ürk halk şiiri, uçsuz bucaksız hikmet deryası. Zaman zaman o deryadan küçücük kabıma doldurduğum mısraları sizlerle paylaşmak istiyorum:
Muhammed, Ali'ye selâm gönderdi
Oturduğu postu pâk etsin dedi
Mirac'dan indikte yine söyledi
Yediği lokmayı hak etsin dedi
Kul Budala
Yâr ile ettiğin kavle ver karâr
Kâr etmezsen bâri eyleme zarâr
Aza kanaat et olma
tamahkâr
Ucuz satan tizcek
satar demişler
Edirneli Levnî
Kelli felli olmağilen
zat olmaz
Beygiri kayırsan
arap at olmaz
Mermerin üstüne
fidan dikilmez
Yapma İblis ile maç
âdemoğlu
Posoflu Müdâmî
Kendini sadece bir gölge bilme
İnsanlık sevgini kalbinden silme
Kimseye zulmedip öldürme ölme
Rahmân seni görür sen de seni gör
Arpaçaylı İlhamî
Pehlivan ararsan nefsinle güleş
Mecnun gibi çık da çöllerde dolaş
Erken kalk yörü de menzile ulaş
Git de muradına yet dedim gönül
Dergâhında sakın çulha dokuma
Hayrolmadık bir ilimi okuma
Olur olmaz yerde boşa şakıma
Dostun bahçesinde öt dedim gönül
Ceyhanlı Aşık Ferahî
Bir menzile başa kadar varmazsan
Sen o yola kervan olsan fayda ne
Asla bir meslekte elin olmazsa
Dâva ile sultan olsan fayda ne
Narmanlı Sümmânî
Bir vakta erdi ki şimdi günümüz
Ayak belli değil ser belli değil
Bir gül-ü rânâya olduk müptela
Bülbül belli değil, har belli değil
Kangallı Ruhsatî
Az ye az uyu az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Erzurumlu İbrahim Hakkı
Devenin nesine gerekdir hamam
Her işin özge hâli var ey adam
Bu ne dimekdir ne bilsin her nâşî
Aslını bilene sorun her işi
Kaygusuz Abdal
Kıymet mi biçilir cevher taşına
Kâmilce bir sarraf karışmayınca
Kimse üstad olmaz kendi başına
Bulup erbabını danışmayınca
Tokatlı Nuri
Söz söyle gönlünün iktidarınca
El elden üstündür arşa varınca
Süleyman'a söz öğretti karınca
Maslahat dinlemek nâdanlık mıdır
Erzurumlu Sümmanî
8 Nisan 1999 Perşembe