Annelik çocukluğumuza yolculuktur

Klinik Psikolog Selva Arslan çocuk büyütürken kendi hikâyemizden öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Ben kötü bir anneyim, babayım. Bunu da beceremedim” dediğimiz yerde kötü olduğumuz için bunu yapmadığımızı, arka planda taşıdığımız yüklerin olduğunu hatırlamamız ve çocukluk çağındaki travmaları fark etmemiz gerekiyor.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Klinik Psikolog Selva Arslan.

Zeynep Tuba Kesimli

Travma, özellikle son yıllarda sıklıkla duyduğumuz, üzerine çokça yazılan, düşünülen ve belki de kişisel yolculuğumuzda en merak ettiğimiz kavramlardan biri. Bu hafta Klinik Psikolog Selva Arslan ile genel hatlarıyla travmalarımız üzerine konuştuk.

Travma sıkça duyduğumuz bir kavram. Bu sebeple en başından başlamak isterim. Travmayı nasıl tanımlarsınız? Korku mudur, hayatımızdaki sarsıcı olaylar mıdır?

Genel olarak baktığımızda yaşamın kendisine, bedenimizin bütünlüğüne sevdiklerimize karşı hissettiğimiz her türlü tehdit algısıdır. Tehdit gerçek de gerçek dışı da olabilir. Bizim bunu nasıl algıladığımız, anlamlandırdığımız önemli. Travmayı aslında belirleyen en önemli şey bu. Kişi için A olayının hiçbir etkisi olmayabilir ama B kişisi için bu gerçekten travmatize edici olabilir.

Travmatik olay denilince aklımıza savaş, cinsel veya fiziksel istismar vs. geliyor. Bir olayın travmaya dönüşmesi için bu denli sarsıcı olması mı gerekli? Ölçüt, kişinin etkilenme şiddeti midir?

Evet. Kesinlikle öyle. Çünkü her birimizin farklı bir genetik paketi, farklı kaynakları, bize güç veren farklı aile öyküleri var. Dolayısıyla bu, A ,B, C olaylarını göreceli şekilde algılamamıza, bedenselleştirmemize, bundan farklı inançlar, düşünceler türetmemize sebebiyet veriyor.

TRAVMALAR ANLATILARAK AKTARILABİLİR

Travma oluşabilmesi için olayın muhakkak bizim başımıza mı gelmesi gerekir?

Kesinlikle bizim yaşamamız gerekmiyor. Kişinin tanık olduğu travmalarla dilden dile aktarılarak bedeninde bir çarpıntıyla, bir daralmayla hissettiği travmaların neredeyse birebir semptomlar ürettiğini açıklayan araştırmalar var. Duymanın, dolaylı olarak tanık olmanın önemli bir etkisi var.

Peki, neden aynı ailede büyüyen çocukların birisi travmalar oluştururken bir diğeri bu durumdan etkilenmiyor?

Her bir çocuğumuza aslında farklı anne babalar ebeveynlik ediyor. Biz ilk doğurduğumuz çocuktaki gibi değiliz. İnsanın dünyayı, çevreyi güvenlik algısını etkileyen en önemli şey %50 genetik faktörler %50 çevresel faktörler. O zamanki çevresel koşullar, iş durumu, ailesel durumlar, taşınmalar göçler, hastalıklar… Bunlar ikinci çocukta ya oluyor ya olmuyor. Aslında çevresel %50’lik dilimin içerisinde bir sürü değişken var. Daha büyük şeyler yaşayabiliyor mesela bir çocuk. Fakat çok daha kolay atlatıyor. Çocuğun çok iyi baş edebilmesi etkilenmediği anlamına gelmiyor tabii ki. Mizaç paketi, beslendiği kaynaklar, yaptığı sporlar, sosyal çevre burada önemli.

Kişi bir travması olup olmadığını kendisi anlayabilir mi? Bu tanılar terapide mi konulur?

Tabii ki terapi ortamı gerekmez. Nerelerde nasıl takılmalar yaşıyoruz buna bakabiliriz. Kendi kendini sabote etmek, erteleme davranışları, değersizleştirme, sınır koyamama, insanları aşırı memnun etmeye çalışma, kendini feda etme şemalarıyla “Ben bir yerlerde bir şeyleri farklı yerleştirmiş olabilirim, bundan dolayı da şu an bana hizmet etmeyen bir dolu davranışım var ve bunlar da belirli yaşantıların sonucu oluşmuş.” diyebilir, travmalarımızı keşfedebiliriz. Yaptığımız okumalar da tabii ki farkındalığı artıracaktır. Çünkü travmaları çok büyük olaylar zannediyoruz, çok basit şeyler de olabiliyor. Mesela kaydıraktan kayarken dizimi kanattım. Diğerinin annesi dizini öperken bana “Bir şeyin yok, hiç acımıyor, sen öyle zannediyorsun.” deyip duyguyu geçiştiren bir ebeveynle büyümüş olmak bile bir çocuk için travma olabilir. Yetişkinlikte bunun altında bir sürü şey koyabiliriz.

Günümüz anne babaları bu noktada gerçekten çabalıyor, bunu görebiliyoruz. Az önce verdiğiniz örnekse hemen her gün başımıza gelebilecek bir olay ve bazen biz de yorgun olabiliyor, duyarsız davranabiliyoruz. Aman çocuğum travma yaşamasın derken onları birer kristal gibi büyütmek çocukların dayanıklıklarına ket vurur mu? Ölçü ne olmalı?

Bu çağın en büyük handikapı bu bence. Çünkü herkes her yerden bize bilgi akıtırken insanlar çok daha alarmda. Bu bilgi çöplüğü kendi sezgilerimizle olan ilişkimizi de ciddi oranda azalttı. Fanusta büyütme hâli de travmalar kadar çocuğa zarar veriyor. Çünkü dünya hayal kırıklıklarıyla dolu bir yer. Her an çocuğuma en doğru cevabı vermeliyim, burada çocuğumu doğru anladım mı, ya bunu hayat boyu hatırlarsa gibi düşünceler ebeveynlerin kâbusu hâline geldi.

Bu çok da tüketici bir süreç.

Evet, burada şunu anlamak gerekiyor. Ortalama seviyede bir zorlanma her zaman çok iyidir. Hiç zorlanmamanın olması, çocuğun en harika cevapları alması, aklından geçeni önünde bulması ruhsal yapımızı zayıflatıyor. Her dakika olumlu cevaplar veremem. Çünkü ebeveyn olarak ben de bir insanım, benim de tökezlediğim yerler var. Böyle yaparak travma sonrası büyüme dediğim olguyu da ketlemiş oluyorum, biz zorlandığımız yerden büyüyoruz. İnsan doğası, kendine iyi gelecek şeylerin peşine düşmek üzere yaratılmış. Bu içsel olarak geliştirdiğimiz, sezgisel bir rahatlama arayışı. Ben her şeyi o daha düşünmeden verdiğim zaman çocuğun bu sistemi parlatmasına izin vermiyorum. Bir de şu var: Çocuğun zihninde, biz ağzımızla kuş tutsak da bir iyi ebeveyn parçamız var, bir de kötü ebeveyn hâlimiz var. Kızan da şefkati veren de aynı anne. Onları bir araya getirme hâli de büyümenin ve güçlenmenin bir parçası.

Travma sonrası büyümeden bahsettiniz az evvel.

Bir zorluk yaşıyoruz ve zorluktan sonra benlik algımız, dünyayla ilgili güvenlik inançlarımız bir zarara uğruyor. Kimseye güvenemem demek ki, ihtiyaçlarım karşılanmıyor, kendimi ifade etsem de yeterince duyulmuyorum, anlaşılıyorum gibi genelleme inançlar kümesi oluşuyor. Sonrasında beni duyan bir komşu teyze, beni anlayan bir öğretmen “Benim ihtiyacımı gören birisi var.” dememize vesile oluyor. Ruhsal olarak bizim gelişmeye, iyileşmeye yönelik içsel bir dürtümüz var. Dolayısıyla bu kısımları ucu serbest kaldığında kendimiz buluyoruz genelde. Travma varsa iyileşme de var. Kendimi nasıl ifade edebileceğim, bir sonraki olaya nasıl hazırlanabileceğim, kendim yaşasam da bunu çocuklarıma nasıl yaşatmamalıyım gibi travma sonrası öğrendiğimiz çok fazla ders var. Zararın kendisi kadar iyileşmenin kendisi de her zaman mevcut.

KÖTÜ EBEVEYN YOKTUR

“Kötü ebeveyn yoktur. Geçmiş travmaları ve günlük tetiklenmeleri arasındaki bağlantıyı kuramamış kursa da değişmek için sorumluluk almamış ebeveyn vardır.” diyorsunuz. Bunu biraz açabilir miyiz?

Çocukları büyütürken hepimizin bir içsel sistemi var. Anne baba olarak bunlardan bağımsız hareket etmemiz mümkün değil. Oralarda bizim de yükselmelerimiz, taşlarımız var. Çünkü bizi büyüten anne babaların da bir bakışı vardı. Onlar bilerek ya da bilmeyerek hasar bıraktılar. Bu çağın ebeveynleri bunları neden yaşadıklarını sorguluyorlar ve çocuklarıyla ilgili çok yoğun tetiklenmeler yaşıyorlar. Suçluluk duyguları, yetersizlik, ben bunları bile göre neden yapıyorum, neden aynı hataları tekrar ediyorum, bende bir şey değişmez, benden iyi insan olmaza kadar varan genellemelere varıyor. Çocuk büyütürken özellikle kendi hikâyemizden öğrenmemiz gereken şeyler olduğuna inanıyorum. Çocuğumla kurduğum bağ, çocukların sıralaması, yaşadığım gebelik, doğum kendi çocukluğumda alıp alamadığım şeylerle birebir ilişkili. Birçok yerde kendi annemizin, babamızın konumundan bakıyoruz. Bir anda kendimizi aynı cümleleri sarf ederken buluyor olabiliriz. “Ben kötü bir anneyim, kötü bir babayım, bunu da beceremedim hayatta.” dediğimiz yerde “Hayır sen kötü olduğun için bunu yapmıyorsun, senin arka planda taşıdığın bir sürü yük var ve bu yükler sana şu anda nasıl ebeveynlik yapman gerektiğini gösteriyor.” dememiz ve çocukluk çağındaki travmaları fark etmemiz önemli. Fark etmek ilk aşama, sonra eyleme geçmem gerekiyor, değişim için çabaya girmem gerekiyor. Bunlarla ilgili okumalar yapacağım, bunları konuşan tartışan halkaların bir parçası olacağım. Benim gibi düşünen ebeveynlerle sosyalleşeceğim. Gerekiyorsa terapi alacağım, gerekiyorsa grup destekleri alacağım. Bunlar değişim için sorumluluk, çok fazla zaman ve emek demek.

Çocukların mahremiyeti korunmuyor