Logo... Yazarlar...

Ahmet RIDVAN

Mandater ruhlar

E vvelki gün bizim gazetede yayınlanan Reuters'in yorumu doğrusu midemi bulandırdı: "Ecevit sırtını sıvazlatacak." Buradaki kastın Ecevit değil Türkiye olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Güya Türkiye, Marmara depreminden sonra, "ateşli bir âşık gibi" ABD'nin kollarına atılıyor ya da sığınıyor. Dramatizasyonu kavramak güç değil: Türkiye çaresiz kalmış bir kadın rolünde, sırtını okşatmaya gidiyor. Bir de teşekkür bâbında, ABD'den "aferin" alırsa o da işin cabası!..

Bu ülkeye Kral Hüseyin'ler lâzım

Türkiye ister şimdiki gibi lâikçi yönetimlerin tasallutu altında yaşasın; ister İslâmî, muhafazakâr idareler döneminde idâme-i hayat eylesin. Bazılarının Türkiye'ye karşı bakış açısı değişmiyor. İşte tarihî, emperyal tecrübe sahibi İngiliz kini veya hasedi denir buna. Onlar için, görüldüğü gibi, Türkiye'deki yönetimlerin mahiyeti çok fazla önemli değil. Türkiye'nin önünde isterse Ecevit olsun farketmez. Onlar herkesten Kral Hüseyin rolü beklerler çünkü.

Burada yatan aşağılamanın sebebini kavramak lâzım: İngilizler'in adeta spazm geçirir gibi oldukları Kıbrıs konusunda, Türkiye beklenen tavizlere yanaşmıyor. Bilderberg toplantılarında, G-8 bildirilerinde ortaya konan baskı ve tehdit denemelerine Türkiye boyun eğmiyor. ABD neredeyse, üçlü yönetim halinde, Kuzey Kıbrıs'ı devlet olarak tanıyabileceğini dahi ifade ediyor. İngiltere bu kadarına bile kuduruyor. Ama hâlâ Türkiye ısrarlı: Türkiye'nin garantisi devam edecek, Türk askeri adada kalacak. Denktaş'ın statüsünü kabul edeceksiniz. Ondan sonra beklediğiniz müzakereler başlayabilir. Yok olmayacaksa, hiçbir sonuç üretmeyecek dolaylı müzakerelere ıkınarak sıkınarak devam!.. İngiltere başta olmak üzere, Avrupa Topluluğu'nun ileri gelen ülkeleri kuduruyor, haberiniz olsun!..

Sadece İngiltere ve Avrupa Topluluğu ülkeleri mi?

Hayır, binbir komplimana rağmen ABD de buna dahil!.. Ama ABD, bölgesel stratejilerinde Türkiye ile işbirliğine o kadar ihtiyaç duyuyor ki, bunu İngilizler kadar âşikâre hale getiremiyor. Asıl niyetlerini el altından, yani dolaylı yollardan kendi uzantısı gazetecilere üflemekle yetiniyor. Son bir ay içerisinde, kaç Kıbrıs planı piyasaya sürüldü, hatırlayın bakalım. Bekleniyordu ki, bunlar karşısında Türkiye paniğe kapılıp hizaya gelsin.

İki Türkiye!.. Peki kaç Amerika?

Şu realiteyi bazılarının artık kabülü lâzım geliyor: ABD Türkiye'ye, bölgesel bir müttefik olarak hayati derecede muhtaç. Ve işinin en önemli tarafı da şurası: Türkiye, ABD'nin kendisine olan muhtaçlığının o kadar şuurunda. Realite bu olunca; ABD uyruklu, İngiliz uyruklu gazeteciler vasıtasıyla sufle edilen tehtidlerin bir ağırlığı kalmıyor. Bazılarının maalesef farketmediği gerçek de burada yatıyor. Sanıyorlar ki Batılı gazetecilerin yazdıkları hakikatin ta kendisi ve Amerika'nın değişmez ayetleri!..

Düşünmüyorlar mı ki, son bir yıllık gelişmeler ne getirip ne götürdü? APO keşke Suriye'de kalsaydı. Şimdi bulduk belâyı deyenler ne durumda? APO Türkiye'ye teslim edilince de aynı vâveylâ!.. Türkiye buna karşılık mutlaka büyük bir taviz vermiş olmalı. Kıbrıs'ta mı, Kuzey Irak'ta mı? Acaba hangisi? Bu sefer ne dediler ki şimdi ne olacak? APO açarsa ağzını, yumarsa gözünü? Görüldü ki APO, Batılı ülkeler verdiği sözlerin hiçbirini tutmayarak, kendisine uluslararası bir serseri muamelesi takınıyorlar; o da Türk ve Kürt halkının tarihî birlikteliğine vurgu yaparak, o ülkelerin Türkiye ve Kuzey Irak politikalarını deşifre ederek onlardan intikam almaya kalkışmadı mı? Bazı çevrelerin iddia ettiği tavizleri işte hep birlikte görüyoruz değil mi?

Peki niye böyle oluyor bütün bunlar?

Tarihî şuur/Mandater ruh

Bu oluşların sebebi, Türkiye'nin geçirdiği yüksek tecrübe ile ilgili doğrudan doğruya. Biz şahsen bu oluşları, şu veya bu hükümetlerle izah kolaycılığına da sapmak istemiyoruz. Bu Türk halkının, yaşanmış binbir tecrübenin, iddia edilenlerin aksine Üçüncü Dünya ülkesi olmamanın hasıl ettiği anlamlı bir sonuçtur. Artı; tarihî şuurunu kaybetmiş bir bürokrasiye ve "manda ruhlu" bazı siyasilere rağmen!..

Elbette, sırf bu yazdıklarımızla da sınırlı değil mesele. Türkiye tarihin ve coğrafyanın öyle bir noktasında duruyor ki, bugünkü ulaştığı seviyeler içerisinde, ABD bu ülke ile belli noktalarda hareket birliğine ihtiyaç duyuyor: Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu. Ya bir de bu ülkede yönetimlerin, halkıyla barışık olduğunu düşünün siz.

Yani şu anda ABD'nin politikası, ne Türkiye'yi refüze etmeye ve cezalandırmaya varıp dayanabilir, ne de ekonomik olarak alabildiğine güçlendirmeye. Geçen bir yazımızda da söylediğimiz gibi. Şimdilik, "kriz içerisinde kolkola" bir seyahat. İşte manzara bu.

Bu demek değildir ki ABD üçüncü, beşinci kollarını harekete geçirmeyecektir. Demirel meselesinde olduğu gibi, Türkmenler'in (Kerkük) öne çıkarılmasında olduğu gibi, ABD suflörlüğüne soyunan gazeteci sınıflarının yaydığı şâyialarda olduğu gibi.

Ne yapalım? Bu mayaların bazan da tutacağı oluyor.
 

aridvan@yenisafak.com

  29 Eylül 1999 Çarşamba

Geri



Türkiye ister şimdiki gibi lâikçi yönetimlerin tasallutu altında yaşasın; ister İslâmî, muhafazakâr idareler döneminde idâme-i hayat eylesin. Bazılarının Türkiye'ye karşı bakış açısı değişmiyor. İşte tarihî, emperyal tecrübe sahibi İngiliz kini veya hasedi denir buna. Onlar için, görüldüğü gibi, Türkiye'deki yönetimlerin mahiyeti çok fazla önemli değil. Türkiye'nin önünde isterse Ecevit olsun farketmez. Onlar herkesten Kral Hüseyin rolü beklerler çünkü.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| EKONOMİ || DÜNYA || YAZARLAR ||
|| LİNKLER || SERBEST KÜRSÜ ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj || ABONE OL ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED