Tansu Çiller başta olmak üzere herkes Aydın Doğan'ı "kartel" sıfatıyla bir arada anıyor. Aydın Doğan'sa ısrarla kartel denmesine itiraz ediyor. Mehmet Barlas duruma kısmen açıklık getirdi. "Belki de Aydın Doğan kartelin ne demek olduğunu bilmiyordur."
Mantıklı bir açıklama.
Eğer kartelin ne olduğunu bilmiyorsa, belki de Aydın Bey bakıyordur ellerine ve şöyle diyordur: "Ulan bu elin neresi kart?!."
Oy
Bizim Karga'nın hiçbir partiye oy vermeyeceğini duyan demokrat düşünceli vatandaşlar, tepki gösteriyormuş. Söylenmedik laf bırakmayanlara o da şöyle cevap veriyor:
- Kargalar oy kullanmaz!..
Sanat-siyaset
Bazı partiler, mitinglerini san'atçı desteğiyle yapıyor. Bazıları sadece konserlerle işi götürmeye çalışıyor. Birkaç partinin ise san'atçı adayları var.
San'at iyice siyasete bulaştı. Ya da siyaset san'ata...
Umarız ki laiklik tehlikede değildir.
O, külüngünü içine vurdu
Tayyib Atmaca, Seydahmet Kutuzman'ı anlatıyor.
1946 yılında Elbistan'da doğdu. Felsefe son sınıfta ayrıldı. Halk şiirinin son temsilcilerinden birisiydi. Şiirleri Elbistan'da İkinci Fecir ve Göndünümü'nde Karakoç'un Dolunay dergisinde yayınlandı. Kendini ve ne yaptığını bilen bir şairdi. Dünyada yaşamıyor gibi yaşadı. Hem kendini hem şiirlerini insanlardan saklamaya çalıştı. Dostları ona Elbistan ağzıyla "şıhım" derlerdi. Yunus "Gel gör beni aşk neyledi" derken sanki yüzyıllar öncesinden Kutuzman'a göndermede bulunuyordu. O külüngünü içine vurdu. Biz o ince işçiliği şiirlerinde görmeye çalıştık. Adına, Ferhat deyin, Kerem deyin, Mecnun deyin ya da ne isim yakıştırırsanız yakıştırın o bütün güzel yakıştırmalara yakışacak bir yürekle aşkın etrafında kelebek oldu. Devran döndü, kendi döndü. Döne döne kanatları gevredi...
Cansız Ahmet Güllü de dünya tarlasını dünyada bıraktıktan sonra Kutuzman iyice içine kapandı. Kendi mi yatağa çekildi, yatak mı kendine mıhlandı. Çay, sigara ve yoğurtan başka dünya nimetlerine kapattı nefsini.
"Şahinim her kuşa bildireceğim
Cansız serçe gibi kaldıracağım
Ben aşk kokusuna saldıracağım
Saçadur güzelim saçadur hele
Artık sözlerimi özetliyorum
Şu tutsak gönlümü azatlıyorum
Aşkı tepesinde gözetliyorum
Kaçadur güzelim kaçadur hele"
Bu ve buna benzer yüzlerce şiirini kitaplaştırmak istemedi. Bir keresinde "Sana bir mektup yazdım aylardır postalayamadım telefonda okuyum da sonra postalarım" dedi. Her ne kadar "okuma şıhım mektubu gönder" dediysem de okudu ve mektubu daha sonra gönderemedi. Bana yazdığı bir şiirde: "Bana şeyhim derler şıh diyen yoktur
Ne kadar yazsam da peh diyen yoktur
Adım Seydahmetdir eh diyen yoktur
Beni fazla büyük bulmamaya bak" diyordu.
Şeyhimi en son, bir yıl önce görmüştüm. Bu yaz yine görecektim güya. Kurban Bayramı'nda bir dostun evinde otururken bir telefon:
"Seydahmet Kutuzman 17 Mart'ta aramızdan ayrıldı."
Sevincimiz hüzne dönüştü. Dualarımızı uçurduk. Elbistan'daki dostlarına sitem ettik.
Yunus yine imdadımıza yetişiyor.
Bir garip ölmüş diyeler...
İşportacı
Aydın Doğan'ın konuşma şeklini "işportacı ağzı" diye eleştirenleri haksız buluyorum.
Artık, işportacılar bile kendileri bağırmıyor müşteri çekmek için. Bir teybe koyuyorlar önceden stüdyoda doldurulmuş kaseti, akşama kadar "otorivörs" bağırıyor kasetteki çığırtkan, son sesle:
"Gel vatandaş gel, üç don beş yüz... Malın iyisi burda, bundan uygununu bulamazsın... Zararına satıyoruz... Gel vatandaş gel..."
Yoksa siz de kendinizi Karga gibi mi görüyorsunuz? Yapmayın!
Kendini asma merakı
İki defadır kendini asacağını söylüyor Aydın Doğan. Hem de Taksim Meydanı'nda. Şartı ise, aleyhindeki iddiaların ispatlanması. İlk seferinde, Nazlı Ilıcak iddiasını ispatladığı halde, Aydın Bey kendini asmamıştı. Bu sefer de kimse ondan sözünde durmayı beklemesin. Belki üçüncüde...
Zayıf bir ihtimal ama, yine de belli olmaz. Bakarsınız, mertliği tutar.
Sözünde durup durmaması, mertliğinin tutup tutmaması bir yana, insan merak ediyor ister istemez, bu kendini asma merakı nereden geliyor diye.