Logo... Yazarlar...

AHMET DAVUTOĞLU


Gençlik, yaşlılık ve liderlik

K adim kültürlerde yaşlılık, kıdemi, tecrübeyi ve olgunluğu yansıttığı için tercih edilen bir nitelikti. Onun içindir ki, insanlara iltifat etmek için genç göründüğünü vurgulayan modern anlayışın aksine otantik kültürlerde, mesela Çin'de, yaşlı olmak ve görünmek bir iltifat gerekçesiydi. Gençliği bir tecrübesizlik ve hissilik dönemi olarak gören eski Yunan'da da, Çin'de de, siyasi ve sosyal ilişkileri yaşlıların denetimine vermek, sosyal düzenin süreklilik garantisi olarak görülmekteydi. Militanlığı ve dinamizmi öne çıkaran komünizmin ideolojik çerçevesine rağmen Çin'de hep yaşlı liderlerin kontrolü ellerinde tutagelmiş olması, belki de bu psikolojinin bir yansımasıdır.

Şimdi bizim pek itibar etmediğimiz yaşlılık niçin kadim kültürlerde tercih sebebidir? Olgunluk ve teenni yüklü yaşlılar hiç birşeyi unutmazlar; ama gerektiğinde unutmuş gibi yapabilmeyi bilirler. Unutmadıkları için tecrübe sahibidirler; unutmadıkları hususları sosyal ilişkilerine yansıtmadıkları için de olgundurlar. Tecrübelerinden çıkardıkları dersleri yaşayarak gençlere öğretirler; ama asla bu tecrübeleri doğrudan yüzlere vuran bir toyluk göstermezler. Dostlukları ve düşmanlıkları görecek kadar basiret sahibidirler; ama hissi dostluk ve düşmanlıkları asla kararlarına ve davranışlarına yansıtmazlar. Fiili bir güç sahibi olmaktansa saygıya dayalı bir etki sahibi olmayı tercih ederler. Fiili gücün cazibesi onları ruhi ve akli olgunluğun zemininden koparıp alamaz. Öfkelerini bastırırken soğukkanlı ve basiretli; sevgilerini ve anlayışlarını gösterirken cömert ve içtendirler. Savaştan çok diplomasiyi, çatışmadan çok uzlaşmayı, geçicilikten çok kalıcılığı benimserler. Risk almamaya çalıştıkları için durgun görüntüsü verirler; ancak hiç bir zaman da içinde bulundukları toplumları yıkıma götürecek maceralara yönelmezler.

Aslında ideal siyasi liderlik, dinamizmi barındıran gençlik ile olgunluk ve tecrübeyi barındıran yaşlılık arasında kurulan optimum bir denge ile ortaya çıkar. Ruhen genç (dinamik), sosyal ve siyasi tavır ve ilişki biçimi olarak yaşlı (olgun) olabilen liderler bunalım dönemlerinin aranan tipleridir. Bu tür liderler hem gençliğin atılım gücünü, hem yaşlılığın teennisini temsil ederler. Tarihin fethedilemeyen şehri olarak bilinen İstanbul üzerine yürürken genç (dinamik), bölgesel bir güç olarak devraldığı devleti bir dünya düzeni kuracak hale dönüştürürken yaşlı (olgun) olabilen Fatih böylesi bir sentez liderliğin en çarpıcı misallerinden birini oluşturur.

Bir toplum için en zararlı liderlik tipi ise, gençliğin toyluğunu ve hissiliğini, yaşlılığın da atalet ve statükoculuğunu benimseyendir. Böylesi bir liderlik hem her değişim sancısını bir çatışmaya dönüştürerek iç bunalımların aşılabilmesini güçleştirir, hem de dış ilişkilerde rasyonel atılım gücü barındırmayan son derece riskli adımların atılmasına yol açar.

Genç liderler ve Türkiye

Yazımıza böyle uzun bir giriş yapmayı neden tercih ettiğimize gelince. Türkiye, doksanlı yılların ilk yarısını gençliği öne çıkararak prim toplamaya çalışan liderlerle geçirdi; doksanlı yılların sonunda ise yaşlı (olgun) olduğu düşünülen liderlerin soğukkanlılığına sığınmak istedi. Ancak, görünen o ki, ne gençlerde aradığı dinamizmi, ne yaşlılarda aradığı olgunluğu bulabildi. Doksanlı yıllara Yılmaz'ın gençlik iksiri ile giren, daha sonra da genç liderler olarak Baykal ve Çiller'i tanıyan Türkiye, bu gençlerin şahsında atılım ruhundan çok, hissi tepkileri ve geçici hevesleri tanıdı.

Son seçimlerde her üç liderin de büyük sukut-u hayal yaşamaları, gençlikle hiç bir zaman uzlaştırılamayacak bir statükoculuğu gençliğin törpülenmesi gereken hissiliği ve tepkiciliği ile birleştirmelerinin sonucudur dense pek de yanlış olmaz. Atılımcı bir değişiklikten çok günübirlik bir durağanlığa, affetmekten çok öcalmaya, uzlaşmaktan çok çatışmaya, karşı psikolojileri kavramaktan çok mahkum etmeye ayarlı siyasi tavır toplumsal bir destek bulamazdı. Gençliğin olumsuz yanlarını öne çıkaran, olumlu yanlarını da yok eden bu siyasi lider prototipi Türkiye'nin aradığı gençlik aşısını veremediği gibi, yılları heba eden bir ataleti de beraberinde getirdi.

Sayın Ecevit ve yaşlı liderlik

Doksanlı yılların sonlarında siyasete ağırlığını koyan yaşlı liderler ise maalesef tersine bir denklemi devreye sokmuş görünüyorlar. Bunun son çarpıcı misali de Sayın Bülent Ecevit'in özellikle seçim sonrası sergilediği tavırlarda yaşanmıştır. Yaşlılığın getirdiği olgunluk ve teenni ile her zaman ruhu genç tutan şairliğin getirdiği hareketliliği ve his yoğunluğunu siyasete aktaracağı düşünülen ve bu çerçevede bunalım dönemi için uygun lider tipi olarak takdim edilen Ecevit, son tavırları ile maalesef ruhen yaşlı (atıl), tepkici siyasi tavır olarak da genç (toy) olduğunu göstermiştir. Varolanı kısa vadeli olarak sürdürmekten başka hedef gösteremediği için atıl; affetmekten çok cezalandırmaya, unutmaktan çok öcalmaya, öfkeyi kontrol etmekten çok tırmandırmaya ayarlı siyasi tavır sergilediği için hissi davranan Sayın Ecevit yaşlılığın yukarda zikrettiğimiz özelliklerinin tam tersini yaparak kadim kültürleri yalancı çıkarmaktadır.

Sayın Ecevit'in son bir aylık tavrında, siyasetteki ikinci baharını redd-i miras ederek yaşadığı CHP siyasi tarihinin izlerini bulmak mümkün. Meclis'teki mevcudiyeti açısından kendisiyle aynı statüde bulunan bir başka milletvekili için haddini bildirme talimatı verirken kırklı yılların Milli Şeflik dönemini hatırlatan bir tavır sergileyen Sayın Ecevit, MHP ile yaşadığı son bunalımda da yetmişli yılların son kutbunu temsil eden o günlerin militan CHP'sinin genetik izlerini yansıtmıştır. Artık yakın siyasi tarihimizin talihsiz tecrübeleri arasında yer alması gereken CHP kökenli bu iki tavrın, kıdemi ve olgunluğu ile Türkiye'yi 21. yüzyıla taşıması gereken bir siyasi lider tarafından gösterilmiş olması, yaşlılığın statükoculuğu ile gençliğin hissiliğini birleştiren çok kötü bir sentezdir. Bu kötü sentez hem kendisi hem de ülke geleceği için ciddi bir şanssızlıktır. Yetmişli yıllarda toplumun ümidi olarak yükselişe geçen Ecevit en azından ruhen genç ve atılımcı idi.

Bu kötü sentezin en ürkütücü yanı da gizli bir siyasi pragmatizm taşıyor intibaı vermesidir. Öyle görünüyor ki, Kıbrıs barış harekatının primini bir erken seçime giderek tek başına iktidar olmanın aracı olarak kullanabilmek için 1974 yılında Başbakanlığı bırakan Ecevit bugün de Apo'nun yakalanmasından sonra arkasına aldığı rüzgar ile ikinci bir seçime gitme hevesindedir. MHP ile son aşamaya gelmiş görünen koalisyon çalışmalarını hissi bir tepki ile çıkmaza soktuğu gün bazı gazetelerde DSP'nin muhtemel bir seçimde % 32'yi aşan oy alacağını gösteren kamuoyu araştırmalarının yayınlanması sıradan bir tesadüf değildir. Burada da maalesef yaşlılığın en büyük avantajı olan tecrübelerden ders alma niteliğinin eksikliği ortaya çıkmaktadır. 1974'deki erken seçim hesapları tutmayınca ortaya çıkan sağ koalisyon ihtimalleri bugün de Ecevit'in son tavırlarından sonra tekrar gündeme gelmiştir.

Türkiye gibi köklü bir siyaset geleneğine, dolayısıyla da kısa dönemde çözülmesi mümkün olmayan köklü bunalım gerekçelerine sahip olan bir ülkenin çıkış yolu bulabilmesi, gençlik ve yaşlılığın ideal yönlerini birleştirerek süreklilik içinde değişimi, teenni içinde dinamizmi, olgunluk içinde atılım gücünü barındıran bir siyasi liderliğe kavuşması ile mümkündür. Bu da ancak ve ancak köklü bir zihniyet yenilenmesi ile sözkonusu olabilir.


 


  19 Mayıs 1999 Çarşamba


Aslında ideal siyasi liderlik, dinamizmi barındıran gençlik ile olgunluk ve tecrübeyi barındıran yaşlılık arasında kurulan optimum bir denge ile ortaya çıkar. Ruhen genç (dinamik), sosyal ve siyasi tavır ve ilişki biçimi olarak yaşlı (olgun) olabilen liderler bunalım dönemlerinin aranan tipleridir.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| DÜŞÜNCE || YAZARLAR || SERBEST KÜRSÜ ||
|| AÇIK OTURUM || LİNKLER ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED