Logo... Yazarlar...

İsmet ÖZEL

Cürüm mü, ihanet mi?

S iyaset alanında hataya düşenleri devlete ve topluma verdikleri zarar dolayısıyla suçlu mu saymalıyız; yoksa onlara zarar verdikleri ülkenin haini gözüyle mi bakmalıyız? Demokrasiyi yüceltiyor, diktatörlüğü takbih ediyorsak bir yöneticinin hatalı siyaset izleyip izlemediği meselesini onun demokratik kurallara riayetine inhisar ettirebiliriz. Yine böylesi bir sınırlama zihnimizi yeterince açıklığa kavuşturmayacak. Totaliter bir baskı rejimi uyguladıkları, zorba bir siyasi mekanizmanın başında bulundukları için Mussolini'nin İtalya'ya, Stalin'in Rusya'ya, Hitler'in Almanya'ya ihanet ettiğini söylesek doğru mu? Yoksa her üçünün de hain olmaktan ziyade sebep oldukları yıkımlardan, ortamını hazırladıkları, teşvik ettikleri veya göz yumdukları katliamlardan dolayı birer suçlu mevkiine düştüğünü mü kabul edeceğiz? Bu sorulara herkesin, hiç olmazsa büyük bir çoğunluğun üzerinde anlaşabileceği cevaplar bulmak zor. Çünkü bir diktatörün yerinde bir siyasi karar verip vermediğini ölçerken kendi siyasi konumumuzu hesaba katmadan edemiyoruz. Öyle ki bir diktatörün sadece diktatör olması verdiği bütün kararların gözümüze kötü görünmesine sebep olabiliyor. Kimileri için ise tersi geçerlidir. Belli siyasi kararlar ve onlardan doğan sonuçlar bilhassa o diktatörlüğün ayakta kalmasına yaradıkları için yerinde ve gereklidir.

Son gelişmelerin bütün millete öğrettiklerine bakarak Türkiye Cumhuriyeti'nin yetmiş beş yıl boyunca hatadan arınmış bir tarzda yönetildiğini söyleyebiliyorsak hiç mesele yok. Bu sürenin başından sonuna kadar yönetme yetkisini elinde bulunduran herkes en gerekli ve en isabetli kararları vermiş ise ve bu kararların uygulanma aşamasında hiçbir hata doğmamışsa niçin güllük gülistanlık bir ülkede yaşadığımız tamamen açıklığa kavuşmuş olacak. Eğer birileri kalkıp Türkiye'deki hayatın oraya hiç de güllük gülistanlık denilmesine hak verdirecek bir gidişi olmadığını söyleyecek olursa bunu söylediği için ona hain demeliyiz. Türkiye'nin yaşanılabilecek en iyi ülke olduğunu görmeyip yöneticilerin yanlış siyasi kararlar aldığını söyleyen her kim olursa memleketin güvenliğine, refahına, üstün ideallerine ihanet etmiş demektir. Üstelik o kamu düzenini sarsmaya yeltendiği ve çoğunluğu yöneticilere karşı kışkırttığı için suçludur, cürüm işlemiştir.

Yöneticiler arasına nifak sokmak, sorumluları bozguna uğratmak isteyen bu insanların fikirlerini dile getirmelerine fırsat verilmemeli ve eğer bunlar bir şekilde konuşma/yazma yolunu bulmuşlarsa ne dediklerinin anlaşılmaması için elden gelen yapılmalıdır. Türkiye'de bir eli yağda, bir eli balda yaşayan insanlara ısrarla şunu hatırlatmalıyız ki bu ülke hiçbir diktatörlük dönemi geçirmemiştir. Demokrasi kesintisiz bir uygulama alanı bulduğu için bütün siyasi kararlar alınabilecek en iyi kararlardı. Türkiye'de emanet her zaman ehline tevdi edilmiştir. Türkler için ne ihanet, ne de cürüm bahis konusudur.
 


  3 Eylül 1999 Cuma
Geri



Son gelişmelerin bütün millete öğrettiklerine bakarak Türkiye Cumhuriyeti'nin yetmiş beş yıl boyunca hatadan arınmış bir tarzda yönetildiğini söyleyebiliyorsak hiç mesele yok. Bu sürenin başından sonuna kadar yönetme yetkisini elinde bulunduran herkes en gerekli ve en isabetli kararları vermiş ise ve bu kararların uygulanma aşamasında hiçbir hata doğmamışsa niçin güllük gülistanlık bir ülkede yaşadığımız tamamen açıklığa kavuşmuş olacak. Eğer birileri kalkıp Türkiye'deki hayatın oraya hiç de güllük gülistanlık denilmesine hak verdirecek bir gidişi olmadığını söyleyecek olursa bunu söylediği için ona hain demeliyiz.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| EKONOMİ || DÜNYA || YAZARLAR ||
|| LİNKLER || SERBEST KÜRSÜ ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj || ABONE OL ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED