Logo... Yazarlar...

Âkif EMRE

Kül altında kalanlar

S OFYA- Bulgaristan'da gezdiğim süre içinde göze ilk batan nokta ekonomik sıkıntıların sıradan insanın hayatını belirleyecek boyutlara varmış olmasıdır. Büyük umutlarla yeni döneme giren ülke, son Avrupa Birliği'ne adaylık sürecini saymazsak hemen hemen tüm beklentileri karşılanmamış durumda.

Bu düş kırıklığı sıradan Bulgar insanı için geçerli olduğu kadar "azınlıklar" için de geçerli. En katı Stalinist yöntemlerle tarihî, kültürel, dinî ve etnik aidiyetlerine yabancılaştırılan Müslümanlar ve özellikle Türkler, yeni bir tanımlama ve durumlarını konumlandırma ihtiyacı içindeler.

Osmanlı Bulgaristan'ın da izleri bugüne kadar gelen kültürel çalışmaların yurdu olmasına rağmen bugün sistematik olarak "mahrumlaştırma" politikaları sonunda her bakımdan öncüleri/önderleri olmayan bir yığın konumuna itilmişler. Mevcut aydın kesiminde ilk fırsatta Türkiye'ye geçmesi Türkler'i ülkenin "zencileri" konumuna itmiş.

Şimdilerde "Türklük"ünü farketmeleri siyasi katılım açısından ayrı oluşuma götürdü. Ancak demokrasiye ya da Batı dünyasına uyum sağlama sürecinde, eski siyasi reflekslerini kullanarak Türkler'in öncülüğüne soyunanlar, "hak ve özgürlük"leri elinden alınmış bir halkın haklarını savunmaktan çok, çoğu kez politburo şefi tavrıyla halka yaklaşmışlar. Bu da ciddi bir "temsil" sorunu doğuruyor.

Diğer taraftan Bulgaristan'da yaşayan kimine göre 2 milyondan fazla Müslüman arasında Türkler'in, eski dini kimliği de kapsayan Türk tanımı yerine modern anlamda Türklük'e sarılmış olmaları önemli zaaflar ortaya çıkarıyor. Türkçülüğün tek başına Türkler'in ayakta kalmasına yetecek bir kimlik olması zor. Bölgede yaşayan Müslüman Pomak ve Müslüman Çingeneler'e yönelik misyoner faaliyetleri sistematik biçimde yürütülüyor. Bilhassa Pomaklar'a yönelik olarak Bulgarlaştırma, Hıristiyanlaştırma çalışmaları daha "ince" metodlarla yürütülüyor. Pomak köylerine açılan kiliselere Bulgar resmi temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştiriliyor.

Bosna ve Makedonya'daki Müslümanlar'ın geçirdikleri deneyimlerden çok farklı olarak ne halk düzeyinde ne de elit kesim düzeyinde kendi kimliklerini tanımlayacak, bir şekilde bağlı olduğu medeniyetin unsurlarını temsil ve yaşanır kılacak elemanlardan yoksun durumdalar.

Bir yanda tarih bilinci yeniden inşa edilirken diğer taraftan Müslümanlar'ın tümünü kucaklayacak bir kimlik oluşturulmalı; daha doğrusu külaltında kalanlar yeniden alevlendirilmeli.

Görüştüğüm kimi Bulgar bilimadamları Osmanlı tarihine, Müslümanlar'a yönelik 100 yıllık Bulgar tarihi boyunca geliştirilen söylemi sorgulamaktalar. Osmanlı düşmanlığı üzerine oluşturulan Bulgar kimliği bile sorgulama aşamasına gelmişken Müslümanlar'ın tarih bilincine yönelmeleri zorunluluk arzediyor.

Aksi halde Müslüman varlığı yeni politik mozaikleşmenin ve çağdaş asimilasyonun bir unsuru haline gelebilir...  

aemre@yenisafak.com

  28 Ekim 1999 Perşembe

Geri



Diğer taraftan Bulgaristan'da yaşayan kimine göre 2 milyondan fazla Müslüman arasında Türkler'in, eski dini kimliği de kapsayan Türk tanımı yerine modern anlamda Türklük'e sarılmış olmaları önemli zaaflar ortaya çıkarıyor. Türkçülüğün tek başına Türkler'in ayakta kalmasına yetecek bir kimlik olması zor. Bölgede yaşayan Müslüman Pomak ve Müslüman Çingeneler'e yönelik misyoner faaliyetleri sistematik biçimde yürütülüyor. Bilhassa Pomaklar'a yönelik olarak Bulgarlaştırma, Hıristiyanlaştırma çalışmaları daha "ince" metodlarla yürütülüyor. Pomak köylerine açılan kiliselere Bulgar resmi temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştiriliyor.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| EKONOMİ || DÜNYA || KÜLTÜR ||
|| YAZARLAR || LİNKLER ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj || ABONE OL ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED