Aile bir eğitim yuvasıdır

İstanbul Müftü Yardımcısı Halime Yıldız, veda hutbesinde Peygamberimiz’in (sav) evliliği, emanet olarak değerlendirdiğini hatırlatarak, “Evlilik ‘evcilik’ oyunu değildir. Kur’an’a göre ilk sosyal birlik ailedir” diyor ve ekliyor: “Aile, birbirine dayanak olan, birbirine destek olan bireylerden oluşan bir yapıdır. Sevgi ve şefkat kaynaklı huzurlu aile olmak Allah’ın ayetlerindendir.”

Dilber Dural Yeni Şafak
Arşiv.

Toplumun temelini oluşturan en önemli unsur ailedir. Aile ise evlilik ile meydana gelmektedir. İslam’da da evlilik oldukça önemli bir konu. Dinimizin büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğu ve Peygamber Efendimiz’in de (sav) ümmetine tavsiye ettiği evliliğin amacında pek çok hikmet var. Bizlerin de dinimizin evliliğe bakışını ve ona yüklediği değeri bilmek en mühim görevlerimizden. Efendimiz (sav) bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: “Nikah benim sünnetimdir, kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” Evlilik aile gibi güven ve huzur dolu bir ortama kapı açıyor. Ancak aile kurmak kadar, aile kalmak da önemli. Peki, sağlam bir ailenin temeli nasıl atılır? Peygamberimizin (sav) uygulaması üzerine kurulacak evlilik nedir, hangi ilke, usul ve hassasiyetler üzerinde kurulmuştur? Aile hayatında huzur ve saadet için nasıl bir yol izlenmeli? İstanbul Müftü Yardımcısı Halime Yıldız ile konuştuk.

Biliyoruz ki âyet ve hadislerde, evlilik teşvik edilmiştir. Çünkü evlilik, insan fıtratının getirdiği bir ihtiyaçtır. Öncelikle İslam’da sağlam bir aile temelinin oluşturulması için hangi müesseselere ihtiyaç vardır?

Aile, birbirine dayanak olan, birbirine destek olan bireylerden oluşan bir yapıdır diyebiliriz. Öncelikle ailenin ne demek olduğunun farkına varan bir bilinç düzeyi olmalı. Evlilik “evcilik” oyunu değildir. Kur’an’a göre ilk sosyal birlik ailedir. Hz. Adem ve Havva’nın oluşturduğu bu ilk sosyal birliktelik ailenin de ilk temelini oluşturur. Bu öz mesabesindeki ilk sosyal topluluktan diğer daha büyük sosyal topluluklar oluşmuştur. Bu itibarla aile, İslâmi bakış açısıyla çok önemli bir yere sahiptir. Bu noktada bana göre yine ilk temel ahlaki ilke olarak karşımıza “emanet” çıkar. Hepimizin bildiği gibi veda hutbesinde Peygamberimiz (sav) evliliği, mülk değil emanet ilkesi bağlamında değerlendiriyor. Kadınların emanet oluşu, halen geleneksel zihni kalıplarda yer almış olan sahiplik anlayışını bertaraf eden bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım erkeğin, karısı üzerinde dilediği şekilde tasarruf etme yetkisini ortadan kaldırır. Evin önemli görev ve sorumluluklarını üstlenen koca bu bilinçle karısına emin sıfatı ile güvence verir. Bu ilke ile onun, kişiliğine, duygularına, bedenine ya da malına herhangi bir zarar veremez.

GENÇLERİN YÜZDE 70’İ EVLİLİK DÜŞÜNÜYOR

Artık pek çok gencin evliliği tercih etmediği söyleniyor. Birçok genç, birbirlerinde aradıklarını bulamadıklarını dile getiriyor. Bu konu ilgili neler söylemek istersiniz?

Çok yakın bir tarihte gençler üzerinde yapılan bir araştırmada dikkate değer sonuçlar elde edilmiş. Gençler yüzde 60-70 civarında evlilik düşünüyormuş. Evliliği önemli görenlerin oranı daha yüksekmiş. Her ne kadar bu çalışma Türkiye’nin genel kanaatini oluşturmuyorsa da bu toplumumuz ve dünya adına çok önemli bir veri. Geleceğe dair umutlarımızı yeşerten bu bilgi bizde mahsus kalmak üzere bir de duruma diğer pencereden bakmak gerekir. Görüştüğümüz, duyduğumuz, okuduğumuz ve de araştırmalardan takip ettiğimiz kadarıyla evlilik oranları her geçen gün düşmekte, evlilik yaşı yükselmekte ve boşanma oranları her geçen gün artmakta. Bu durumun şüphesiz sosyolojik, ekonomik, hukuki, dini, zihni… Pek çok sebepleri olabilir. Çeşitli platformlarda, gençlerle yaptığımız özel görüşmelerde de onlara evlenmeme/evlenememe gerekçelerini sorduk. Şahsi gözlemlerim ve gençlerin verdiği cevaplar doğrultusunda en önemli engelin güven olduğu kanaatindeyim. Zira özellikle İstanbul gibi metropol şehirlerde herkes birbirine yabancı. Hiç kimse aynı okulda/iş yerinde de olsa yanındaki kişiyi çok iyi tanıyamıyor. Metropol şehirler güvensiz şehirler, kimse kimseyi tanımıyor, güvenemiyor. Gençlerimizin pek çoğunda bu minvalde tedirginlik ve korku hakim.

DEĞER YARGILARI DEĞİŞTİ

Bir sohbet sonrasında evlilik üzerinde ayak üstü konuştuğumuz genç kızlarımız evlenmek istediklerini ama kendi değer inanç yargıları ve yaşantılarına uygun bir erkek bulamadıklarını söylediler. Muhtemeldir ki aynı hassasiyette olan genç erkek çocuklarımız da aynı şeyleri söyleyecektir. Kariyer odaklı hayata bakan gençlerimizin sayısı da azımsanmayacak derecede çok. Üniversite ardından yüksek lisans, doktora derken tam kariyerde hedefleri bir noktaya geldiklerinde artık evlilik kararı almada ve eş seçiminde çok zorlanmaktalar. Evlenmenin çok ciddi bir sorumluluk altına girmek olarak algılayan diğer bir grup gencimiz ise özgürlüklerine gem vurulacağı endişesiyle evliliğe sıcak bakmıyor. Bir diğer sebep olarak da maddi gerekçeler. Gençlerin ve ailelerinin maddi istekleri ve hayat pahalılığı da gençler için büyük engel olarak görülüyor. Ailelerin kötü örnek oluşları da yine bazı gençler için makul bir mazaret. Bir tarafta tüm bu ve benzeri gerekçeler/mazeretler ileri süren bazı gençlerimiz olsa da bir yanda da onlar üzerinde düşlediğimiz beklentilerimize cevap verecek/verebilecek, ideallerimizi gerçekleştirecek, değerlerimizi nesilden nesile aktaracak gençlerimiz de mevcut.

Düğün konusuna da değinelim istiyorum. Bir yanda artan masrafları sebebiyle düğün yapmaktan kaçınanlar diğer yanda ise gösterişli, şatafatlı düğünler

Gözlemlediğimiz kadarıyla günümüzde evliliklerin bir kısmı, aile kurma maksatlı değil de düğün ve düğünle ilgili merasimleri yerine getirme amaçlı yapılıyor gibi. Adeta düğün ile ilgili ritüeller oluşturuldu, yazılı olmayan ama toplumda kabul gören kurallar yazıldı. Evlilik teklif konseptleri tertip edildi, parmağa takılan taşın kratı ölçüsünde evliliğe onay ya da ret cevabı verildi. Evlenecek erkek, mesaisini müstakbel eşine hiç görülmemiş, duyulmamış, yapılmamış bir evlilik teklifi yapma araştırmalarına harcamak durumunda. Evlilik iksiri adeta düğünün içine katıldı. Şayet düğün ve hazırlıkları düşünüldüğü, hayal edildiği organize edildiği şekliyle olmazsa evlilikte sürdürülemeyecekmiş gibi. Bir gelinliğe verilen anlam, reality showların da etkisiyle ayrıca bir manevi havaya büründürülüyor. Düğünler artık uzmanlık isteyen alan gibi her geçen sene geliştiriliyor. Maddeler artıyor teferruatlar daha da detaylandırılıyor. Düğünlerimiz artık kapitalist sistemin büyük bir parçasını oluşturmakta. Şu bir gerçek ki maddi açıdan bugün çoğunluğumuzun düğünleri, ayağımızı yorganımıza göre uzatmaktan çok öte. Ebeveynlerin maddi birikimleri ve çocuklarının mürüvveti düğün konseptine; genç kızlarımızın evlilik hayalleri ise külkedisinden sinderalla oluş masalına feda edilmiş durumda. Ve de düğünlere feda ettiğimiz değerlerimiz de işin diğer önemli bir yanını oluşturur. Çocukları kırmamak adına ne çok kırmızı çizgiler ihlal edilir, ne çok değerler birkaç saatliğine rafa kaldırılır.

PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİNE UYALIM

Peki her alanda olduğu gibi aile kurma da rehber ve rol model olarak kabul ettiğimiz Peygamber (sav) uygulaması üzerine kurulacak evlilik nedir, hangi ilke, usül ve hassasiyetler üzerinde kurulmuştur?

Peygamberimizin (sav) tüm hayatı dikkatle okunduğunda görülecektir ki onun hayatı akli selim, kalbi selim ve zevki selim üzeredir. O, selim bir aklın kabul etmediği, ifsat olmamış bir kalbin tasdiklemediği ve rikkat, incelik ve zarefetin olmadığı hiçbir tutum ve davranış içerisinde olmamıştır. Evlilik ile ilgili olarak da O, bozulmuş Hristiyan inancında olduğu gibi ne tamamen kutsayarak her ne şartta olursa olsun koparılmayacak bir bağ gibi akıl dışı bir yaklaşımda olmuş ne de çok basite indirgeyerek basit istek ve arzuların tatmin edildiği bir araç olarak görmüştür. Zira evlilik, insanların manevi ihtiyaçlarını karşılayan bu yönde gelişmesine ve aktarmasına katkı sağlayan önemli bir araçtır. Hz. Peygamberimiz de (sav), evliliği, manevi bir alana çekip buradan bakmamızı sağlar. “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimle amel etmezse, benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim. Kimin maddî imkânı varsa, hemen evlensin. Kim maddî imkân bulamazsa, nafile oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır” buyurur. Allah’ın Resülü evliliği, yalnızca alelade sosyal bir vaka olarak görmemiş dinin tüm hayatı kuşatan ilkesinden hareketle bu daire içerisinde konumlandırmıştır.

Sevgi ve şefkatten yoksun bir aile, aile olabilir mi?

Günümüz dünyasını anlamlandırırken “haz çağı” şeklinde dilimizde pelesenk olmuş bir tanımlama vardır. Kapitalist, seküler dünya düzeninin(!) en büyük hedeflerinden biri de insanın hazlarını değerli görmek ve bu hazlar için türlü yollar sunmak ve bu yolları kolay erişilebilir kılmak. Hazzın değer aldığı bir yerde manevi boya ile bezenmiş temiz kavramların tedavülden kaldırılması ya da anlam kaydırılması söz konusu olacaktır. Kanaatimce “sevgi” kavramı da bu zihniyetin yeniden farklı anlamlar yüklediği kavramlardan biri haline geldi. Rum Suresi 21. ayette şöyle diyor: “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”

Rahmet sadakati güçlendirir

Üzerinde düşünmememiz gereken ilk nokta eşler arasındaki bu iki güzel duygu ve birliktelik Allah’ın ayetlerinden oluşu olması, ikinci nokta ise bu durumu düşünüp ders almamız. Bu ayetten hareketle sevgi ve şefkat kaynaklı huzurlu aile olmak Allah’ın ayetlerindendir diyebiliriz. Şayet eşler arasında bu iki duygu yoksa zahiren varmış gibi olsa da hakikatte huzurlu bir ailenin mevcudiyetinden bahsedemeyiz. Sevgi ve şefkatten yoksun bir aile, aile olabilir mi? Yine anlamdan hareketle şayet sevgi ve rahmet yoksa ailenin amacından da bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Şayet ayeti Allah’ın varlığını işaret etmesi cihetinden yorumlayacak olursak da bu durumda içinde sevgi ve rahmet olmayan aileden yola çıkarak Rabbimizi tanıyamayız. Evet bir sevgi ama bu sevgi kaynağını zaman içinde fonksiyonunu yitiren, yanılabilen göz ya da dokunmadan değil İlahi muhabbetten alan bir sevgiden bahsediyoruz… Kalpten neşet eden bir sevgi. Her durum ve şartlarda azalmayan yok olmayan, maddeye değil manaya talip olan bir sevgi. Bu derinlikli sevgi yalnızca dünya/fani için değil ebediyete taşınacaktır. Hz. Peygamberimizin (sav) Hz. Hatice ve Hz. Aişe’ye olan örneklik sevgisi gibi; vefat etse de muhabbeti yüreğinde olan, kızsa da kördüğüm gibi olan bir sevgi. Haz ve içgüdüsel değil. Bu sevgide samimiyet ve içtenlik vardır. Yormaz ve yorulmaz, yoğunluğu gittikçe artar eşleri ahir ömürlerinde göz-göze, el-ele, diz-dize getirir, bir yastıkta kocatır. Oldu ki sevgi çevreden olumsuz etkilendi bu durumda devreye “rahmet” girer. Aile yuvasında merhamet olmazsa olmaz erdemlerdendir. Rahmet, ailede sadakati, güveni sağlamlaştırır, iletişimi güçlendirir.

Aile hayatında huzur ve saadet için nasıl bir yol izlenmeli?

Aile hayatını kurmak kadar devam ettirmek de çok önemlidir. Birlikte çıkılan bir hayat yolculuğun adıdır aile. Bu yolculukta pek çok sorunlar çıkacaktır. İmtihansız bir dünya algımızın yanlışlığı kadar sorunsuz bir aile algımız da bir o kadar yanlıştır. Ailede huzur ya da saadet derken sanki evliliğin başından itibaren ölene kadar sürecek hayatımızın her anında akıp giden kesintisiz bir şey gibi düşünüyoruz. Masallarda okuduğumuz birbirini seven iki kişinin kavuştuğu/evlendiği ana kadar pek çok badireler atlatılır ve nihayetinde masal 40 gün 40 gece düğünle biter. Oysa gerçeklik tam da burada başlar. Nikah ancak böyle bir hayatın ilk basamağını oluşturur. Aile bir eğitim yuvasıdır. Hayatın ta kendisini-acısıyla, tatlısıyla, hüznüyle, mutluluğuyla- yaşayarak öğrendiğimiz bir eğitim. Evlilik hayatı boyunca ihtimal dahilinde çıkabilecek tüm problemlere önceden en azından bilinç düzeyinde hazır olmak gerekir. Aile, dünya ve ahiret saadetinin temini için oluşturulan bir kurumdur.

Tesettüre aşkla girdim