ürkiye öyle bir ülkedir ki, yedi düvelin gözleri, üzerimizde dolaşır durur. Arzulanansa, bu ülkenin ve toplumun, kendi hakikat ve imkânları istikametinde en ufak bir hamlesine fırsat tanımamaktır. Yok Avrupa Topluluğu, yok ABD Kongresi veya yönetimi farketmez. Daha da olmadı mı, ne idüğü belirsiz binbir lobi ve odak devreye girmeye hazırdır.
İşte nihayet, muhabbeti zengin büyük müttefikimiz, ağzındaki baklayı çıkarmakta gecikmedi. Bir yandan Irak ve Türkiye'yi sonu gelmez baskılarla iyice bunaltan ABD yönetimi, şimdi de kalkmış idrak ettiğimiz seçimlerin ne getirip, ne götüreceği ile ilgilenmeye başlamış.
ABD'nin yüksek öngörüleri
ABD Kongresi Araştırma Servisi'nin Türkiye raporunda meâlen deniyor ki, yapılacak seçimlere rağmen Türkiye'nin içine yuvarlandığı siyasal istikrarsızlık aynen devam edecek. Zira ordu, İslâmcıların muhtemel bir zaferinden endişe duyuyor. Ordunun bu kaygılarına rağmen, gene de siyasi partiler seçimlerin yapılmasından yana oldular.
Daha bitmedi: 28 Şubat'ın restorasyon politikalarından, henüz daha sadece biri, o da 8 yıllık eğitim müeyyidesi gerçekleştirilebildi. Yani diğerleri, yani irtica tasarıları bütünüyle askıda. Yani bunları unuttuğumuzu mu sanıyorsunuz? Siz ihmal etseniz de, bu yarayı kaşımayacağımızı mı sanıyorsunuz?
Daha bitmedi:
ABD Kongresi Araştırma Servisi'nin raporunda Ecevet'e de geniş geniş yer ayrılmış!.. Ecevit'in Irak, Kıbrıs, Türk-Yunan ve Türkiye-AB politikalarına dikkat çekilmiş. ABD olarak bu politikalardan da rahatsızlıkları dile getirilmiş.
Özet olarak ABD, Türkiye'nin seçimlere gitmesinden rahatsızdır. Bu rahatsızlığını da, ordunun rahatsızlığı biçiminde ifade etmek nezaketinden geri kalmıyor. Maşallah çok yüksek öngörülerle, seçimden sonra TBMM'deki dengelerin değişmeyeceği de vurgulanıyor bu raporda. Öyleyse deniliyor, Türkiye'deki siyasal kargaşa, seçimden sonra da aynen devam edecektir. Bunlara tesbit ve öngörüden ziyade, yüksek bir temenni anlamı içerdiğini burada kaydetmekten geri durmayalım. Neden derseniz, 8 yıl dışında 28 Şubat yaptırımlarının hemen çoğu henüz daha kalıcı yasalara dönüştürülemedi. Seçim sonrasında siyasi partiler bu konularda kenar gezmeyi tercih edeceği için; yarayı kaşıyacak, meclis dışı anti demokratik güçleri tahrik etmekten geri durmayacakları için.
ABD kimden yana? Yönetimlerden mi, muhalefetlerden mi?
Hadiseye böyle bakmayıp da, Türkiye'de örneği bol ve de İslâmî kesimlere ziyadesiyle askıntı olmuş; işi gücü ABD adına şirinlik muskası dağıtmakta olan bir sınıfın lâfazanlığına takılacak olursanız, o zaman mesele daha farklı tabiî ki. Onlara göre, ve tabiî ki imal edilmiş sun'î ABD boyamalarına göre bu ülke, Türkiye'deki anti-demokratik uygulamalardan alabildiğince rahatsızdır. ABD Cezayir'de İslâmcılardan yanadır, Mısır'da Müslüman Kardeşler'den!..
İşin doğrusuna gelince, tam anlamıyla çift taraflı bir gaz verme durumuyla yüzyüze İslâm ülkeleri. Bir yandan İslâmcılara hadi yürüyün arkanızdayız gazi; öbür yandan da Hüsnü Mübarek takımlarına "Fundamentalist akımlara karşı nasıl oluyor da müsamahalı davranabiliyorsunuz? Yoksa, yoksa sizin de asıl niyetiniz o yönde mi? Eğer öyle değilse, buyurun kanıtlayın asıl politikalarınızı" gazı!..
Bir yandan engebeli arazide keklik sürüsünü ürkütmek; öbür yandan da avcıya, "Hadi tetiğe bas, daha ne duruyorsun?" emrivakilerinde bulunmak!.. Ne yazık ki taşıdığı yüksek asabiyet psikolojisi ile, keklik konumundakilerin çoğu, bu tahrikleri anlamlı bir destek olarak algılamaktan geri kalmayabiliyorlar.
28 Şubat'ın akabi dönemlerde Refah Partisi bile zaman zaman bu zokayı yutmaktan geri kalmadı. Başlangıçtaki bulanık tutumun ardından, Türkiye'nin Suriye üzerindeki tazyik politikalarını desteklemeye başlayınca, Fazilet Partisi maruz kaldığı darbelerin sebebini anlamaya bile fırsat bulamamıştı. Tabiî ki buna biraz da, Recâî Beyin "nusayrilik eleştirisi" imkân tanımıştı. Beşinci kol FP'ye, sadece ve sadece iflâh olmaz bir muhalefet rolü biçtiği için; Türkiye'nin 40 yılda bir geliştirdiği millî refleksi bu partinin onaylaması uygun görülebilir miydi? Öyleyse al sana dediler ve özellikle de bir cunta grubunun basında oluşturmaya çalıştığı tekel aracılığıyla (Korkmaz Yiğit gazeteleri) FP'ye kroşe üzerine kroşe indirmeye başladılar.
Devran hep böyle dönmez
Sadede gelecek olursak!.. Sağın solun desteğine bel bağlamadan, uluslararası konjonktürün size yüklediğini sandığınız eğreti misyonlara aş ermeden ve bu toprağın, ülkenin, toplumun tarihî sağduyusunu kendisine klavuz edinerek ahvâli âleme bakmak ve öyle yürümek!.. Yani bu ülkede siyaseti, millî aklı selim çizgisinden asla uzak düşürmemek!.. Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllarda, Almanların İslâmcı ve Türkçü takımları, kendi âmâli doğrultusunda motive ettiği şartlara yeni baştan düşmemek!..
Öyleyse, böyle bir basireti kendimize niçin klavuz etmeyelim ki?
Ömürlerin döndüğü gibi, zenginlik ve fukaralığın kırkar yıllık aralarla devredip durduğu gibi; ülkelerin, kültür ve medeniyetlerin, politika ve düşünce akımlarının da kendine mahsûs eksenleri vardır. Yani ilâhî bir kader düzlemidir ki bunu asla ihmal edemeyiz.
Onun için tarih önünde oluşturduğumuz yüksek çağdaş hâsılayı, manipülatif muhalefetler nâmına kimselerin çarçur etmesine fırsat veremeyiz.
13 Şubat 1999 Cumartesi