eş tuttuğu gibi.

GERÇEK DİJİTALLEŞEBİLİR AMA HAKİKAT ASLA

Görünür kıldıkça ölümsüzleştireceğimizi düşündüğümüz her şey tam tersine metalaşarak hakikatini öldürüyor, anlamını kaybediyor. Bunun üç boyutlu olarak yapılabiliyor olması ise üç boyutlu bir metalaşma yani alternatif bir gerçeklik anlamına geliyor. İnsanlar artık işitmiyor, sözün hükmü kıymetini yitiriyor. Gösteri bir an bile kesilmiyor.

Sözü yeniden gerçeğimiz haline getirmek için putları kırarak, imajları hakikatin alanından dışarı çıkarmalıyız. Her dönemin imajları ve onları kıranları mutlaka olacak. Bizim anlamı gerçekliğe yaklaştırarak hakikati gerçeklik içine yerleştirmeye çalışmamız gerekiyor. Hakikatin elçisi olarak söz daha fazla gecikmeden imajlara hâkimiyetini ilan etmeli Tamam, Metaverse hayatımızın bir parçası olacak. Ama hayatımızın kendisi değil. Tersi tüm hayatımızın sanal gerçeklik penceresinden izlenmesiyle sonuçlanacak.