Logo... Yazarlar...

DÜCANE CÜNDİOĞLU


Kim kendi gölgesinin dışına sıçrayabilir?

K imse! Evet kimse kendi gölgesinin dışına sıçrayamaz! Çünkü hiç kimse, kendi varlığının tevlid ettiği ikincil varlıkların mesuliyetini üzerine almaktan kaçamaz, kaçınamaz. Fizikî bir olguyu betimleyen bu benzetmenin yerine, aynı maksadı dile getiren şu benzetmeden de yararlanabilirdik: "Ateş cirmi kadar yer yakar." Bu durumda denebilir ki: "Ateş, fiziken cirminden daha büyük cürümler işleyebilir ve dolayısıyla cirminden daha büyük cirimleri yakabilir. Ama kimse kendi gölgesinin dışına çıkamaz."

Şayet bu benzetmeyi böyle yorumlasaydık, kendisiyle kastedileni doğru anlamış olmazdık. Çünkü bir eylemden hâsıl olan zararın, eylemin öznesinin zarar verebilme gücüyle orantılı olabileceği bedihîdir. Benzetmenin unsurları, olgusal bir nitelik taşıdığından ve okur, benzetmeyi olgusallığı içine hapsederek anlamak kolaycılığına kaçtığından ötürü, benzetmenin maksadını değil, zâhirini yorumuna esas almakta ve cirim kelimesinin potansiyel bir duruma işaret ettiği gerçeğini ıskalamaktadır.

? "Hiç kimse yapabileceğinin ötesinde bir şey yapamaz ya da herkes zaten yapabilecek olduğunu yapabilir."

Bu önermelere de itiraz etmek birilerinin aklından geçebilir; zira varolması muhtemel muterizler bu önermeleri okurken zihinlerinde kendilerince şöyle bir düzeltme yapacaklardır: "Hiç kimse bi'l-fiil yapabileceğinin ötesinde bir şey yapamaz ya da herkes zaten bi'l-fiil yapabilecek olduğunu yapabilir."

Oysa bu muterizler, "yapabilirlilik" eylemini bi'l-fiil kavramı dolayımında değil de bi'l-kuvve kavramı dolayımında anlamayı deneselerdi, itiraz sebepleri ortadan kalkardı. Nitekim benzetmelerde benzeyen'le benzetilen arasındaki ilişkiyi benzetmenin görünür unsurlarına indirgemek sûretiyle açıklamak (vech-i şebeh'i tayin edememek) sıklıkla yapılan hatalardandır. Olgusal (bi'l-fiil) olan zikredilerek bi'l-kuvve sınırlılık kastedildikte, bi'l-fiil olan bi'l-kuvve olanı kapsayamayacağından ötürü, önerme doğrulanamaz. Çünkü ihtimali dışarıda bırakan hiçbir olgusallık olamaz.

Olgusallığa yapılan atıfların veya başka bir tabirle olgusallığa istinaden kendisine başvurulan dayatma yöntemlerinin son tahlilde bir genelleme değeri taşıması ve genellemelerin her zaman istisnalarla yıkılabilir bir mahiyette olması, insanların genellemeler yoluyla kendi üzerlerinde kurulmak istenen hegemonyaya başkaldırmalarını mümkün kılar.

Bir işin olabilirliği hakkındaki % 99'luk bir istitatistik saptama, % 1'in gerçekleşmesi halinde ne anlam taşır? Bi'l-fiil olanın bi'l-fiil olanı kapsamaz demiştik; zira % 99, hiçbir sûrette % 1'i kapsamaz. ["Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü" deyişine muhatap olan zekâların, erik'i erik, üzüm'ü üzüm, yemek'i yemek olarak anlamaları halinde, sözün sahibi gülünç birşey söylemiş olmaz, bilakis sözün herbir muhatabı gülünç olmaktan payına düşeni alır.]

Siyaset, vaad ve umud

Türkiye'de muhalefetin, yöneten akl'ı kapsama, onun önüne geçme, ona yol gösterme şansı üzerine biraz düşünmüş olanlar bile görmüş olmalılar ki muhalefet, esas itibariyle yöneten akl'ın bir parçası olarak ve ne yazık ki cüz'î (sudan) meselelerde konuşmak sûretiyle varlığını sürdürebilmektedir. Binaenaleyh Türkiye'nin meselelerini çözmek konusunda mevcut muhalefet, siyaset meydanında iktidar'ın sahip olduklarından daha köklü ve daha sahici önerilerle ortaya çıkamadığı içindir ki yöneten akl'ın cevabını bilmediği suâllere cevap aradığını zannetmek hatasını işleyip durmaktadır.

Bi'l-fiil yapılabilecek olanın ötesinde birşey yapılamaz. Bu doğru! Fakat ya bi'l-kuvve yapılabilecek olanlar?

Türkiye'de muhalefet bi'l-fiil sorunların çözümüne katkıda bulunabileceği görüntüsünü sürdürebilmekle varolabildiği için, mevcut suâllere cevap teşkil edebilecek olduğunu zannettiği ucuz projeleri siyaset meydanına getirmeyi bir marifet sanıyor ve kesinlikle kendisine ait suâllerle ortaya çıkmak niyeti taşımıyor. Taşımıyor; zira muhalefet kendi gücünün, mevcut soru(n)lara bulduğu beylik cevaplarla değil, kendine ait ciddi suâllerle mümkün olabileceğini bilmiyor, bilmek istemiyor.

Siyaset hayatımızın hâl-i pürmelâli ortada... Fikir hayatımıza gelince, ne yazık ki günlük siyasetin dalgalanmaları arasında onun sesi de çıkmıyor. Fikir erbabının siyaseti yönlendiren, onu zenginleştirip önünü açan, ona ufuk kazandıran bir husûsiyeti yok artık. Aydınların, gazetecilerin, yazarların, hatta akademisyenlerin bir çoğu, tıpkı taşra politikacıları gibi davranmayı gerçekçi olmak sanıyor ve çevreden merkeze yönelik nasihatlarda bulunup siyasetin dışından ve fakat içindeymiş gibi konuşmayı yeğliyor.

İnsanın Erasmus'a hak veresi geliyor. Lâkin durum ne kadar kötü görünürse görünsün, bir yerlerde, kendi gölgesinin dışına sıçrayabileceği umuduyla hareket eden vücûtların, kendi cirminin ötesinde yer yakabileceğine inanan ateşlerin bulunduğu da muhakkak. Evet, yapabileceğinin ötesinde işler yapabileceğine inanan muhalif yüreklerin, % 99'a aldırmayıp % 1'in gerçekleşebileceği ihtimalinin peşinden koşan ve itiraz'ı, itizal'i seçen zihinlerin varolabildiği dünyacıklar var hâlen bu acımasız dünyada...

Çünkü hâlen efsunu kaybolmamış gençlerce şiir yazılıyor bu ülkede... VE sırf bu nedenle, evet başka değil, sadece bu yüzden biz de kendi hikâyemizi yazmayı sürdürebilmeliyiz.


 


  19 Mayıs 1999 Çarşamba


İnsanın Erasmus'a hak veresi geliyor. Lâkin durum ne kadar kötü görünürse görünsün, bir yerlerde, kendi gölgesinin dışına sıçrayabileceği umuduyla hareket eden vücûtların, kendi cirminin ötesinde yer yakabileceğine inanan ateşlerin bulunduğu da muhakkak.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| DÜŞÜNCE || YAZARLAR || SERBEST KÜRSÜ ||
|| AÇIK OTURUM || LİNKLER ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED