GATA'nın açılışında yapılan konuşmada yer alan, milli şairimiz Mehmed Akif'in Kur'an tercemesini hazırlamaktan vazgeçtiğine dair iddialar, tarihi gerçeklerle çelişiyor.
|
STANBUL- Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin açılışında ilk der olarak yapılan konuşmada, milli şairimiz Mehmet Akif'in Kur'an tefsiri çalışmasını yarıda kesmesi ile ilgili sözleri çeşitli yönlerden eleştiriliyor. Akif'le ilgili iddiaların tarihi gerçeklerle çeliştiği ileri sürülüyor. Konu ile ilgili ilmi kaynaklarda, Mehmet Akif'in, konuşmada sözü edilen tefsiri hazırladığı, ancak yeterince olgunlaşmadığı endişesiyle teslim etmekten vazgeçtiği belirtiliyor. Tarihî kaynaklarda yer alan Mehmet Âkif Ersoy'un Kur'an-ı Kerim tercümesi ile ilgili bilgiler şu şekilde özetleniyor: Cumhuriyet'in ilk yılında (1924 Nisanında iki, Eylülünde ise bir tane olmak üzere) üç Kur'an çevirisi yayımlanmış ve fakat Şeyh Muhsin-i Fânî (Hüseyin Kâzım Kadri, öl. 1934), Seyyid Süleyman Tevfik (öl. 1939) ve eski Paris ve Tahran Askerî Ateşesi Albay Cemil Said Dikel (öl, 1942) tarafından hazırlanan bu çeviriler, Diyanet İşleri Riyaseti tarafından "güvenilemez" ilan edilip halka bu çevirilere iltifat etmemeleri uyarısında bulunulmuştur. Uluorta yayımlanan bu çeviriler kamuoyunda şiddetli rahatsızlıklara yol açtığından ve daha da önemlisi siyasî merkez'in Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesi husûsunda fevkalâde ısrarlı olduğu bilindiğinden, Şubat 1925'de Eskişehir meb'ûsu Abdullah Azmî Efendi (öl. 1937) ve 50 arkadaşı tarafından T.B.M.M. Başkanlığı'na bir önerge sunularak devletin, Kur'an tercümesi meselesine el koyması istenmiş ve müzakereler sonrasında önergenin kabul edilmesiyle birlikte Kur'an'ın Kerim'in tercüme ve tefsirini hazırlatmak vazifesi Diyanet İşleri Riyaseti'ne tevdî edilmiştir.
Diyanet İşleri Riyaseti Müşvere Heyeti âzası Ahmed Hamdi Akseki'nin gayretleriyle projenin meâl kısmını Mehmed Âkif (öl. 1936), tefsir kısmını ise Elmalılı Hamdi Yazır üstlenmiş ve resmen 1926 yılında yazım işine başlamışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kur'an'ın resmî çevirisi hazırlandığı yıllarda, 30 Kasım 1929'da Vossische Zeitung muhabirine verdiği demeç şöyledir: "Ahîren Kur'an'ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa Türkçe'ye tercüme ediliyor. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın [Sahih-i Buharî'nin] tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekerrür etmekte bulunan birşey mevcut olduğunu ve din ricalinin derdi ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsinler." [Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri (1918-1937), III/124-125, T.T.K., Ankara, 1989, 4. bas.]
Kur'an'ın resmen Türkçe'ye çevrilmesi teşebbüsünün nedenleri kadar neticeleri de önemlidir. Meselâ Mustafa Kemal Atatürk'le mülâkat yapmış bir Yunanlı gazeteci, bu teşebbüsün neticelerine şöyle dikkat çekmiştir: "Kendisinin [Atatürk'ün] dediği gibi, bunu yalnız kanunlar ile uzaklaştırmamıştır; Kur'an'ı Türkçe'ye tercüme ettirmekle, bunu herkesin malı yapmıştır. Bu suretle Kitab'ı okuyanlar, içindeki felsefî ahkâmın asrî bir devletin yurttaşlarının ihtiyacına kâfi gelemeyeceğini anlamışlardır." [Yorgi Pesmazoğlu, Kemal Atatürk, "Proin Atina", 17-18 Şubat 1937; Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi, sh. 21, Ankara, 1938]
Âkif'in Kur'an çevirisinin hikâyesi, Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın gizli belgelerinde yer almış ve o dönemde Amerika'nın Türkiye Sefiri Charles H. Sherrill, Washington'a gönderdiği 363 sayılı, 10 Şubat 1933 tarihli özel bir raporda, Âkif'in projeden ayrılışını, kendisiyle Diyanet İşleri Riyaseti arasındaki ihtilaftan kaynaklandığını belirtmişse de bu iddiayı doğrulayacak herhangibir belge ve bilgiye tesadüf edilmemiştir. Ancak eldeki tarihî kayıtların gösterdiği üzere Mustafa Kemal Atatürk, –bizzat değilse de birtakım yetkililer aracılığıyla– hem Mısır'da iken, hem de hastalanıp İstanbul'a döndüğünde Mehmed Âkif'ten hazırlamış olduğu Kur'an çevirisini kendilerine teslim etmesi ricasında bulunmuş ve fakat Âkif her defasında bu ricayı geri çevirmiştir.
Âkif Kur'an'ı Türkçe'ye çeviremeyeceğini dâir bir beyânatı bulunmamaktadır. Bilakis çeviri vazifesini kabul etmiş, hatta çeviriye başlamış ve bitirmiştir. Çevirisinin yeterince olgunlaşmadığına ilişkin endişelerini sık sık yakın dostlarına belirten Âkif, vefat edeceğini anladığından, Mısır'dan döneceği sırada çevirisini arkadaşı İhsan Efendi'ye bırakmış ve "ölmesi halinde yakılmasını" vasiyet etmiştir.
Vasiyetinin yerine getirildiği ve Âkif'in çevirisinin İhsan Efendi tarafından yakılmak sûretiyle imhâ edildiği tanıklıklara istinaden kesindir.
Yakıldı da iyi mi oldu?
Elbette hayır! Keşke yakılmasaydı da büyük edibimizin çevirisinden hepimiz istifade edebilseydik.
Not: Bu yazı, Dücane Cündioğlu'nun şu eserlerinden istifadeyle hazırlanmıştır: Türkçe Kur'an ve Cumhuriyet İdeolojisi (Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1998); Bir Siyasî Proje Olarak Türkçe İbadet (Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1999); Kur'an, Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler (Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1998); Dinin Millîleştirilmesi ve Türkçe İbadet, "75 Yılda Düşünceler Tartışmalar" içinde, sh 215-230, (Tarih Vakfı, İstanbul, 1999)
|