ürkiye depreme gömülmüşken Filistin- İsrail gelişmeleri belli bir noktaya geldi. Albright'ın bölgeye ziyareti, varılan anlaşmanın sembolik olarak imzası anlamına geliyor.
Albright'ın bölgeye geleceğinin ayak sesleri Ürdün'ün aldığı tedbirlerden hissedilmeye başlamıştı bile. Ürdün Kralı Hüseyin'in hayattayken "Burada emniyettesiniz" diye güvence verdiği Amerika'nın sınırdışı ettiği Hamas liderleri bile tehlike içinde.
Hamas'ın Amman'daki büroları kapatıldı, kimi yöneticileri gözaltına alındı.
Filistin tarafı İsrail'le W'ye Anlaşması'nı yeniden gözden geçirirken Filistinli tutukluların serbest bırakılması için mücadele verdikleri sırada Ürdün'ün yaptığı tutuklamalar ilginç bir zamanlamaya ve bölgenin iç çelişkilerine işaret ediyor. Şu anda Filistin'le İsrail tarafı arasındaki en önemli anlaşmazlık maddelerinden biri toprak konusu kadar hatta ondan daha çok İsrail'in elinde bulunan tutukluların serbest bırakılması maddesidir. Zira resmi rakamlara göre İsrail'in elinde 2277 tutuklu bulunuyor. Arafat'ın Netanyahu ile yaptığı ilk anlaşma metninde 750 tutuklunun serbest bırakılmasında iki taraf da uzlaşmıştı.
Ne var ki dünya kamuoyuna barış mesajları vererek işbaşı yapan yeni hükümet, bir yanda Suriye ile anlaşabileceğini söylerken diğer taraftan Netanyahu'nun bile imza attığı W'ye Anlaşması'nı yeniden masaya yatırarak anlaşma metnini delebildiği kadar delmeye çalışıyor.
Tutukluların serbest bırakılması Filistinliler için çok önemli. Çünkü görece bir beklentiye giren Filistinli ailelerin oğullarına kavuşma isteği/baskısı Arafat yönetimi için hayli öne çıktı. Netanyahu ile rakam olarak 750 tutuklu konusunda anlaşılmasına rağmen Filistin tarafı İsrail'in sert tavrını görerek isteğini 400'e kadar indirerek görüşme masasına oturdu. Bunu da kabul etmeyen İsrail 350 kişiyi ancak bırakabileceğini söylüyor. Yani anlaşılanın yarısından daha az sayıda Filistinli serbest bırakılacak.
Filistinliler, İsrail'den hapistekilerin özgürlüğü için pazarlık yaparken Ürdün Kralı serbest Filistinliler'i içeri atma kampanyasını başlatıyor. Albright bölgeye gelişini bu şekilde jest yaparak karşılamak istiyor. Kraldan fazla kralcılık örneği.
Yardım savaşları
Adana'daki İncirlik Üssü'nden kalkan Amerikan uçakları Irak'ı bombalamaya devam ederken Irak'ın Türkiye'ye 10 milyon dolarlık karşılıksız petrol verme teklifi ve buna BM'in onay vermesi bölgenin paradoksal dokusunu, çelişkilerini gösteren başka bir örnek. Üstelik Irak'ın ısrarla Amerika'nın Türkiye'deki depremzedelere yaptığı yardımdan daha fazlasını yaptıklarını açıklaması; hatta eğer Amerika deprem bölgesine daha fazla yardım yaparsa Irak'ın bu rakamı artırabileceğini belirtmesi Türkiye üzerinden ilginç bir rekabet savaşın başlamasına neden olacak gibi görünüyor. Türkiye'ye yardım savaşı...
Amerika'nın bu durumda, insani amaçlı bu yarışta yapabilecek fazla bir şeyi yok gibi görünüyor. Bunun ambargoyu delmek için diplomatik bir manevra olduğunu iddia etmesi en azından Türk kamuoyu açısından inandırıcı olmayacaktı.
Deprem sırasında verilen propaganda savaşının bence tek galibi İsrail'dir.
Deprem felaketi İsrail için altın bir fırsat olmuştu ve bunu da iyi değerlendirmiştir. Devletin tepesinde geliştirilen Türk-İsrail flörtü ne kadar geniş alanı kapsarsa kapsasın bu ilişkilerin halk nezdinde bir meşruiyet sorunu olduğunu herkes kabul ediyor. En azından Türk halkının kolay benimsediği söylenemez. Hatta bu konunun üst düzeyde, ilişkilerin halka nasıl benimsetilmesi, halkın desteğinin nasıl alınması gerektiğinin ciddi olarak tartışılmakta olduğu biliniyordu.
Özellikle belli televizyon kanallarının ve gazetelerin olayın başladığı andan itibaren İsrail yardımını öne çıkarmaları, bilinçli bir tercihin, önceden belirlenmiş bir propaganda stratejisinin yansıması olduğunu gösteriyor. İş o kadar abartıldı ki neredeyse hiçbir ülkeden yardım gelmemiş de sadece İsrail'den gelmiş gibi bir hava estirilmesi tepki toplamaya bile başladı. Genel olarak devletin, özellikle medyanın yardım konusunda İslam ülkelerini yok sayan bir tutuma girmesi, deprem nedeniyle birkaç santim batıya kayan Türkiye'yi politik olarak da Batı'ya yaklaştırmak için iyi bir fırsat olarak değerlendirildi.
Sonuçta devlet aygıtı ve hükümetin insani yardım konusunda ne kadar yavaş ve organizesiz olduğunun ortaya çıkması kadar ideolojik propaganda refleksinin de ters oranda gelişmiş olduğu; olaya neredeyse insani boyutu aşan/ihmal eden biçimde ideolojik yaklaştığı görüntüsünü verdi.
aemre@yenisafak.com
3 Eylül 1999 Cuma