ASHİNGTON- Siz bu satırları okuduğunuzda Bülent Ecevit ile Bill Clinton Beyaz Saray'da buluşmuş ve beklenen görüşmelerini yapmış olacaklar. Ancak, görüşmeyi bu yazıda yansıtmamız, iki ülke arasındaki saat farkı yüzünden, mümkün olamıyor.
Başbakan Bülent Ecevit'in ziyaretini en üst düzey ilgiyle değerlendiriyor Amerikalılar; âdet olduğu üzere ön çalışmalarda alt düzey diplomatları kullanmamışlar. Bütün hazırlıkları ABD'nin bir önceki büyükelçisi, şimdi dışişleri bakanlığında üç numaralı koltuğun sahibi olan Marc Grossman yürütmüş... Türkiye'den gelen gazetecilerin karşısına, yanında şimdiki büyükelçi Mark Parris olduğu halde, yine Grossman çıktı. Ziyaretten kendilerinin ne beklediğini, nelerin olmayacağını ondan dinledik.
Ekonomik alandaki beklentilerin nereden kaynaklandığını anlamak zor; çünkü Amerika şu ana kadar vermeyi taahhüt ettiği toplam 11 milyon dolarlık deprem yardımından bir milim fazlasına kapalı; "Zaten sizin yetkilileriniz de daha fazlasına ihtiyaç olmadığını açıkladılar" dedi Grossman. Tekstil kotasında artış yok, özel tahvil çıkarımı da. FMC kredileri artırımı Kongre kararı gerektiriyor. Borçlanmak için kapısı çalınacak iki kuruluş var: Dünya Bankası ve IMF... ABD, Türkiye'nin âcil ihtiyaçlarını bilen bu iki kuruluşun kredi musluklarını açmada anlayış göstereceği umudunda...
Ekonomiyi dışarıda bıraktığımızda, Beyaz Saray'da dün gerçekleşen Clinton-Ecevit görüşmesinin gündem maddeleri bildik hale geliyor: Türkiye'de demokratik hak ve özgürlüklerin yaygınlaştırılması ve Kıbrıs sorununun çözümü. Akın Birdal'ın cezaevinden salınıvermesi sevindirmiş ABD yönetimini; ziyaretten önce yapılan açıklamalardan Kıbrıs konusunda bu defa ilerleme kaydedileceği umuduna kapılmışlar... Görüşme öncesi izlenimi, Clinton'un, olayların kendi seyrine bırakılmasıyla sonuç alınabileceği umudunu konuğuna tekrarlayacağı yolundaydı. Türkiye'yi köşeye sıkıştıracak, Ecevit'i içeride zora düşürecek herhangi bir baskı beklenmiyordu Beyaz Saray buluşması öncesinde.
Başbakan Washington'dayken Türkiye'de meydana gelen gelişmeler Amerikalıları daha fazla talepkâr olmaktan vazgeçirmişe benziyor. Cezaevlerindeki ayaklanmalar hoş bir görüntü vermiyor. Ama daha az hoş olan, bir yazı sebebiyle gazete toplatmaya, yazarını DGM'ye göndermeye kalkışmak... Fikir özgürlüğünü kısıtlayan, insanlarına iyi muamele etmeyen bir ülke görüntüsü Türkiye aynasından Beyaz Saray'a yansımakta. Ecevit'in zaten niçin yapıldığı tam anlaşılamayan ziyareti, bir de bu tür beklenmeyen gelişmelerle iyice anlamını yitirmiş oldu.
Amerika'da faaliyet gösteren bazı dinî kuruluşlar, Amerikan vatandaşı Müslümanların oluşturduğu örgütlerin yönlendirmesiyle, Clinton yönetimini, Türkiye'deki yanlış uygulamalar konusunda bilgilendirmiş durumdalar. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı ile Merve Kavakçı konusu, din özgürlüğünü sağlamayla görevli komisyonun ilgi alanına girmiş. Bu iki konunun Clinton-Ecevit görüşmesinde gündem maddesi olması beklenmiyordu; ancak konuyla ilgilenen çevreler bu konudaki çabalarını son ana kadar ısrarla sürdürdüler.
Türkiye ile ABD arasındaki ticaret hacmi 6 milyar doları aştı; ancak bunun çok büyük bir bölümünü Türkiye'nin ABD'den satın aldığı mallar teşkil ediyor. Amerikan Federal Bureau of Investigation (FBI) birimi uyuşturucu mücadelesinde doğrudan görev almak üzere Ankara'da bir şube açma hazırlığında. İki ülke arasındaki ilişkiler, birinin belirgin üstünlüğünü diğerinin kabulü ekseninde daha da ısınarak devam ediyor.
Dün Beyaz Saray'da gerçekleşen Clinton-Ecevit görüşmesi, aynı mekânda daha önce tanık olunan Amerikan-Türk yetkililerinin buluşmalarından ileri bir anlam taşımıyordu. Ecevit'in 'saygın' kişiliğine uygun ön hazırlıklara, Türkiye'nin önemini yansıtan konuk ağırlama jestlerine rağmen, dünkü buluşmadan, kimse, bugüne kadar oluşmuş dengeleri radikal biçimde değiştirecek bir yeni hamle çıkmasını beklemiyordu. Tek istisna, Kıbrıs konusundaki baskıların, Türkiye'yi Birleşmiş Milletler gözetimi altında bir müzakere sürecine zorlayabileceği beklentisiydi.
Amerikan diplomatları, düzenledikleri brifingde, "G-8 toplantısında tavsiye edildiği gibi Birleşmiş Milletler aracılığıyla Kıbrıs sorununa çözüm aramak en akıllıca yol" mesajını açıkça verdiler. Brifingden, Beyaz Saray görüşmesinin neredeyse tek (Kıbrıs) maddeye indirgendiği izlenimini almamak imkânsızdı.
Dünkü Beyaz Saray görüşmesi işte bu havada gerçekleşti.
fkoru@yenisafak.com
29 Eylül 1999 Çarşamba