eyahat dönüşü masamın üstünde bekleyen sürprizlerden biri İşçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek'in Haymana Cezaevi'nden yazdığı mektuptu. Perinçek, Kulis'te yer alan (25 Nisan 1999) bir değerlendirmenin kendisini ilgilendiren bölümüne ayrıntılı cevaplar veriyor.
Çok tartışıldığını bildiğim o yazıyı hatırlatmakta yarar var. "Beraber uykusuz kalalım diye yazdım" başlıklı Kulis'te, Hasan Cemal'in "Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım" kitabında yer verdiği Mahir Kaynak'a ait bir nottan hareket ediyordum.
12 Mart askeri darbesi öncesi sol cuntaların içinde bulunmuştu Mahir Kaynak; cuntanın en güvenilir adamıydı. Oysa, cuntanın içindeki 'MİT ajanı' oydu ve uğruna tehlikeyi göze aldığı devlet, deşifre ederek, kolaylıkla ondan vazgeçebilmişti. Mahir Kaynak, "Eğer deşifre olmasaydım solun lideri bugün bendim" demekteydi. Ben de, "Acaba, devletin sol veya sağ gruplar içine saldığı, deşifre olmadığı için liderlik konumuna kadar yükselmiş başkaları var mı?" diye sormadan edemedim. Uykumu kaçıran soru buydu işte.
Beni uykusuz bırakan soruya cevap ararken, bazı tiplere biraz daha yakından bakma ihtiyacı duymamı doğal karşılamalısınız. Kulis'te ad vermeden andığım birkaç lider (ve eski lider) arasında ilk aklıma gelen kişiyi şöyle tanımlamıştım: "Bugün, solun en aşırı fraksiyonlarından birinin başındaki, partisi ve dergileri de bulunan bir lider, siyasi hayatına, 'sağcı' Yeni Türkiye Partisi'nde başlamış, fikirlerinin sağdan sola nasıl dönüştüğü tam anlaşılamadan Dev Genç saflarına geçivermişti..."
İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek bu satırlarla tanımlananın kendisi olduğunu fark etmiş. Gönderdiği cevabi mektupta tarihe not düşecek ilginçlikte bilgiler sunuyor. Biraz uzun olan mektubunu özetleyebilirdim; öyle yapmak yerine, mektubun bütününü yayımlamayı ve bu arada kendi düşüncelerimi de kısaca belirtmeyi uygun buldum.
Doğu Perinçek'in mektubunun ilk bölümü şu:
Yazdığınız köşe yazısında, ismimi vermeden, "Siyasete Yeni Türkiye Partisi'nde başlamış sonra aniden Dev-Genç saflarına geçmiş" diye tanımladığınız genel başkan, benim. Mahir Kaynak'ın, "Deşifre olmasam solda liderdim" sözleri ekseninde kurulmuş bir yazıya, benim üstü kapalı olarak karıştırılmamı görmeden gelmem.
Aslında dikkat çektiğiniz konu önemlidir ve anlamlıdır. Bununla birlikte bu yazıya benim de eklenmemdeki maksatlar ve arka plan üzerinde duracak zamanım yok. Benim sorumluluğum, sizin kimliğinizle de ilgilenmeksizin, size ve okuyucunuza doğru bilgileri ulaştırmaktır.
18 yaşındayken, henüz oy kullanma ve siyasal partilere üye olma hakkım bile bulunmadığı koşullarda, beş-altı ay Yeni Türkiye Partisi gençlik kolları yönetiminde bulundum. Yeni Türkiye Partisi sağcı değil, hem DP geleneğinin dışında, hem de CHP'nin bürokratik eğilimlerinden ayrı bir parti görüntüsü verdiği için, çok kısa süre o çalışma içinde yer aldım. Babamın o zaman YTP lider kadrosu içinde olması da kuşkusuz etkili olmuştur. YTP Gençlik Kolları yönetiminde o sıra SBF'den kendisini 'komünist' olarak niteleyen son sınıf öğrencileri bulunuyordu. Birçokları YTP'yi Hürriyet Partisi'nin devamı olarak, Türkiye'nin özgürleşmesinde önemli bir misyon yüklenecek bir parti olarak görüyorlardı.
Aniden solcu olmadım. 1960 sonrasında bütün sol dergileri, sol örgütlenmeleri dikkatle inceledim. 1962 yılında Hukuk Fakültesi Fikir Kulübü (Dev-Genç'in) beş kurucusundan biriydim. 1963 yılından itibaren (genel yerel seçimler) ben ve annem oylarımızı hep TİP'e verdik. 1964 yılında Hukuk Fakültesi'ni bitirdiğim zaman, asistanlık kadrosu açılan kürsülerin hemen hepsi beni öğretim kadrosuna almak istediler. Prof. Dr. Münci Kapani'nin Kamu Hukuku kürsüsünde göreve başladım. 1968 yılında on ayrı seminer, doktora imtihanları ve tezinden hepsinden 10 alarak Pekiyi dereceyle doktoramı verdim.
Aynı yıl Mart ayında Fikir Kulüpleri Federasyonu (Dev-Genç) Kongresi'nde genel başkan seçildim. Bu arada TİP üyesi olarak TİP Bilim Kurulu'nda görev yaptım. 1968 eylemlerinin hepsi benim genel başkanlığım döneminde olmuştur.
Sizin ne demek istediğinizi anlamış ve yorumlamış değilim. Ancak psikolojik savaş merkezlerinin istekleri doğrultusunda bir yazı yazmanız olasılığını dikkate alarak yazıyorum: Babam Adalet Partisi genel başkan yardımcısı idi. Dayım, sicilinde "Genelkurmay başkanı olabilir" yazan bir tümgeneral idi. O zamanki üniversitede geleceği çok parlak görülen ve yaşımın çok genç olmasına rağmen, Siyasal Bilimler Derneği Türkiye Seksiyonu ve Türk Hukuk Kurumu yönetimlerinde dönemin en saygın bilim adamlarının yanında yöneticilik yapan konumdaydım. Önümde bu sistem içinde bütün yükselme yolları açıktı. İstersem, sizin başbakanınız veya cumhurbaşkanınız olabilirdim. Ve herhalde o sistemin ayak işlerinde görevlendirilebilecek bir konumda değildim.
Perinçek'in mektubuna yarın devam edeceğiz. Bugünkü bölümde, vaktiyle gençlik kollarında yöneticilik yaptığı YTP'ye 'yüklediği' misyonun altını çizmekte yarar var; Türk Siyasi Tarihi'ni yeniden yazma anlamı taşıyacak kadar 'değişik' bir tahlil bu. Hayatının baharında, bir yandan akademik kariyerde ilerlerken, bir yandan da gençlik eylemlerini organize eden Doğu Perinçek, o günlerdeki konumunun 'sistem içinde yükselme yollarını açık' tuttuğunu ve isteseydi cumhurbaşkanı veya başbakan olabileceğini yazıyor. Bunu ben biraz mübalâğalı buluyorum. Yanında yer aldığı 'saygın bilim adamları' arasında siyasette başarılı olmuş tek bir kişi bile hatırlamıyorum çünkü.
Önemli mektubun devamı yarın.
16 Mayıs 1999 Pazar