Kuşlara bakın ömrünüz uzayacaktır!

İhsan Deniz, kırk yıla yakın süren şiir macerasını “Kuşların Adasına” adlı kitabıyla sürdürüyor. “Kuşlara bakın, ömrünüz uzayacaktır!” diyen şair, okuyucuyu gökyüzünü seyre çıkarıyor.

Hatice Saka Yeni Şafak
İhsan Deniz

Şair İhsan Deniz son kitabı “Kuşların Adasına” ile şiirseverlerin karşısına çıktı. Deniz, “Daima Unutma adlı kitabımda geçen ‘Kuşlara baktım ömrüm uzadı’ mısraının, günün birinde, kuşlardan geçilmeyen bir kitabın muharrik unsuru olacağını bilemezdim kuşkusuz. Kuşlara bakın, ömrünüz uzayacaktır!” diyor.

-“Kuşların Adasına” kitaba adını veren kuşlar, şiirlerin çoğunun içinde geçiyor, süzülüyor, konuyor. “Kuşların adasına gidelim, kuşların içine girelim, kuşlarla kuşlardan olalım.” Kuşun sizin şiirinizdeki yerini öğrenebilir miyiz?

Çok özel, ayrıcalıklı bir yeri olduğunu söyleyemem. Sözünü ettiğimiz kitabı dikkate almazsak elbette. Kuşların Adasına’nın tüm şiirleri ‘kuş’ imgesiyle bezeli. Bu bağlamda şiirleri sarıp sarmalayan, çekip çeviren, moda tabirle algıda seçicilik oluşturan, dahası şiirlere özgün karakter sağlayan bir ‘kuş rüzgârı’ndan bahis açılabilir. “Kuşlarla kuşlardan” olmak hedefi, ideali kitabın belkemiğini imliyor bana sorarsanız. Daima Unutma adlı kitabımda geçen “Kuşlara baktım ömrüm uzadı” mısraının, günün birinde, kuşlardan geçilmeyen bir kitabın muharrik unsuru olacağını bilemezdim kuşkusuz. Kuşlara bakın, ömrünüz uzayacaktır!

-“Kayıp İstikbâl”, “Yok İstikbâl”, “Yok Çare” , “Güzel Ölmek” gibi başlıkları olan şiirlerde ümitsizlik hakim. Sığınacak yeri olmayan ezelden bahtsız bir adam var. Bu İhsan Deniz’in de gördüğü dünya mı?

Kimin sığınacak yeri var ki? Dünya sığınılacak yer midir? Adı üstünde, Baht-ı Siyâh başlıklı bir kitaba imza atan birinin bu dünya hayatında ‘melâl’ dışında gördüğü, izlediği, iz sürdüğü ne olabilir? Önünde sonunda kaderine boyun eğmek dışında herhangi bir seçenekten söz etmek mümkün mü? Mutlak anlamda sana, bana ait, bizim olan neyimiz var?

MİSAFİR DEĞİL EV SAHİBİ

-Süleyman Çelebi’den bahsettiğiniz gibi Rahmaninov’dan, Sinead O’Coonor’a kadar farklı isimler var. Şiirlerinize dahil olan bu isimler üzerine uzun düşünüp seçiyor musunuz ? Yoksa o akışta sizde izi olan kişiler kendiliğinden mi misafir oluyor ?

Yaşanan/yazılan süreçle ilgili bu isimler. Benim bütün şiirlerimde böyledir: Hayatımın herhangi bir karesinde beni etkileyen ve dolayısıyla iz bırakan her olgu ve oluş gelir yerini bulur. Misafir değil, evin sahiplerinden olurlar.

-“Bir Şey Oldu !” ve “Hatırlatma Kipi” şiirlerinizde karşımıza “J” çıkıyor. Bu imgenin ne anlama geldiğini biraz açar mısınız ?

Açamam! Ve fakat, şiirdeki her imge okur muhayyilesinde çok çeşitli, zengin anlam kanalları bulabilir. Dolayısıyla “J”, meselâ bir kâğıt markası, bir japon yapıştırıcısı, bir kuş yemi markası, bir telefon sistemi, bir dağ silsilesi, bir yemek çeşidi vs. gibi anlamlandırılarak okur marifetiyle açılabilir. Haa, bana sorarsanız açsa da olur, açmasa da!

-“Yana Yana Yan Yana” adlı şiirinizde Mustafa Kara’ya, “Sabah 104.” şiirinde Necip Fazıl Kısakürek’a ait dizeleri paylaşmışsınız. Bu isimlerin sizin ve şiiriniz için anlamını sorabilir miyiz ?

Sabah 104. Necip Fazıl Kısakürek’in Beklenen başlıklı şiirinden alıntılanan bir mısradan da kuvvet alınarak yazıldı. Beklemenin, sürekli, hiç durmadan ve sadece beklemenin sıkıcılığı ve yıpratıcılığı, içinden çıkılmaz kaosu bazen böyle şiirlere sebep olabiliyor. Oysa zinde bir şiirdir Sabah 104.. En azından benim için. Mustafa Kara,Yana Yana Yan Yana başlıklı şiirimi çok sevdi, beğendi. O kadar ki, bu şiirle ilgili iki mısra kaleme aldı. Kitaba girsin diye değil ama. Benimle paylaşmak için. Ben de hocaya bir jest yaparak, şiirin altına aldım o iki mısraı. Daha önce yazdım, tekrar edeyim: Mustafa Kara, artık benim için yaşanılacak bir şehir olmaktan çoktan çıkmış Bursa’ya hâlâ tahammülümü sağlayan yegâne isimdir. Bursa’da biriciktir. Bir ve beraberiz hocayla. Muhabbetimiz kâmil manâda tamdır. Burada şunu da ifade edeyim: Mustafa Bey’e ilerleyen dönemlerde yapmayı düşündüğüm ‘sürprizin büyüğü’, benim için vazife olmaktan öte bir dostluk, hürmet, muhabbet ve iltifât nişanesi olacaktır.

YENİ KİTABIMIN HAZIRLIĞI İÇERİSİNDEYİM

-Şiir hayatınızın 35 yılını geride bıraktığınızda “Sevgilimdir Yazdığım Her Şiir Benim” adlı nehir söyleşi kitabı yayınlanmıştı. Bu okuyucularınızın sizi tanıması için güzel bir fırsattı. Aradan altı yıl geçti. Bu süreçte ödüller aldınız, kitaplarınız çıkmaya devam etti. Okuyucularınıza söyleyecek yeni sözleriniz için bir kitap yayınlama fikri var mı ?

Olmaz mı? Var elbette. Önümüzdeki yılın temmuz ayında basılmasını planladığım yeni kitabımın hazırlığı içindeyim. Son mısralar yazılıyor. Daha sonra, sırada, Asuman Hanım’a ithaf edeceğim kitap var. İnşaallah.

-Kitabın sonunda, “On dokuz şiir yazdım denize atmak için. On dokuz şiir, on dokuz boğumDaha da sararsın yağmalansın diye kalan ömrüm.” diyorsunuz. Bu kitaptaki şiirlerinizle ilgili yine bir şiirle karşılık veriyorsunuz. Burada okuyucuya nasıl bir mesaj gönderdiniz ?

Sözünü ettiğiniz metin şiir değil. Bir hayâl kırıklığı söylemi. Kitaptaki şiirlere ait olmayan, ancak kitaba ‘soğuk’ bir menfez açan bir çeşit epilog. Okura değil esasen, kitaptaki muhatabıma ve en çok da kendime.. Kuşların Adasına, bir çağrı ve davet kitabıydı. Oysa, “Kuşların adasına gidelim” talebim niçin karşılık bulsundu ki? ‘Olmaz’a, ‘imkânsız’a kucak açmak belki iyi şiirler yazdırabilir şaire. Hepsi o kadar ama. Hepsi o kadar! Kuşların Adasına’da benim trajedim şudur: Kitap tamamlanır, son nokta konur ve şair o 19 şiiri esasen “denize atmak için” yazmış olduğunu fark eder ve kabullenir. Kalbindeki lâcivert feri söndürür, muhtemel bütün umutları kurutur.