Irak işgaline bir de böyle bak

1980 yılından bugüne Iraklı sanatçıların birçoğu rejim baskısı, savaş ve işgal nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Samed Karagöz, Hanaa Malallah, Mahmud Obaidi ve Dia al-Azzawi gibi diasporada yaşayan Iraklı başarılı sanatçıları ele alıyor.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Samed Karagöz.

Samed Karagöz


Bundan 20 yıl önce ABD öncülüğündeki çok uluslu güç Irak’ı işgale başladı. 1980 yılında başlayan ve 8 yıl boyunca devam eden Irak-İran savaşı, 1990 yılındaki Körfez Savaşı ve 2003 yılındaki işgal neticesinde bugün hâlâ istikrara kavuşamamış bir Irak var karşımızda. Her üç olay da ülkedeki sanatçılara büyük darbeler vurdu. Saddam Hüseyin rejimi altındaki sanatçılar zaten büyük sıkıntılar çekiyordu lakin bu savaş ve işgaller neticesinde birçok sanatçı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bugün Irak’ın çağdaş sanatına baktığımızda diasporada yaşayan sanatçıların çok daha “başarılı” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu yaşananların sanatçılar üzerindeki etkisini anlayabilme adına üç dönemde ülkesini ter etmek zorunda kalan üç sanatçıyı tanımamızın iyi olabileceğini düşünüyorum.

Dia al-Azzawi

Birçok sanat eleştirmeni ve tarihçisi tarafından yaşana en önemli Orta Doğulu sanatçı olarak gösterilen Dia al-Azzawi [d.1939] 1962 arkeoloji eğitimini tamamlar. Bunun izlerini eserlerinde görmek mümkündür. Azzawi sadece çağdaş Irak ve Arap edebiyatından etkilenmez kadim Mezopotamya uygarlıklarında da esinlenir. Sanatçının, insanların çektiği acılar ve kargaşaların temsilini önplana çıkarttığını rahatlıkla söylemek mümkün. Bu esinlerin izleri özellikle devasa boyutlardaki resimlerinde, heykellerinde ve litografik baskı eserlerinde görülür.

1960 yılların sonunda bugün bile hâlâ etkinliğini sürdüren New Vision (Yeni Görüş) akımının öncü isimlerinden oldu. 1970li yıllarda Irak Eski Eserler Dairesi’nde çalıştı. Sanatının politikayla ilişkisi özellikle 1970li yıllarda daha belirgin biçimde görülmeye başlandı. Bu tarihlerde Rabat’ta Filistin konulu İkinci Arap Sanatı Bienali (1976), Bağdat Uluslararası Afiş Sergisi (1979), 3. Dünya Grafik Sanatı Bienali (1980)’ni düzenledi.

1975 yılında yaptığı ilk yurtdışı seyahat sanat anlayışının değişmesinde önemli bir etkiye neden oldu. Bu değişimde çizilmiş şiir(drawn poem) adını verdiği tarzı ortaya çıktı. Bu bir şiirin illüstrasyonu değil, bir şiirin dilsel boyutlarının görsel uzantısı oldu. Bu dönemde hem İslamiyet’ten önce Kabe’de asılı bulunan muallakat şiirlerine yer verdi hem de Mahmud Derviş Arap dünyasının önemli şairlerinin eserlerini kullandı. 20. yüzyıl Arap sanatının en önemli akımlarından biri olak gösteriyen Hurufiye Akımı’nın ikinci nesil sanatçıları arasındaki en önemli kişi olarak gösterilir. 1982 yılında yaşanan Sabra ve Şatilla Katliamlarını konu edindiği eseri, ki bugün Londra’daki dünyaca ünlü Tate Modern Müzesi koleksiyonundadır, sanatçının en önemli eserleri arasında gösterilmektedir. İran-Irak Savaşı başladıktan kısa bir süre sonra Londra’ya yerleşti ve o tarihten sonra hiçbir şekilde Irak’a dönmedi. Kendisiyle yaptığım bir görüşmede “Benim tanıdığım, bildiğim Irak artık yok, bu yüzden oraya dönmemi gerektiren bir durum da yok” demişti.

Hanaa Malallah

Irak’ta 1980’lerde ve 1990’larda yaşanan şiddet, yolsuzluk, savaş, işgal ve tüm kısıtlamalar Hanaa Malallah’ı [d.1958] umutsuzluğa sürükleyemez. Bütün hayatı boyunca mücadeleden vazgeçmemiş olan sanatçı 2003 yılındaki işgal sonrası Irak’ı terk etmek zorunda kalır. Irak artık onun için de yaşanabilecek bir yer olmaktan çıkmıştır. Gene de burada kalmak ister. Ama işgal sonrası yaşanan istikrarsızlıklar ve sürekli olarak aldığı ölüm tehditleri nedeniyle Irak’ı terk etmek zorunda kalır. Sanat pratiğinde vatan, maneviyat ve yıkım kavramlarını araştıran sanatçı 1990larda yaşanan ambargo ve ekonomik sıkıntılardan dolayı sanat malzemesi bulmaktan zorlanınca etraftan bulduğu yanmış kağıt parçaları, dikenli teller, tahtalar ve bazen mermileri kullanarak eserler üretir.

Irak’ın tarihi mirasının, özellikle de kütüphanelerinin yok edilmesi ve Bağdat Ulusal Müzesi’nin yağmalanmasıyla ilgili yaşadığı endişeler ve kaygılar endişelerin izleri yakarak kullandığı tuvallerin üzerine yaptığı resimlerde son derece belirgindir. Iraklıların direnişinin sembolü haline gelen ayakkabı onun da US Heritage Flag [Amerika Saygı Bayrağı] isimli eserinde kendisine yer bulur.

Malallah, “Eserlerim, şehrim Bağdat’ın biteviye devam eden yıkımının, ona yapılan saygısızlıkların ve aşağılamaların neticesinde ortaya çıkan harabelere benziyor” der. Sanatçı aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen hüdhüd kuşunu sembol olarak kullanarak din, maneviyat ve sanat ilişkisini merkeze alan eserler üretiyor.

Mahmoud Obidi

Türk sanat dünyasının çok yabancı olmadığı bir isim Mahmud Obidi [d.1966] İyi Bir Komşu temalı 15. İstanbul Bienali’nde yer alan Kompakt Ev ve Sevme Savaş isimli eserleriyle yer almıştı. 1990 yılında Bağdat Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nden mezun olduktan sonra Körfez Savaşı’nın başlamasıyla 1991’de Bağdat’ı terk etti ve bir daha asla geri dönmedi. Kompakt Ev bu terk edişin hikayesini anlatır. Sanatçı ülkeden ayrılırken yanına çok az eşya alabilmiştir. 1991 yılından artık Irak’ın işgaliyle umudunu tamamen kaybettiği 2003 yılına kadar aslını ve yurdunu bulma çabasıyla biriktirdiği efemeralardan oluşuyor. Bir metal kapağın altında kitap gibi sunulan bu efemeraları tam kapağın altına oldukları için göremeyiz. Kapakların metal olması ise herhangi bir savaş durumunda içindekilerin korunmasına yardımcı olabileceği düşüncesidir. Mahmoud Obidi’nin eserlerinde politika her daim önemli bir yer tutar. En ikonik eserlerinden bir tanesi Farewell Kiss [Veda Öpücüğü] adını taşıyan ve George Bush’a bir basın toplantısında Iraklı bir gazeteci tarafından fırlatılan ayakkabıdan ilhamla yapılmış eseridir.


Kolomb gibi denizlere açıldım