Logo... Dizi...


A s k e r i n  2 0 0 0  P l a n ı

Köşk'te çay yasaklanmıştı
     Kendisiyle pekçok şeyi paylaşmam, en başta 12 Eylül yönetiminin başöktörü olması kendisi hakkında olumsuz düşünmeme neden olur. Ancak Evren, parayla ilgili konularda son derece dürüst bir insandı, hatta Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Sedat Güneral Paşa da, çok asık suratlı, sert mizaçlı ancak çok dürüst bir insandı. Para konusundaki bu tavra sahip ikisi birarya gelince Köşk personelinin iflahını kesiyorladı. Bu konuda o kadar ileri gitmişlerdi ki çay içimini sınırlarndırmışlardı. Ben sürekli oradaki pernsonelle irtibatta olduğum için biliyordum, Evren ve Güneralp Paşalar, sabanh ve akşam olmak üzere iki defa çay verilmesini emretmişler. Ben personele takılırdım, "Başbakanlığa gelin de size çay ısmarlayayım" diye. Taüsarruf açısından böyle şeyler yapıyorlardı. Maalesef şunu söyleyeyim ki, kapalı rejim dönemleri, darbe dönemleri hep hırsızlığın, yolsuzluğun, rüşvetçiliğin, gayrimeşru işlerin fazla yapıldığı dönemler olmuştur. Sebebi de gayet açık, çünkü kontrol ortadan kalkmıştır. Pekçok iş perde arkasında kalmıştır. Nitekim bence 28 Şubat, Türk tarihinin en büyük rezilliklerinin olduğu bir dönem olmuştur. Özellikle Anasol-D sırasında, bilhassa ANAP tarafında yapılan yolsuzluklar ayyuka çıkmıştır. O şekilde o dönemde de Milli Güvenlik konseyi üyesi tahsin Şahinkaya ve zaman zaman da Nejat Tümer hakkında bazı dedikodular olduğu söylenirdi.

      BAZI gazetelerde okudum, olmayan şeyler, yanlış şeyler yazılıp duruldu. Bu hadiseyi çok yakından takip ettim, diyebilirim ki, hadisenin organizasyonunu da yaptım. Benim fikrimdi ve planın icrasını da sonuna kadar takip ettim. Bu iş ne benim, ne Turgut Bey'in ne de Milli Savunma Bakanı olan Zeki Yavuztürk'ün, ne Orgeneral Necdet Üruğ'a ne de Orgeneral Necdet Öztorun'a antipatimizden kaynaklandı. Üruğ Paşa, Turgut bey'le samimi bir ilişki kurmadı, kuramadı ama karşılıklı, hesaplı ve hukuk dahilinde resmi kaideleri yerli yerine oturmuş, ciddi bir Başbakan'la ciddi bir Genelkurmay Başkanı'nın yerine oturmasıdır. Ama bir plandan sözediliyordu 1987 yılında. Askerler oturmuşlar, 2000 yılına kadarki kademe komutasını belirlemişler diye. Bu bazı yayın organlarında da çıkmaya başlamıştı 2000 Planı başlığıyla. Sonradan bu konuda Necdet Üruğ Paşa, üzüntülerini bildirmiş ve böyle birşey olmadığını kesin bir dille söylemiştir. Ancak garip bir durum vardı. Necdet Üruğ Paşa, Genelkurmay İkinci Başkanı Necdet Öztorun Paşa'ya Genelkurmay Başkanlığı'nı bırakmak istiyordu. Tabii, TSK'de belirli kaideler yerine oturmuştur ve Yüksek Askeri Şura'nın son zamanlardaki tasfiye hareketleri hariç tutulursa, alacağı kararlar çok da etkilenebilecek kararlar değildir. Herkesin ne zaman ordu komutanı, ne zaman Genelkurmay Başkanı olacağı aşağı yukarı bellidir. Burada Necdet Üruğ Paşa'nın yaptığı yanlışlık vardı, sonradan bizim müdahalemizin gerekçesini de zaten bu yanlışlık oluşturmuştu. Eğer bu yanlışlık olmasaydı müdahale etmezdik.
        Üruğ Paşa'nın yanlışı

      Bu yanlışlık şuydu: Üruğ, 1 Ağustos'u ve 30 Ağustos'u beklemeden bir dilekçe vererek görevinden ayrıldığını belirtti, yerine de İkinci Başkan Öztorun'u vekaleten bıraktı. Bu, en direkt yoldan Genelkurmay Başkanı olacak kişiye müdahaleydi. Çünkü kendisi ayrıldığı için, kendisinden sonra en kıdemli kişi Necdet Öztorun'du. Eğer 30 Ağustos'a kadar normal süresini beklemiş olsaydı, hem Öztorun Paşa'nın, hem de kendisinin süresi dolacak ve böylece Necip Torumtay Paşa da Genelkurmay Başkanı olacaktı. Ancak Turgut Bey, Necdet Bey'in bu emrivakisini kendisine, hükümete ve demokrasiye karşı saydı. Yani açıkça Hükümet, Genelkurmay Başkanı'nı tayin etmiş olmuyor, Üruğ Paşa, arkadaşını kendi yerine getirmiş oluyordu. Bu durum ortaya çıkınca, Turgut Bey, Evren Paşa'ya gitti. Evren Paşa da, bunu çok yanlış bulduğunu söyledi ve Üruğ Paşa'yı çağırıp konuştu ama kararından vazgeçmedi.

        Bir Necdet devrediyor, bir Necdet alıyor

      Tam o günlerde Özal'a gönderilen bir davetiye bana da gelmişti. Davetiye, Askeri Şur'a neticesinde Ağustos sonunda verilen bir resepsiyona aitti. Davetiyede aynen, "Orgeneral Necdet Üruğ'un Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılması ve Orgeneral Necdet Öztorun'un Genelkurmay Başkanlığı'na gelişi" ibaresi vardı. Yani Genelkurmay Başkanlığı'nı, bir Necdet devrediyor, bir Necdet alıyor, hükümet de seyrediyordu. Bunu şu anda Mesut Onbaşı'yla Bülent Çavuş çerçevesinde alırsanız, bu hadiseleri son derece normal kabul etmeniz gerekirdi. Ama o zamanlar öyle değildi. Mükemmel işlemese de bir demokrasi vardı ve bu dayatmayı kabul etmek mümkün değildi.

Ben, belki gözünden kaçmıştır diye davetiye alıp yanına gittim. Turgut Bey, hakikaten görmemiş, davetiyeyi okuyunca hiç unutmam, alı al, moru mor renkten renge girdi. Bu kadar sinirlendiğini daha evvel hiç hatırlamıyorum. O zamana kadar benim ısrarla görevden alma teklifimi kabul etmemişti, her defasında beni "şahin" buluyordu. Aslında Zeki Yavuztürk de kararlı bir insandı ama Milli Savunma Bakanı olduğu için çekiniyordu. Çünkü sonunda okkanın altına gidecek olan kendisi ve Başbakan'dı. Bir hafta kadar münakaşa ettik. Tereddütlerinden birisi, "ya Evren Paşa imzalamazsa" idi. O zaman Turgut Bey, noktayı koydu: "İmzalamazsa ben de istifa ederim!" Artık karar verilmişti, Bakanlar kurulu'nun henüz haberi yoktu. Bu arada TSK'de bir hareketten sözedilebilirdi. O gece Bakanlar kurulu toplanmadan önce Turgut bey, bana işin hukuki boyutunu incelemem için talimat verdi. Bizim olayın mahiyetinde bir olay geçmişte yoktu. Geniş bir incelemenin ardından gerekçeli bir şekilde kararnameyi hazırladık. Artık kararın uygulanacağı güne gelindi. Turgut Bey kararı açıkladı. Başta Kaya Erdem olmak üzere birçok kimsede ağır şiddette bir tedirginlik vardı. Birçok bakan, "Ya birşey olursa?" diyordu. Rahmetli Özal, "İş olacağına varır, Genelkurmay Başkanı'nı tayin edemeyen bir hükümet, hükümet değildir" dedi. Neyse imzalar toplandı. Kararnameyi aldık, Turgut Bey, Evren'den randevu aldı. Baştan imzalamak istemedi Evren, ama sonra Turgut bey ikna etti kendisini.

        'Bütün taşlar yerinden oynadı'

      O arada ben Hükümet Sözcüsü olduğum ve bu görevim nedeniyle basınla gayet ilişkiler kurduğum için akşamdan o hareketi gazete yöneticilerini yataktan kaldırarak bildirdim, sivil darbe diye de bir başlık verdim. Sayfalar yıkıldı, ertesi gün bütün gazeteler böyle çıktı. Tabii bu da Üruğ Paşa'yı çok üzdü. Daha sonra bir davette karşılaştığımızda bana duyuracak şekilde yanındakilere, "Beni en çok, birtakım kimselerin gazeteleri arayıp sivil darbe filan demeleri üzdü" demişti. Tabii, ben de onu üzdüğüm için üzgünüm ama bu hareket ne Üruğ, ne de Öztorun Paşa'nın şahsına yönelik birşeydi. Bu, demokrasilerde silahlı kuvvetlerin, hükümetin emrinde olduğu bir kamu kuruluşu olduğunun tescil ve tesbit hareketiydi. Ama ne yazık ki, aradan geçen 10 seneden fazla zaman sonrasında bugün, bütün taşlar yerinden oynadı. Ben şuna inanıyorum ki, Genelkurmay Başkanları "kılıç hakkıyla" yerlerine gelen kişiler değildir. O makamlara; hukuka, kanunlara, kararnamelere dayanarak atanıyorlar. Ben bazı muhtıraları, mektupları okuyunca üzülüyorum, "Türk Milleti adına hareket edildiği" yazılıyor. Bundan yanlış birşey olamaz. İşin mahiyetini bir tarafa bırakalım. Elbette başka resmi kurumlar gibi TSK' de, Türk milletinin bağrından çıkmıştır. Ama demokrasilerde millet, seçtiği temsilcilerle iradesini ortaya koyar. Dolayısıyla, "biz milletin içinden çıktık, kendi kararımızı kendimiz veririz" demek mümkün değildir.

Bitti...



 
 

'Bu adamlarla beni kavga ettireceksin'

      Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun Yüksek Kurul toplantısı vardı. Daha önce birkaç toplantı yapılmış, Genelkurmay Başkanı askerin Başbakanı gibi, Başbakan da sivil kesimin Başbakanı gibi bir oturma düzeniyle oluşmuş. Ben bunu gördüm, 1984'ün başında Turgut Bey'in başkanlığında yapılan bir toplantıda durumu farkettim. Girdik içeriye, gene ortada bir masa var, Turgut Özal Başbakan, solunda da Necdet Üruğ Genekurmay Başkanı yazan isimlikler, yanında da hilal şeklinde diğer katılımcıların isim tabelaları. Ben koltuklardan bir tanesi kendi elimle aldım, salonun bir tarafına götürdüm koydum, ortada tek koltuk bıraktım. Sonra da Genelkurmay Başkanı'nın önündeki isimliği de, o ay şeklindeki masanın en başına götürdüm. Kendim de, Genelkurmay Başkanı'nın tam karşısındaki yere Başbakanlık Müsteşarı yazan isimliğimi koydum. Toplantıya geldiler. Necdet Üruğ Paşa, Başbakan'ın yanında geldi eskiden kendisinin adı yazılı olan isimliği aradı. Ben, arandığını görünce, "Sayın Paşam, sizinki burada" deyip, benim karşımdaki yeri gösterdim. Başbakan da tek başına hepimize başkanlık etti. Çok dikkat ettim, fazla uzun sürmeyen toplantıda, Genelkurmay Başkanı'nın son derece canı sıkkın olduğu farkediliyordu. Askerler şekilci olurlar, böyle şeylere çok önem verirler. Turgut Bey, toplantı sonrası, "Neden Genelkurmay Başkanı'nın suratı asıktı?" diye sorunca, "Efendim böyle böyle oldu" dedim. Şöyle bir baktı, gülümsedi, "Yahu bu adamlarla beni kavga ettireceksin ha" dedi. Ama eski haline getirmem için de bir direktif vermedi.

Milliyet'in sansür talebi

      Sıkıyönetim bütün Türkiye'de devam ediyor. İlk dönemimizde de bu böyle. Daha önce gazeteler Genelkurmay'da özellikle sıkıyönetim çerçevesinde sansüre uğrardı. Necdet Üruğ Paşa, o zaman Genelkurmay Başkanı'ydı. Bir büyük gazete, Milliyet, sık sık Genelkurmay'a soruyor: "Şunu yazacak mıyız, bunu yazmayacak mıyız ?" Başbakan'ı rahatsız etmemek için Üruğ Paşa, beni aradı, "Sayın Güzel, bu gazeteler 6 Kasım öncesiyle bugünleri karıştırıyorlar. Bize hâlâ telefon edip, 'Şu haberi yayınlayacak mıyız ?' diye soruyorlar. Söyleyin şunlara da artık bize telefon etmesinler. Enteresandır, Türk Silahlı Kuvvetler'in içinden bazı kişiler, zaman zaman idareye müdahale etmişlerdir. Ama iş normale dönünce de bazen, aydın geçinen kişilerden çok daha fazla prensip sahibi olabilmişlerdir. Nitekim Milli Güvenlik Konseyi'nin Haydar Saltık Paşa'dan sonra gelen kudretli Genel Sekreteri, daha sonra Genelkurmay Başkanı olan son derece gururlu, biraz da burnu büyük, fakat kendisini çok iyi yetiştirmiş Necdet Üruğ Paşa, bir büyük gazetenin yöneticilerinden daha fazla sivilleşmeye meyyaldi. Bunun üzerine ben gazete yönetimini arayıp, "Arkadaşlar, galiba siz farkında değilsiniz. Artık haberlerinizi, manşetlerinizi Genelkurmay'a sormak zorunda değilsiniz" diyerek, biraz şakalaşarak, biraz da alay ederek doğrusu, ikaz etmiştim.



|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| EKONOMİ || DÜNYA || YAZARLAR ||
|| LİNKLER || SERBEST KÜRSÜ ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj || ABONE OL ||

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED