Logo... Yazarlar...

Fehmi KORU


Devlet skandalı

Y ıllardan beri hiçbir sızıntıya meydan vermeden süregelen üniversite yerleştirme sınav sistemi neden acaba bu yıl akıl almaz hatalara yol açtı? Sınava giren 1,5 milyon genci ve ailelerini tedirgin eden gelişmelerin sebebi ne? Bu sorulara, Türkiye'nin son birkaç yıldır içinden geçmekte olduğu süreçle irtibat kurulmadan cevap vermek çok zor.

Zorluk şurada: ÖSYM, kurulduğu günden beri, sanki bir bayrak yarışıymışçasına, bu işe baş koymuş hocaların gözetiminde başarılı bir performans sergiledi. İyi niyetli, sorumluluğunun bilincinde bir öğretim üyesi olan şimdiki başkan Prof. Fethi Toker'in gençleri hayatlarının ilk durağında yıldırarak başında bulunduğu kurumun itibarını zedelemek isteyeceğini hiç sanmıyoruz. Sıkıntının kaynağını başka bir yerde aramak gerekiyor.

Aslında sıkıntının nereden kaynaklandığını herkes biliyor: YÖK. Şikâyetlerin yöneldiği ÖSYM, hiyerarşik olarak YÖK'e bağlı bir kurum ve aldığı bütün kararlarda YÖK'ün onayı var. Gelişmeleri yakından izleyenler, YÖK'ün, bu yıl yenilenen sınav sistemini yakın izlemeye aldığını ve günlük işleyişte bile ÖSYM'nin bir ağırlığı olmadığını biliyorlar. YÖK başkanı Kemal Gürüz'ün "Sorular çalındı" iddiasıyla kanal kanal dolaştığı günlerden kamuoyunu tedirginliğe sürükleyen sınav hataları bir bir ortaya çıktıkça kendini gözlerden gizlemeye çalışmasına bakmayın siz; şu anda tartışılan her konu onun eseri.

YÖK, devletin önemli birimlerinin temsilcilerinden oluşuyor. Cumhurbaşkanlığı, hükümet, genelkurmay başkanlığı, yargı, üniversiteler ve benzer kurumlar tarafından seçilen üyeler YÖK'te buluşuyorlar. Devlet bu yapıyı öylesine benimsemiş görünüyor ki, bütün üyeleri TBMM tarafından seçilen ve bu özelliğiyle milletle irtibatlı RTÜK'ü de YÖK'e benzetme hevesinde. Ancak, etkisi uzun yıllar hissedilecek bu yılki ÖSYM fâciasının açığa vurduğu gibi, devletle bu kadar iç içe bir yapı işleri karmakarışık hale getirmede bire bir.

YÖK üyelerine yakından baktığımızda, içlerinde işlerin yanlış gittiğini fark edecek deneyimde, yaşı kemâle erdiği için sözünü sakınmayacak kişilerin varlığı görülüyor; ama ne çare, ÖSYM skandalı o insanların gözleri önünde, onaylarıyla gerçekleşti. İşte bu noktada, YÖK'ün bir kurum olarak devletle iç içeliği ile son üç yıldır yaşadığımız dönemin olağanüstülüğü önem kazanıyor. ÖSYM skandalı, aslında, Türkiye'nin demokratik hak ve özgürlükler yolunda attığı geri adımların bir ürünü.

Olağanüstü dönemlerin özelliği, sırtını güç odaklarına dayadığı için dokunulmazlık kazanmış, yetkili ama sorumsuz tipleri ön plana çıkarmasıdır. 1990 öncesinde, bir çok demirperde ülkesinde, sırtını 'ideolojik yapıya' dayadığı için istediği gibi davranan bürokratlar vardı. Demirperde kalktığında görülen manzara göz yaşartıcıydı: Devlet adına hareket edenler, yetkilerini sorumsuzca kullanarak, devleti koflaştırmışlardı. Hiyerarşik düzen, demokrasilerde varolan denetim mekanizmaları yerine ideolojik kayırmacılığa dayanıyorsa, oralarda haksızlıkların ve skandalların görülmemesi imkânsızdır.

Aslında, bir süredir etkisini üzerimizde hissettiren olağanüstü şartların oluşturduğu sacayağının medya ayağı kendini serbest hissedip bugüne kadar işbirliği yaptığı odaklara rağmen eleştiri görevini yerine getirmeseydi, YÖK eksenli skandaldan her şeye rağmen haberdar olmayabilirdik. Nitekim, basını zaptürapt altında tutabildikleri dönemlerde, demirperde ülkelerinde yapılan haksızlıkları kimse duymuyordu. Türkiye, demokratik gelenekler ara sıra geri plana itilse bile, kolayca baskı altına alınabilen, ya da oluşan işbirliklerini sonsuza kadar sürdürülebilen bir ülke değil; bu sebeple, skandalları bastırmak, gözlerden saklamak her zaman mümkün olmuyor.

Yüzbinlerce genci ve milyonlarca insanı ilgilendiren ÖSYM skandalına son verme görevi, ne çare ki, YÖK'ü içinden çıkartan devlete düşüyor. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, devletin önemli bir kurumunun skandalın altında daha fazla ezilmesine, mağdurların öfkelerinin daha fazla tepelerine çıkmasına izin vermeden, şu aşamada, devreye girmelidir. İlk yapılacak olan, milyonlarca insanı tedirgin eden skandalın sorumlularına işten el çektirmek olmalı. YÖK genel kurulunun, kimsenin hakkının yenmeyeceği, gerekirse sınav sonuçlarının baştan yeni bir değerlendirmeye alınmasını da içerecek, bir dizi karar alma yolunda çalıştırılması gerekebilir. YÖK ve ÖSYM kurumları, bu halleriyle, devlet için çok kötü birer reklâm teşkil ediyor.

Af konusunda milletle buluşmayı başaran cumhurbaşkanı, milletin dileği olan bu temenniye de sahip çıkmalı.
 

fkoru@yenisafak.com


  3 Eylül 1999 Cuma

Geri



Aslında sıkıntının nereden kaynaklandığını herkes biliyor: YÖK. Şikâyetlerin yöneldiği ÖSYM, hiyerarşik olarak YÖK'e bağlı bir kurum ve aldığı bütün kararlarda YÖK'ün onayı var. Gelişmeleri yakından izleyenler, YÖK'ün, bu yıl yenilenen sınav sistemini yakın izlemeye aldığını ve günlük işleyişte bile ÖSYM'nin bir ağırlığı olmadığını biliyorlar. YÖK başkanı Kemal Gürüz'ün "Sorular çalındı" iddiasıyla kanal kanal dolaştığı günlerden kamuoyunu tedirginliğe sürükleyen sınav hataları bir bir ortaya çıktıkça kendini gözlerden gizlemeye çalışmasına bakmayın siz; şu anda tartışılan her konu onun eseri.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| EKONOMİ || DÜNYA || YAZARLAR ||
|| LİNKLER || SERBEST KÜRSÜ ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj || ABONE OL ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED