Bu ne hâl efendim?

Tanpınar, Paris’te ünlü Fransız şarkiyatçı Louis Massignon ile tanışmıştı. Şark’a dair anekdotlar, Yunus Emre, Hüseyni makamı, Türk dili gibi pek çok başlık etrafında gelişen sohbetten Tanpınar’ın çok memnun kaldığını belirtiyor Güzin Dino.

Halil Solak Yeni Şafak
Ahmet Hamdi Tanpınar.

1939’da Tanzimat’ın 100. yıl dönümü vesilesiyle Maarif Vekaleti tarafından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde XIX. Asır Türk Edebiyatı adıyla bir kürsü kurulmuş, Ahmet Hamdi Tanpınar da buraya profesör tayin edilmişti. Tanpınar’ın görevleri arasında Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatı tarihini yazmak da vardı.

Asistanlarından Ömer Faruk Akün’ün hocasının vefatının hemen ardından kaleme aldığı biyografiden bu sürecin ayrıntılarını takip edebiliyoruz.

Tanpınar aralıklarla da olsa, kürsüye atandıktan sonraki on yıl boyunca tasarladığı eser üzerinde çalıştı ve 1949 yılının Nisan ayı başında Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni yayınladı. Beş yıl sonra, 1954’ün ilkbaharında bu kez yeni baskı için harekete geçti. Eser 1956 yazında genişletilmiş haliyle çıktı. Kitabın bitiminde “BİRİNCİ CİLDİN SONU” yazıyordu.

CERRAHPAŞA’DAN PARİS’E

Tanpınar, tasarladığı ikinci cildin Batı edebiyatıyla ilgili malzemesini ve Türkiye’nin Batılılaşma tarihinin kaynaklarını incelemek için 1959’da bir bursla Avrupa’ya gitme fırsatını yakaladı. Ancak rahatsızlığı sebebiyle yaklaşık iki ay Cerrahpaşa’da yattı. Asistanı, “Hasta yatağında kendisine kuvvet veren şey, bu Avrupa’ya gidiş sevinci olmuştu” diyor. Hastaneden en başta sigara olmak üzere çeşitli “takyid”lerle çıkan Tanpınar haziran sonunda Avrupa’ya doğru yola koyuldu.

Bu onun ilk Avrupa seyahati değildi: 1953’te altı ay, 1955’te üç hafta, 1955’te bir ay, 1957’de bir hafta, 1958’de bir hafta ve bu sonuncusu bir yıl süreyle olmak üzere altı defa yurt dışına çıkmıştı. Zamanının büyük bölümünü, Enis Batur’un Beş Şehir’e atıfla “altıncı şehir” dediği Paris’te geçirmişti.

MERAKLISI İÇİN BİR NOT

Bu arada edebiyat tarihinin ikinci cildini ne oldu, diye sorarsanız: Tanpınar İstanbul’a döndükten sonra edebiyat tarihinin ikinci cildi üzerinde çalışmaya devam etti. Bu cildin yazımını hazırlık olarak derslerini Tevfik Fikret ve Servet-i Fünun romanı üzerinde yoğunlaştırmıştı. Bir yandan da Tanzimat sonrası edebiyatın ikinci nesli ile Servet-i Fünun topluluğu arasında yer alan “ara nesil”den Beşir Fuad ve Nabizade Nazım’ın kütüphanelerden evine topladığı eserlerini inceliyordu. 24 Ocak 1962’de kalp krizi sonucu vefat ettiğinde ikinci ciltten geriye sadece müsveddeler kaldı. Belki yeri değil ama yazmasam olmaz: Tanpınar’dan dokuz ay sonra, 31 Ekim 1962’de Massignon Paris’te hayatını kaybetti.

HAYALİ VE GERÇEK DOSTLAR

Orhan Okay Bir Hülya Adamının Romanı’nda Avrupa gezilerinde, özellikle Paris’in sokaklarında, nehir kıyılarında, bistrolarında, galerilerinde, müzelerinde Tanpınar’a “zihnî muhtevasını borçlu olduğu” Madame de Pompadour’dan Baudelaire’e, Yirmisekiz Mehmed Çelebi’den Yahya Kemal’e pek çok şahsiyetin yanında Avni Lifij, Selim Turan gibi genç sanatkârlar ile Doktor Larosa gibi Avrupalı, Bedrettin Tuncel, Sabahattin Eyüboğlu, Güzin ve Abidin Dino gibi yaşıtları olan Türk dostlarının eşlik ettiğini söylüyor.

Hatta bu “gerçek dostları” bazen onu Paris’in önde gelen sanatçıları, yazarları ve bilim adamlarıyla tanıştırıyordu. Mesela Hallac üzerine çalışmalarıyla tanınan ünlü Fransız şarkiyatçısı Louis Massignon ile tanışıp görüşmesini Dino çifti sağlayacaktı.

Massignon’un yazdıklarını okuduğunu biliyoruz Tanpınar’ın. Mesela edebiyat tarihinin ikinci baskısındaki görkemli giriş yazısında onun İslam sanatlarına dair bir konferansına ve Hallac’a dair yazdıklarına atıf yapıyor.

TESADÜFİ Mİ PLANLI MI?

Tanpınar’ın günlüğüne göre 1 Mayıs 1960’ta “Beş buçukta Abidin, Güzin, Hayal ve kocası ile” Châteauneuf Nuri Bey’in torunu, Reşat Nuri Darago’nun kardeşi, Pierre Loti’nin Les Désenchantées romanının kahramanlarından Nuriye Hanım’ın Eyfel civarındaki evinde buluştular.

Bundan sonrasını akademisyen-yazar Bahriye Çeri’nin, Güzin Dino’yla 2003-2011 yılları arasında yaptığı söyleşilerden oluşan Böyle Bir Hayat adlı yeni kitabından takip edeceğiz. Dino anlatıyor:

“Nuriye Hanım meşhur Louis Massignon ile ahbaptı. Hiç unutmuyorum, bir gün kokteyl veriliyor, gittik. Paris’e Ahmet Hamdi Tanpınar gelmiş, beraber geziyoruz, birçok şey yapıyoruz. Nuriye Hanım’a söyledik, Türk profesör getireceğiz, Massignon ile tanışmak istiyor, dedik.”

Günlüklerde sanki tesadüfi bir buluşmaymış izlenimi verdiği bu görüşme anlaşılan o ki Tanpınar’ın isteği üzerine tasarlanmıştı.

Yukarıda Tanpınar’ın ifadesinden saat beş buçukta Nuriye Hanımlara gittiklerini öğrenmiştik. Ancak Massignon, Nuriye Hanımların evine iki buçuk saat sonra gelebilecektir:

“Saat sekiz oldu, misafirler gitmeye başladı. Bir baktık geldi Massignon, toprak ve çamur içinde, ayaklar, paçalar…”

Nuriye Hanım’ın “Qu’est ce que c’est mon cher?” yani “Bu ne hâl efendim?” sorusuna “karakoldan” diye cevap veren Massignon, herhalde Tanpınar’la tanıştıktan hemen sonra, başına gelenleri anlatmış olmalıydı:

Cezayir Savaşı sırası. Massignon Fransa’ya karşı açıkça Cezayir’i destekliyor. O gün bir grup profesör arkadaşıyla polisi protesto ediyorlar. Hava yağmurlu. Polisler araca bindirmek için profesörü ve yanındakileri yerlerde sürükleyip tutukluyorlar. Sonra Massignon olduğunu anlayınca da serbest bırakıyorlar. O da nihayet soluğu kendisiyle tanışmak isteyen Türk profesörün yanında alıyor.

“Ahmet Hamdi ile tanışmaları böyle bir günde oldu” diyen Güzin Dino o akşam Massignon’un hoş şeyler anlattığını, mistik konularda konuştuğunu söylüyor. Nelerin konuşulduğu günlüklerde kayıtlı: Şark’a dair anekdotlar, Yunus Emre, Hüseyni makamı, Türk dili…

HATIRATIN KÖTÜSÜ OLUR MU?

İsmail Kara son kitabı İçimden Geçen Günler’de, Hallac’a ve Massignon’a dair yazısındaki uzun notlarından birinde bu görüşmeye dair Tanpınar’ın yazdıklarından yola çıkarak şu hükmü veriyor:

“[V]ukubulan bu tesadüfi görüşmeden Tanpınar’ın sanatkârane ve dikkatli intibaları fevkalâde önemli gibi duruyor. Fakat yazdıkları hiçbir hayranlık ve büyüklük hissi uyandırmıyor.”

Acaba Tanpınar, “şarkın büyük hazinedarı” diye tebcil ettiği Massignon tarafından iki buçuk saat bekletildiği için mi günlüklerinde ondan yeterince mültefitâne bahsetmiyor? Oysa Dino’nun söylediğine göre Tanpınar bu buluşmadan çok memnun kalmış. Güzin Hanım cephesinden bildiklerimiz bu kadar. Keşke bu görüşmeye dair biraz daha ayrıntı verseydi…

Ne yapalım: İsmail Hoca’nın dediği gibi, hatıratın kötüsü olmaz. Belki ileride yayınlanacak başka hatıralar, bu görüşmeyi berraklaştıracak.

Kim bilir?