Logo... Yazarlar...

NAZLI ILICAK

Apo, DGM ve demokrasi

N e zan'ediyorlardı acaba? Abdullah Öcalan'ın kahramanca, Türk adaletine kafa tutacağını mı? Haklı (!) davasını yılmadan savunacağını mı?

Kalleşçe adam vuran, köy basan bebek katili Apo, aslında tam benim beklediğim gibi davrandı. Çünkü o, Kürt davasını, Güneydoğulu vatandaşlarımızın değil, kendi lehine kullandı. Silahlandırıp eyleme ittiği gençleri ölüme sürerken, kendisi mükellef bir hayat yaşıyordu. Kadın eylemcilerden harem bile kurmuştu.

Suçsuz insanları öldüren ve kan deryasının üzerine keyfi iktidarını inşa eden birinin karakter zaafı doğrusu beni hiç şaşırtmadı.

Batı dünyası, Apo'nun Türk adaletine sığınmasına hayret etmiş. Hatta kimileri, Apo'ya rağmen PKK'nın haklı(!) mücadelesinin süreceğini bile ifade ediyor.

DGM'lerin yapısı

Dava dolayısıyla gündeme gelen bir konu da DGM'lerin yapısı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, askeri hâkimin, tayin ve terfi işlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı olduğu gerekçesiyle, bağımsız davranamayacağını ileri sürüyor. Bu görüşü haklı bulmamak mümkün değil.

Yalnız, sivil hâkimlerin de, her zaman siyasetten bağımsız hareket ettiklerini ileri sürmek zor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Başkanı, Adalet Bakanı; bir üyesi de Adalet Bakanlığı müsteşarı. Her ne kadar Yargıtay ve Danıştay Genel Kurulları'nın gösterdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçilen 5 üye daha mevcutsa da, Adalet Bakanı ve müsteşarının hâkimlerin tayin ve terfilerinde büyük rol oynadığı inkâr edilemez.

Dolayısıyla hazır DGM'nin askeri hâkimi konuşuluyor. Anayasa değişikliği sırasında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını düzenleyen 159'uncu madde de ele alınabilir. Hâkim teminatı pekiştirilebilir.

Ayrıca DGM'lerin toptan kaldırılması talep edilebilir. Çünkü DGM'de yargılananlar, diğer vatandaşlarımızdan farklı bir muameleye tâbi. Göz altı süresi daha uzun. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun getirdiği iyileştirmeler onlara tatbik edilmiyor. Meselâ sanıklar hazırlık aşamasında avukatları ile görüşemiyorlar.

DYP'nin gerekçesi

Doğru Yol Partisi'nin, DGM'nin sivilleşmesine "Apo yargılanırken sırası değil" gerekçesiyle karşı çıktığını gazetelerden okudum. Basına yanlış aksettiğini ümit ediyorum. Sırasını (!) bekleye bekleye, demokrasi yolunda adım atamıyoruz.

Kaldı ki, DYP'nin gerekçesi doğru bir mantığa da oturmuyor. Sanki, askeri hâkim Apo'yu daha adil mi yargılayacak? Yoksa asker olduğu için daha sert kararlar mı alacak? Meselâ "Siviller idam cezası vermez, ama askeri hâkim verir mi" denilmek isteniyor.

Doğrusu anlayamadım. Bu gibi değerlendirmeler Türk adaleti üzerindeki kuşkuyu yoğunlaştırır. Zaten pek iyi bir durumda olduğumuz söylenemez. MHP de, hükûmette bulunmasına rağmen sivilleşmeye direnirse, iyi niyetle bu işe girişecek öteki partiler, "sonunda seçim meydanlarında konu istismar mı edilecek" kuşkusuna kapılabilirler. DGM'deki sivilleştirmenin Apo ile hiç alakası yok. Kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İbrahim İncal dolayısıyla almıştı. Bu yolda adımlar atılması, hatta DGM'lerin kalkması çağdaş demokrasinin gereği.

Batı'yı eleştirmek

Bir başka gerekçe de şu: "Avrupa bize müdahale ediyor. Ona boyun eğer gibi gözükmeyelim."

İçi kof bir milliyetçilik. Batı'nın dediğini yapmamak için yanlışta ısrar etmek.

Zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamışız ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı hakkını da kabul etmişiz.

Batı'ın Kürt meselesini değerlendiriş biçimini eleştirmeye yerden göğe kadar hakkımız var. Bazı Batılı mihraklar, Kosova sorununu, bizim Güneydoğumuz ile mukayese bile ediyor. Sanki Türkiye'de bir etnik katliam varmış gibi.

Saddam'ın zulmünden kaçan Kuzey Iraklı Kürtler bizim topraklarımıza sığınmadılar mı? Demek, bırakın soykırımı, Türkiye etnik bir cazibe merkezi.

Yalnız, Batı'yı eleştirirken, durumumuzun da dört dörtlük ve kusursuz olduğunu elbette söyleyemeyiz.

Ülkemizin Güneydoğusunda bir sancı var. Bu sancı, yurttaşlarımızın büyük bölümünün Hadep'e oy vermesi şeklinde tezahür ediyor. Esasında, karşılıklı güvensizliğin, hoşgörüsüzlüğün ve baskıların temelinde de, PKK yatıyor, Apo yatıyor.

Türkler ve Kürtler

Terörün hüküm sürdüğü bir ülkede veyahut bir bölgede huzur tesis edilemez. Yatırım yapılamaz. İnsanlar birbirinden kuşku duymaya başlar. Hatta kin ve nefret tohumları, kanla beslenerek büyür, boy atar.

Kürt asıllı yurttaşlarımızla Türk kökenliler arasında, vatandaş düzeyinde çok şükür bir kopukluk yok. Şehit cenazelerinde PKK'ya lanet yağdırılıyor. Ama kimse, "Kahrolsun Kürtler" diye bağırmıyor. Apo'nun yakalanışı, Kürt asıllılara karşı Türk milliyetçiliğinin şahlanışı gibi bir sonuç doğurmadı. Çünkü milletimizin bütün fertleri bin yıldır ortak bir kaderi paylaştı; aileler birbirinden kız aldı kız verdi. Türk halkı melez bir yapıya sahip. Dikkat ederseniz, Kuzey Irak'taki Kürtler bile, bizim türkülerimizi, şarkılarımızı dinliyor, filmlerimizi seyrediyor.

Dünyanın bu sorunlu bölgesinde Türkiye başarılı olmuş bir model sergiliyor. Bizim de bir çok problemimiz var. Evet Türkiye kendisini Batı alemine beğendirmek zorunda değil. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milletine kendisini beğendirmek zorunda.

Bizim hazmedemediğimiz şu: Bir yandan Apo idam olsun, olmasın tartışması yapılırken, öte taraftan Malatya olayları dolayısıyla çok sayıda insan hakkında idam talebiyle dava açılıyor.

Antidemokratik hükümler

İdam talebini, sıradan bir olay haline getirmişiz. Anayasamızda ve kanunlarımızda çok sayıda antidemokratik hüküm var.

Meselâ Anayasa'nın geçici 15'inci maddesi. Bu madde, 1995 Anayasa değişikliği dolayısıyla da gündeme gelmiş ve bütün partilerin desteğini almıştı. Ama nasıl oldu, anlaşılamadı, geçici 15'inci madde değişikliği Parlamento'daki oylama sırasında red edildi.

Bu madde, hem 12 Eylül döneminde çıkan kanunların Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini belirtiyor, hem de 12 Eylül dönemi sorumlularının karar ve tasarruflarından dolayı, haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemeyeceğini öngörüyor.

İşte Türkiye böyle bir ülke. Evet kendimizi Batı'ya beğendirmek zorunda değiliz ama.... ya kendimiz de halimizden memnun değilsek?


 


  2 Haziran 1999 Çarşamba


DGM'deki yapı değişikliği talebinin Apo ile hiçbir ilgisi yok. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini kabul etmiştir. Bu Mahkeme, tayin ve terfi bakımından Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı bir askeri hâkimin, bağımsız olamayacağına dair kararı Apo'dan önce, İbrahim İncal davası dolayısıyla verdi. DYP, DGM'nin sivilleşmesi işini, Öcalan kararı sonrasına bırakma eğilimindeymiş. Acaba, bu çok hassas konuyu istismar etme niyetindeler mi?


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| DÜŞÜNCE || YAZARLAR || SERBEST KÜRSÜ ||
|| AÇIK OTURUM || LİNKLER ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED